AB Komiseri Verhaugen, AB uyum yasalarını kabul eden Türkiye'ye, buna rağmen Aralık'taki Kopenhag Zirvesi'nde üyelik müzakereleri için bir tarih verilemeyeceğini söyledi. Avusturya Dışişleri Bakanı ise "Türkiye'nin henüz AB'ye girecek olgunlukta olmadığı" kanaatinde. Bunlara rağmen siyasilerin AB sevdası o derece tek taraflı bir kara sevda ki, yazılsa roman olabilir.
Biz her fırsatta ve her zaman "Bu birlik bizi arasına kabul edecek değil, maksatları, AB'ye uyum adı altında bir yığın dayatmayı önümüze sürerek bölünmemizi sağlamaktır" diyoruz. Ve boşuna demiyoruz.
Birliğe tam üye olan hangi ülkeden bu kadar taviz istenmiş, bu kadar köklü değişiklikler yapması beklenmiştir?
Hangi üye ülkeden milli birliğini zayıflatıp yok edecek reformlar talep edilmiştir? AB, inat eden kız evi gibi isteklerine her gün bir yenisini eklemeye devam ediyor.
Türkiye, bunları yerine getirse bile birliğe alınmayacaktır. Çünkü 1995'te Gümrük Birliği protokolünü tek yanlı olarak kabul etmekle pazarını AB'ye açmış ve birliğe üye olmasını gerektirecek en önemli sebep bu şekilde ortadan kalkmıştır. Bu bir.
İkinci husus Avrupa, farklı bir medeniyetin ve inancın temsilcisi olan Türkiye'yi hem de ulusdevlet yapısıyla arasına kabul edemez. Bu AB'nin varlık sebebine ters düşer. Her zaman söylüyoruz. Bir kez daha söyleyelim. Avrupa için düşman unsur olan Türkiye dışarıda tutulup "bir gün olur kavuşuruz" vaadiyle oyalanıp zayıflatılacak ve yok edilecek bir ülkedir.
Almanya eski Başbakanı (H. Schmidth) ne diyor, "70 milyon Türk'ün Avrupa'da serbestçe dolaşmasına izin veremeyiz".
Mesele bundan ibarettir. O halde siyasilerimizin AB konusundaki bu ısrarı niye? Bu bağlanmışlık, bu şartlanmışlık niye? Neden "AB olmadan olmuyor?"
Sayın Başbakanımız, Komiser Verhaugen'in Türkiye'ye Kopenhag Zirvesi'nde üyelik tarihi pardon üyelik için müzakerelere başlama tarihi verilemeyeceğine dair sözlerini "Eğer böyle bir şey söylendiyse bu haksızlıktır" şeklinde değerlendiriyor.
Türkiye'ye yapılan muamele bence haksızlık sınırını aşalı çok olmuştur.
Artık bu AB rüyasından uyanalım.
Bu ısrarı bırakalım. Ve;
Avrupa'nın peşinde bir kuyruk olmak için uğraşmak yerine, kendi bölgemizde lider ve güçlü bir ülke olma yönünde politikalar takip edelim.
Biz her fırsatta ve her zaman "Bu birlik bizi arasına kabul edecek değil, maksatları, AB'ye uyum adı altında bir yığın dayatmayı önümüze sürerek bölünmemizi sağlamaktır" diyoruz. Ve boşuna demiyoruz.
Birliğe tam üye olan hangi ülkeden bu kadar taviz istenmiş, bu kadar köklü değişiklikler yapması beklenmiştir?
Hangi üye ülkeden milli birliğini zayıflatıp yok edecek reformlar talep edilmiştir? AB, inat eden kız evi gibi isteklerine her gün bir yenisini eklemeye devam ediyor.
Türkiye, bunları yerine getirse bile birliğe alınmayacaktır. Çünkü 1995'te Gümrük Birliği protokolünü tek yanlı olarak kabul etmekle pazarını AB'ye açmış ve birliğe üye olmasını gerektirecek en önemli sebep bu şekilde ortadan kalkmıştır. Bu bir.
İkinci husus Avrupa, farklı bir medeniyetin ve inancın temsilcisi olan Türkiye'yi hem de ulusdevlet yapısıyla arasına kabul edemez. Bu AB'nin varlık sebebine ters düşer. Her zaman söylüyoruz. Bir kez daha söyleyelim. Avrupa için düşman unsur olan Türkiye dışarıda tutulup "bir gün olur kavuşuruz" vaadiyle oyalanıp zayıflatılacak ve yok edilecek bir ülkedir.
Almanya eski Başbakanı (H. Schmidth) ne diyor, "70 milyon Türk'ün Avrupa'da serbestçe dolaşmasına izin veremeyiz".
Mesele bundan ibarettir. O halde siyasilerimizin AB konusundaki bu ısrarı niye? Bu bağlanmışlık, bu şartlanmışlık niye? Neden "AB olmadan olmuyor?"
Sayın Başbakanımız, Komiser Verhaugen'in Türkiye'ye Kopenhag Zirvesi'nde üyelik tarihi pardon üyelik için müzakerelere başlama tarihi verilemeyeceğine dair sözlerini "Eğer böyle bir şey söylendiyse bu haksızlıktır" şeklinde değerlendiriyor.
Türkiye'ye yapılan muamele bence haksızlık sınırını aşalı çok olmuştur.
Artık bu AB rüyasından uyanalım.
Bu ısrarı bırakalım. Ve;
Avrupa'nın peşinde bir kuyruk olmak için uğraşmak yerine, kendi bölgemizde lider ve güçlü bir ülke olma yönünde politikalar takip edelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011