Sabah gazetesi son günlerin en pöpüler ilahiyatçısı Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörü Dr. Hayri Kırbaşoğlu ile yaptığı mülakata tam sayfa yer ayırmış. Kırbaşoğlu, başörtüsü konusunda Yaşar Nuri Öztürk ve Süleyman Ateş gibi sözü eğip bükmüyor. "Başörtüsü dinin emridir" diyor.
Kırbaşoğlu'nun başörtüsü konusundaki sorula averdiği cevaplar şöyle:
"Şimdi başörtüsünün dinin bir gereği olmadığını söylemek yanlış olur. Taa İsa'dan beri vardır. Bütün dinlerde vardır, bazı dinlerde ise sadece kadınlar için değil erkekler için de geçerlidir. Örtünme zaten doğuştan gelir, sadece kültürden kültüre değişir.
SORU: Türkiye'nin gündemini uzun süredir meşgul eden bir başörtüsü krizi ve kamusal alan problemi var.
CEVAP: Bir şeyin İslamın öngördüğü bir şey olduğunu kabullenmek ayrı, uygulamak ayrı. Kendin yapamıyorsan başkalarının yapması engellemek niye? Başörtülü olan öğrenciler, çoğu da burada, bunlar Anadolu'dan gelmiş kızlar. Yakın zamanda "Kız çocuk okusa ne olacak?" diye düşünülüyordu. Örneğin elimde öyle araştırmalar var ki, orta öğretimde Türkiye'de kız çocuklarının okuma oranı Iran'dan düşük. İran'da yüzde 69 Mısır'da yüzde 70 Türkiye'de yüzde 45. Tüm bu sonuçlar ortadayken bu tartışmalar bana anlamlı gelmiyor. Benim annemin, eşimin ve kızımın da başı örtülü. Hiç de siyasi bir amaçları yok, ben yakından biliyorum. Türkiye'de en tehlikeli zannedilen insanların bile, bu memlekete hiç de kötülük düşüncesinde olmadığı kanaatindeyim. Bazılarını belli yanlışları yapmaya iten nedenler varsa bunun suçu bizimdir, biz yeterince sosyolojik araştırma yapmıyoruz. Meseleye sadece, güç, iktidar ve kanun meselesi olarak bakmamak gerekiyor. Modern ve medeni olmak da konuşa konuşa, iletişimi sürdürerek olur. Türkiye'nin diğer Müslüman ülkelere nazaran gelişmiş bir yapısı var, herkese örnek olacak konumda. Demirperde çöktükten sonra batı kendine bir öteki anlayışına girdi bu ötekinin artık İslam olduğunu biliyoruz. Çünkü onların hegemonyalarının önündeki en büyük engel, direnç kaynağı İslamdır.
Başörtüsü namus simgesidir
Bütün dünyada sömürgeciliğe karşı koyanlar gücünü İslam'dan alıyorlar. Zaten merkezin hegemonyasına tepki göstermek için başörtüsü seçilmiş. Eğer Müslüman olmak problemse, ki öyledir, namaz kılıyor bunca insan camide, o zaman onlara da namaz kıldırmayalım. Nitekim bir dönem bunun örneklerine de rastlanmıştır. Başörtüsünün ayrıca bir namus simgesi de vardır. Örneğin Sütçü İmam'da olayların başlangıcı bir Fransız askerinin bir kadının başörtüsüne elini uzatmasıdır. Siz başörtüsü ile bu saldırı düzeyinde uğraştığınız zaman pozisyonunuzun nereye denk geldiğini düşünmeniz gerekir. Bu çok tehlikeli. Din ve namus çok önemlidir. İnsan dine lakayt olsa bile dini, namussuz olsa bile namusu savunur, böyle bir tabu var. Başörtüsü konusunda sosyolojik bir araştırma yapılmadan çok hoyratça davranıldığını düşünüyorum. Bu konuda karar merkezinde olanların ne yazık ki hiçbir araştırma yapmadan karar alıyorlar.
SORU: Son günlerde din fazlasıyla gündemde. Tabir-i caizse din de moda mı oldu yoksa bu durum AK Parti iktidarıyla mı ilgili?
Şimdi rafine kölelik var
CEVAP: Onun da etkisi olabilir ama ben artık insanların dindarlaşmak istediğini düşünüyorum. Hz. Peygamber döneminde kaba kölelik vardı şimdi ise rafine kölelik var. Yani çok şey değişmemiş. O gün diyelim başka kodamanlar vardı şimdi ise birtakım güç odakları var. Holdingler, medya patronları, politik isimler, bürokrat ve yönetici tabaka. Bunlar devlet imkanlarını ellerinde tutmak gibi bir mücadele içindeler. Elit tabaka toplum katmanlarından ve sorunlarından çok uzakta. Mekke döneminde de durum aynıydı. O zaman Hz. Peygamber bozuk düzeni değiştirmek için mücadeleye girdi. Bizim de şu anda yapacağımız şey onu 14 asır önce Arabistan'da yaşamış birinden çıkararak bu yüzyılda yaşayan insanlar arasına sokmaktır. Yani düşüncelerini, evrenselliğini sosyal hayatın içine yerleştirmek önemlidir. Bugün Hz. Peygamber'i yeniden tarihe müdahil kılmak zorundayız. Hz Peygamber insanların tesbihi yoktu, tesbih vermek için mi, sakalları yoktu sakal bıraktırmak için mi veya sarık sarsınlar diye mi gönderildi?
Prof. Kırbaşoğlu'nun şu sözleri ise kadınlar tarafından "olumlu yankı" buluyor: "Hz. Peygamber'den sonra dini konularda en büyük ve yetkili otorite kuşkusuz Hz. Ayşe'dir. Tarihle bunun daha çok gelişmesini beklerken nedense bu durum fazla gelişmemiş tam tersine geriye gitmiştir. Ayrıca örneğin kadınların özel hallerinden bahseden ilmihalleri bile erkekler yazmış. Bu durum asr-ı saadetle mukayese edildiğinde bir gerileme çünkü asr-ı saadette bu konuda otorite Hz. Ayşe'dir. Kadın o toplumda çok aktif. Cuma namazına geliyor. Hatta peygamberimiz kadınların çocuklarla birlikte bayram namazına gelmesini istiyor."
Kırbaşoğlu'nun başörtüsü konusundaki sorula averdiği cevaplar şöyle:
"Şimdi başörtüsünün dinin bir gereği olmadığını söylemek yanlış olur. Taa İsa'dan beri vardır. Bütün dinlerde vardır, bazı dinlerde ise sadece kadınlar için değil erkekler için de geçerlidir. Örtünme zaten doğuştan gelir, sadece kültürden kültüre değişir.
SORU: Türkiye'nin gündemini uzun süredir meşgul eden bir başörtüsü krizi ve kamusal alan problemi var.
CEVAP: Bir şeyin İslamın öngördüğü bir şey olduğunu kabullenmek ayrı, uygulamak ayrı. Kendin yapamıyorsan başkalarının yapması engellemek niye? Başörtülü olan öğrenciler, çoğu da burada, bunlar Anadolu'dan gelmiş kızlar. Yakın zamanda "Kız çocuk okusa ne olacak?" diye düşünülüyordu. Örneğin elimde öyle araştırmalar var ki, orta öğretimde Türkiye'de kız çocuklarının okuma oranı Iran'dan düşük. İran'da yüzde 69 Mısır'da yüzde 70 Türkiye'de yüzde 45. Tüm bu sonuçlar ortadayken bu tartışmalar bana anlamlı gelmiyor. Benim annemin, eşimin ve kızımın da başı örtülü. Hiç de siyasi bir amaçları yok, ben yakından biliyorum. Türkiye'de en tehlikeli zannedilen insanların bile, bu memlekete hiç de kötülük düşüncesinde olmadığı kanaatindeyim. Bazılarını belli yanlışları yapmaya iten nedenler varsa bunun suçu bizimdir, biz yeterince sosyolojik araştırma yapmıyoruz. Meseleye sadece, güç, iktidar ve kanun meselesi olarak bakmamak gerekiyor. Modern ve medeni olmak da konuşa konuşa, iletişimi sürdürerek olur. Türkiye'nin diğer Müslüman ülkelere nazaran gelişmiş bir yapısı var, herkese örnek olacak konumda. Demirperde çöktükten sonra batı kendine bir öteki anlayışına girdi bu ötekinin artık İslam olduğunu biliyoruz. Çünkü onların hegemonyalarının önündeki en büyük engel, direnç kaynağı İslamdır.
Başörtüsü namus simgesidir
Bütün dünyada sömürgeciliğe karşı koyanlar gücünü İslam'dan alıyorlar. Zaten merkezin hegemonyasına tepki göstermek için başörtüsü seçilmiş. Eğer Müslüman olmak problemse, ki öyledir, namaz kılıyor bunca insan camide, o zaman onlara da namaz kıldırmayalım. Nitekim bir dönem bunun örneklerine de rastlanmıştır. Başörtüsünün ayrıca bir namus simgesi de vardır. Örneğin Sütçü İmam'da olayların başlangıcı bir Fransız askerinin bir kadının başörtüsüne elini uzatmasıdır. Siz başörtüsü ile bu saldırı düzeyinde uğraştığınız zaman pozisyonunuzun nereye denk geldiğini düşünmeniz gerekir. Bu çok tehlikeli. Din ve namus çok önemlidir. İnsan dine lakayt olsa bile dini, namussuz olsa bile namusu savunur, böyle bir tabu var. Başörtüsü konusunda sosyolojik bir araştırma yapılmadan çok hoyratça davranıldığını düşünüyorum. Bu konuda karar merkezinde olanların ne yazık ki hiçbir araştırma yapmadan karar alıyorlar.
SORU: Son günlerde din fazlasıyla gündemde. Tabir-i caizse din de moda mı oldu yoksa bu durum AK Parti iktidarıyla mı ilgili?
Şimdi rafine kölelik var
CEVAP: Onun da etkisi olabilir ama ben artık insanların dindarlaşmak istediğini düşünüyorum. Hz. Peygamber döneminde kaba kölelik vardı şimdi ise rafine kölelik var. Yani çok şey değişmemiş. O gün diyelim başka kodamanlar vardı şimdi ise birtakım güç odakları var. Holdingler, medya patronları, politik isimler, bürokrat ve yönetici tabaka. Bunlar devlet imkanlarını ellerinde tutmak gibi bir mücadele içindeler. Elit tabaka toplum katmanlarından ve sorunlarından çok uzakta. Mekke döneminde de durum aynıydı. O zaman Hz. Peygamber bozuk düzeni değiştirmek için mücadeleye girdi. Bizim de şu anda yapacağımız şey onu 14 asır önce Arabistan'da yaşamış birinden çıkararak bu yüzyılda yaşayan insanlar arasına sokmaktır. Yani düşüncelerini, evrenselliğini sosyal hayatın içine yerleştirmek önemlidir. Bugün Hz. Peygamber'i yeniden tarihe müdahil kılmak zorundayız. Hz Peygamber insanların tesbihi yoktu, tesbih vermek için mi, sakalları yoktu sakal bıraktırmak için mi veya sarık sarsınlar diye mi gönderildi?
Prof. Kırbaşoğlu'nun şu sözleri ise kadınlar tarafından "olumlu yankı" buluyor: "Hz. Peygamber'den sonra dini konularda en büyük ve yetkili otorite kuşkusuz Hz. Ayşe'dir. Tarihle bunun daha çok gelişmesini beklerken nedense bu durum fazla gelişmemiş tam tersine geriye gitmiştir. Ayrıca örneğin kadınların özel hallerinden bahseden ilmihalleri bile erkekler yazmış. Bu durum asr-ı saadetle mukayese edildiğinde bir gerileme çünkü asr-ı saadette bu konuda otorite Hz. Ayşe'dir. Kadın o toplumda çok aktif. Cuma namazına geliyor. Hatta peygamberimiz kadınların çocuklarla birlikte bayram namazına gelmesini istiyor."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.