Bu asker benim bir parçamsa ki, ben öyle kabul ediyorum, ben askerin adamı değil asker benim adamım olur. Benim gözüm, kulağım hatta... M.KARABACAK'ın yazısı...
GARİP BİR DENKLEMKırk-elli kişilik "çetenin" bir veya iki kişisi "asker" geri kalanları sivil.Bu da yüzde bir veya dört yapar.Sivillerin adlarının "karanlık" işlere bulaşması sıradanlaştı da peygamber ocağının "üs düzey kişisi" bir yana, her hangi bir neferinin adının bu karanlık ve puslu ortamdan yayılması en azından beni üzüyor.Hayatımda tanıdığım, "merhabalaştığım" askerin, ya da "üs düzey" kişinin sayısı en fazla ikidir.Bunlardan biri yüzbaşı diğeri de albay rütbesinde iki emekli.Onun için kimse bana o meşhur "askerin adamı" yakıştırmasını yapmasın.Bu asker benim bir parçamsa ki, ben öyle kabul ediyorum, ben askerin adamı değil asker benim adamım olur.Benim gözüm,Kulağım, ağzım ve dilim.Hatta benim kalbim.Göz oyulmaz, toz çıkarılırHer fırsatta şu cümlemi söylerim; "asker bu milletin göz bebeğidir, göz bebeğine eğer kazara bir toz düşerse, göz oyulmaz, toz çıkartılır."Ben böyle inanıyorum.Onun için elli değil yüz elli, hatta bin yüz elli sivilden oluşmuş bir çetenin içinde değil "üs düzeyde" bir askerin adının anılmasından "as düzeyde" bir Mehmetçiğin anılması beni üzer.Beni üzerken askere hakareti bir "iman" meselesi görenleri sevindirmesi de ayrıca beni üzer.Hatta, "Yunan askeri bu ülkeye işgalci olarak girdiği gün kurban keseceğim" diyecek tıynette kişilerin bu olaylar sonrası "eee biz dememiş miydik" türü cümleler kullanma fırsatını yakalamaları da beni üzer, hatta kahreder.Tuz kokarsa ne serpeceğizRütbesi veya vasfı her ne olursa olsun, bir yerde insan varsa, bir müddet sonra oradan garip bazı kokuların etrafa yayılması kaçınılmazdır.Amenna.İnsan fıtratının, yani yaratılışının bu tip nahoş şeylere meyyal olması, bizi bir takım yanlışlara hoş yaklaşmaya sevk etmemeli. Ama mutlaka ve mutlaka tuzun kokmasına da elimizden geldiğince engel olmamız lazım.Hani o meşhur sözle; et kokarsa tuz serperle ama ya tuz kokarsa ne serpeceğiz?Birileri, askerin adının bu tip yolsuzluklarla anılmasını "demokrasinin" ülkemizde ne yapıldıysa kaç on yıldır bir türlü yeşermeyen meyvesinin artık "tomurcuklanması"olarak anlamaya veya anlatmaya çalışabilir.Bu da asla doğu ve haklı bir gerekçe değildir."Asker bırakmıyor!" bahanesi boşKahir çoğunluğun dinî arzusunu "asker bırakmıyor" diye yerine getirmeyenlerin, bu "her şeye engel" askeri yargılayabilmesi ya da yargılatabilmesi gücünü nereden alıyor?Başörtüsünü askere kabul ettiremeyenler, MGK'nın en önemli unsuru olan "Millî Güvenlik Genel Sekreterini" sivilleştirmeye gücünün yetebilmesi de ayrıca üzerinde durulması kayda değer bir husus olarak görüyorum. Tabii Genel Sekreter seçiminde hangi kriterlerin esas aldığı ve bu çok önemli göreve uygun görülen şahsın keyfiyeti bence meçhul.Derim ya, Müslümanların kabul edilen tek duası bu genel sekreter olsa gerek.O değişince herşey değişecekti onlara göre.Bir şey değişti.Türkiye için tehdit sıralamasında ilk sıralarda olan Yunanistan'ın yerini irtica almış oldu.Askeri yıpratmak pahalıya malolurTürkiye'nin çok çitti bir dönemden geçtiği bir zamanda TSK'nın adının bazı karanlık işlerle özdeş yapılmaya çalışılmasının asla ve kat'a demokrasiyle bir ilgisi yoktur.Terörün artık ana gayesi olan etnik ayrımcılığı hedef seçtiği bir zamanda askeri yıpratmak "müttefik" ve "parça" seviyesinde dost kabul ettiğimiz dış düşmanlarımızın hedef seçilen bu korkunç gayeye vasıl olmak için önlerine çıkacak en büyük, hatta tek engeli kendi elimizle kaldırmamız olur ki, bunun ne anlama geldiği merak edenler Irak'a baksın.Irak'ta göremezse Ebu Gureyb'e baksın. Orada da göremezse Fellüce'ye baksın.Sevgili harici dostlarımız(!) çok iyi biliyor ki, bu ülkenin Irak olabilmesinin ilk şartı askerinin Saddam tarzı "Cumhuriyet Muhafızı" olmasıdır."Askerin burunu yere sürtmekle" görevlendirilmiş olanlar çok iyi bilsin ki, iffetlerinin ve namuslarının Irak misali yerlere serilmesinin önündeki en büyük engelin o asker olduğunu unutmasın.28 Şubat bir senaryodurBu millet de şunu unutmasın ki, ağızlara sakız yapılan 28 Şubat bir sivil senaryodur.Askerin içinden bazı "damların" seçilmiş olması bu dans grubu hakikati değiştirmez.28 Şubat'tan en fazla zarar görenle(!) 28 Şubat'ın baş mimarının aynı karede yer alması bunun ispatı değil midir?Ve tabii AKP.O da bu 28 Şubat'ın siyasi tepkisi ve tercihi olmadı mı?%35'le ümmet(!) bir oldu.Çok ilginçtir, bu süreçte kılının ucu zarar görmeyenler mağdur ilan edilirken, sadece İstanbul'da üç koleji sudan bahanelerle kapatılan bizler 28 Şubatçı ilan edildik.İstanbul Güngören'de, Yayla'da ve Maltepe'de, kurulmalarına Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülük ettiği üç kolej, bir tanesinin yanında mescit vardı diye, diğerinin merdivenleri on sandım dar olduğu için ve bir diğerinin WC pencereleri standartlardan(!) daha küçük olduğu için kapatıldı.Zeytinburnu'ndaki öğrenci yurdumuzu, bir kasa zeytini kimlerin yediği tespit edilemediği için kapatanlar yer altı madenlerimizi Alman Vakıflarına hibe edenler değil miydi?Biz bütün bunlara rağmen "bu vatan bizimdir" anlayışıyla ne devletimiz ne de askerimiz aleyhinde bir cümle sarfetmedik.Çünkü oyun yazarını ve figüranları en azından tahmin ediyorduk. Batarsak beraber batacağız28 Şubat mağduru(!) diye yurtdışı ikamete gidenler bu süreçte hangi kurumlarını kaybetti acaba?Yağmur bitip, fırtına dindiğine göre bu ikametin 10 yıl sürmesinin sebebi ne?Son bir soru?Papa'nın sırtınızı sıvazlayıp, ABD'nin sizi bağrına bastığı bir dünyada size bu ülkede veya başka yerlerde kim ve ne zaman hesap sorabilir?Şu unutulmasın.Bu asker yıpranırsa, bu ülkenin hiç ama hiç hayrına olmaz.Asker de göz bebeğini her türlü tozdan ve kazdan korumasını bilsin.Batarsak beraber batacağız.Ve tabii boğulursak da beraberiz.Merak eden tekrar Irak'a baksın.Irak, adına inat çok yakınımızdadır.Hatta burnumuzun dibinde.
Müslim KARABACAK / muslimkarabacak@gmail.com
GARİP BİR DENKLEMKırk-elli kişilik "çetenin" bir veya iki kişisi "asker" geri kalanları sivil.Bu da yüzde bir veya dört yapar.Sivillerin adlarının "karanlık" işlere bulaşması sıradanlaştı da peygamber ocağının "üs düzey kişisi" bir yana, her hangi bir neferinin adının bu karanlık ve puslu ortamdan yayılması en azından beni üzüyor.Hayatımda tanıdığım, "merhabalaştığım" askerin, ya da "üs düzey" kişinin sayısı en fazla ikidir.Bunlardan biri yüzbaşı diğeri de albay rütbesinde iki emekli.Onun için kimse bana o meşhur "askerin adamı" yakıştırmasını yapmasın.Bu asker benim bir parçamsa ki, ben öyle kabul ediyorum, ben askerin adamı değil asker benim adamım olur.Benim gözüm,Kulağım, ağzım ve dilim.Hatta benim kalbim.Göz oyulmaz, toz çıkarılırHer fırsatta şu cümlemi söylerim; "asker bu milletin göz bebeğidir, göz bebeğine eğer kazara bir toz düşerse, göz oyulmaz, toz çıkartılır."Ben böyle inanıyorum.Onun için elli değil yüz elli, hatta bin yüz elli sivilden oluşmuş bir çetenin içinde değil "üs düzeyde" bir askerin adının anılmasından "as düzeyde" bir Mehmetçiğin anılması beni üzer.Beni üzerken askere hakareti bir "iman" meselesi görenleri sevindirmesi de ayrıca beni üzer.Hatta, "Yunan askeri bu ülkeye işgalci olarak girdiği gün kurban keseceğim" diyecek tıynette kişilerin bu olaylar sonrası "eee biz dememiş miydik" türü cümleler kullanma fırsatını yakalamaları da beni üzer, hatta kahreder.Tuz kokarsa ne serpeceğizRütbesi veya vasfı her ne olursa olsun, bir yerde insan varsa, bir müddet sonra oradan garip bazı kokuların etrafa yayılması kaçınılmazdır.Amenna.İnsan fıtratının, yani yaratılışının bu tip nahoş şeylere meyyal olması, bizi bir takım yanlışlara hoş yaklaşmaya sevk etmemeli. Ama mutlaka ve mutlaka tuzun kokmasına da elimizden geldiğince engel olmamız lazım.Hani o meşhur sözle; et kokarsa tuz serperle ama ya tuz kokarsa ne serpeceğiz?Birileri, askerin adının bu tip yolsuzluklarla anılmasını "demokrasinin" ülkemizde ne yapıldıysa kaç on yıldır bir türlü yeşermeyen meyvesinin artık "tomurcuklanması"olarak anlamaya veya anlatmaya çalışabilir.Bu da asla doğu ve haklı bir gerekçe değildir."Asker bırakmıyor!" bahanesi boşKahir çoğunluğun dinî arzusunu "asker bırakmıyor" diye yerine getirmeyenlerin, bu "her şeye engel" askeri yargılayabilmesi ya da yargılatabilmesi gücünü nereden alıyor?Başörtüsünü askere kabul ettiremeyenler, MGK'nın en önemli unsuru olan "Millî Güvenlik Genel Sekreterini" sivilleştirmeye gücünün yetebilmesi de ayrıca üzerinde durulması kayda değer bir husus olarak görüyorum. Tabii Genel Sekreter seçiminde hangi kriterlerin esas aldığı ve bu çok önemli göreve uygun görülen şahsın keyfiyeti bence meçhul.Derim ya, Müslümanların kabul edilen tek duası bu genel sekreter olsa gerek.O değişince herşey değişecekti onlara göre.Bir şey değişti.Türkiye için tehdit sıralamasında ilk sıralarda olan Yunanistan'ın yerini irtica almış oldu.Askeri yıpratmak pahalıya malolurTürkiye'nin çok çitti bir dönemden geçtiği bir zamanda TSK'nın adının bazı karanlık işlerle özdeş yapılmaya çalışılmasının asla ve kat'a demokrasiyle bir ilgisi yoktur.Terörün artık ana gayesi olan etnik ayrımcılığı hedef seçtiği bir zamanda askeri yıpratmak "müttefik" ve "parça" seviyesinde dost kabul ettiğimiz dış düşmanlarımızın hedef seçilen bu korkunç gayeye vasıl olmak için önlerine çıkacak en büyük, hatta tek engeli kendi elimizle kaldırmamız olur ki, bunun ne anlama geldiği merak edenler Irak'a baksın.Irak'ta göremezse Ebu Gureyb'e baksın. Orada da göremezse Fellüce'ye baksın.Sevgili harici dostlarımız(!) çok iyi biliyor ki, bu ülkenin Irak olabilmesinin ilk şartı askerinin Saddam tarzı "Cumhuriyet Muhafızı" olmasıdır."Askerin burunu yere sürtmekle" görevlendirilmiş olanlar çok iyi bilsin ki, iffetlerinin ve namuslarının Irak misali yerlere serilmesinin önündeki en büyük engelin o asker olduğunu unutmasın.28 Şubat bir senaryodurBu millet de şunu unutmasın ki, ağızlara sakız yapılan 28 Şubat bir sivil senaryodur.Askerin içinden bazı "damların" seçilmiş olması bu dans grubu hakikati değiştirmez.28 Şubat'tan en fazla zarar görenle(!) 28 Şubat'ın baş mimarının aynı karede yer alması bunun ispatı değil midir?Ve tabii AKP.O da bu 28 Şubat'ın siyasi tepkisi ve tercihi olmadı mı?%35'le ümmet(!) bir oldu.Çok ilginçtir, bu süreçte kılının ucu zarar görmeyenler mağdur ilan edilirken, sadece İstanbul'da üç koleji sudan bahanelerle kapatılan bizler 28 Şubatçı ilan edildik.İstanbul Güngören'de, Yayla'da ve Maltepe'de, kurulmalarına Prof. Dr. Haydar Baş'ın öncülük ettiği üç kolej, bir tanesinin yanında mescit vardı diye, diğerinin merdivenleri on sandım dar olduğu için ve bir diğerinin WC pencereleri standartlardan(!) daha küçük olduğu için kapatıldı.Zeytinburnu'ndaki öğrenci yurdumuzu, bir kasa zeytini kimlerin yediği tespit edilemediği için kapatanlar yer altı madenlerimizi Alman Vakıflarına hibe edenler değil miydi?Biz bütün bunlara rağmen "bu vatan bizimdir" anlayışıyla ne devletimiz ne de askerimiz aleyhinde bir cümle sarfetmedik.Çünkü oyun yazarını ve figüranları en azından tahmin ediyorduk. Batarsak beraber batacağız28 Şubat mağduru(!) diye yurtdışı ikamete gidenler bu süreçte hangi kurumlarını kaybetti acaba?Yağmur bitip, fırtına dindiğine göre bu ikametin 10 yıl sürmesinin sebebi ne?Son bir soru?Papa'nın sırtınızı sıvazlayıp, ABD'nin sizi bağrına bastığı bir dünyada size bu ülkede veya başka yerlerde kim ve ne zaman hesap sorabilir?Şu unutulmasın.Bu asker yıpranırsa, bu ülkenin hiç ama hiç hayrına olmaz.Asker de göz bebeğini her türlü tozdan ve kazdan korumasını bilsin.Batarsak beraber batacağız.Ve tabii boğulursak da beraberiz.Merak eden tekrar Irak'a baksın.Irak, adına inat çok yakınımızdadır.Hatta burnumuzun dibinde.
Müslim KARABACAK / muslimkarabacak@gmail.com
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.