Olacağı buydu... Sonunda bunu da gördük. Aslında pek şaşırmadık, çünkü beklediğimiz bir tavırdı ama bu kadar kısa zamanda geleceğini doğrusu tahmin etmiyorduk. Demek ki zaman konusunda yanılmışız. Çok az zamanları kaldığı için, birilerinin kuyruğu sıkışmaya başladı ve bir an evvel harekete geçmeyi uygun buldular. Aşığı oldukları Avrupa topraklarında, Türk milletinin yaralarına tuz basmaya devam ediyorlar...
Önceki gün bir televizyon kanalında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı'nı dinlerken, yerin dibine girecek kadar utandım. Bu insanın Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı olmasından utandım. Türkiye Cumhuriyeti ki; yüzbinlerce şehidin canı, yüzbinlerce gazinin kanıyla süslenmiş, her karış toprağı şehit kokan asil bir memleket...
Maalesef, bu asil ülkenin İçişleri Bakanı, bir televizyon kanalında yayınlanan konuşmasında şu cümleleri sarf edebiliyordu: "Terör dolayısıyla can veren insanın yaşama hakkı ne kadar birinci derecedeyse, Öcalan'ın yaşama hakkı da o kadar birinci derecededir." Bakan bu konuşmayı, platonik aşığı oldukları Avrupa topraklarında yapıyordu. Bakan Avrupalıya bu konuşmayla selam veriyordu, hem de hiç kızarmadan, utanmadan, gayet rahat bir şekilde. Yani İçişleri Bakanı, 30 bin Türkün baş katili Öcalan ile, bayrağı dalgalansın diye, güzel ülkesinin güzel insanları rahat uyusun diye,(tabi ki İçişleri bakanı da rahat uyusun diye!) dedelerinin kanıyla, canıyla alınmış vatan toprağına düşman ayağı değmesin diye, hayatının en güzel döneminde, daha 20 yaşında canını seve seve veren vatan evladını aynı kefeye koyuyor. Bundan daha büyük ayıp, bundan daha büyük gaflet ve dalalet olur mu?
Hadi şehide değer vermeyecek kadar milli bilinçten yoksunsunuz. Ya şehit aileleri? Onlara ne diyeceksiniz? "Çocuklarınız boşuna öldü, ölmese de olurdu, hem biz şimdi sizin çocuklarınızı öldüren sayın (!) Apo'yu idamdan kurtarmaya çalışıyoruz. Yakın zamanda Atatürk'ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sayın (!) Apo ile birlikte çalışmayı ve sayın (!) Apo'ya sizin çocuklarınızı öldürdüğü için madalya takmayı düşünüyoruz" mu diyeceksiniz? Zaten bugüne kadar sizlerin nazarında Şehitlerin ve ailelerinin hiç bir değeri yoktu. Şehit aileleri hep yetim kaldı sizlerin nazarında.
Şaşırmadığımızı söyledim, çünkü yine aynı partiye mensup (yani ANAP'a) başka bir bakan da birkaç ay önce, bölücü örgüt PKK'ya buna benzer mesajlar yollamıştı. Bu bakan da, siyasallaşmak için kılıktan kılığa giren bu kanlı terörist örgüte, adeta siyasallaşmasını kolaylaştıracak gerekli zemin ve şartları oluşturan bir konuşma yapmıştı.
Dikkat çekicidir ki, bu partide, "mili bütünlük, dini bütünlük, Türkiye, vatan, bayrak, gazi, şehit" gibi anlamlı ifadeler hemen rahatsızlık oluşturur ve hemen bu kelimeleri sarf edenler hamaset edebiyatı yapmakla suçlanır. 'Suçlanır' yanlış bir ifade, 'onurlandırılır' olmalı. Çünkü bizler için bu kavramları kullanmak bir onurdur. Bu onuru anlayabilmek için, kalbinizin milli ve dini şuurla atması, dedenizin- babanızın- evladınızın veya akrabanızın bu aziz vatan için şehit ya da gazi olması, semalarda dalgalanan ay-yıldızlı Türk bayrağını veya Mehmetçiği gördüğünüz zaman gözlerinizin dolması ve hayattaki tek varlığınız olan 20 yaşındaki evladınızı bu vatan için şehit verdiğiniz zaman "vatan sağolsun" diyebilme şuurunun olması gerekir.
Bazılarınınki gibi, çocuğunuz Amerikalarda okuyor, askere gitmemek için bin bir türlü tezgahlar kuruyor, sabahlara kadar alkol alınan eğlence ve ayyaş merkezi Laila'nın kapısında televoleci bir iki gazeteciyi tokatladıktan sonra, adliye koridorlarında caka satıyorsa, siz bu onuru anlayamazsınız. Aynı şekilde, gözbebeğimiz Türk Silahlı kuvvetlerini "intihar cellatlığı"yla itham edenler de bu onuru anlayamaz. Zaten bunlardan anlamalarını beklemediğimiz gibi bu insanlardan daha fazlasını da beklemiyoruz. Bizim tek sıkıntımız güzelim Türkiye Cumhuriyetimizin halen bu insanlar tarafından yönetiliyor olması. Bizleri Türk olarak utandıran, halen milli şuur yoksunlarına mahkum olmamız.
Titreyip kendimize gelme zamanımız gelip geçmedi mi daha?
Önceki gün bir televizyon kanalında Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı'nı dinlerken, yerin dibine girecek kadar utandım. Bu insanın Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı olmasından utandım. Türkiye Cumhuriyeti ki; yüzbinlerce şehidin canı, yüzbinlerce gazinin kanıyla süslenmiş, her karış toprağı şehit kokan asil bir memleket...
Maalesef, bu asil ülkenin İçişleri Bakanı, bir televizyon kanalında yayınlanan konuşmasında şu cümleleri sarf edebiliyordu: "Terör dolayısıyla can veren insanın yaşama hakkı ne kadar birinci derecedeyse, Öcalan'ın yaşama hakkı da o kadar birinci derecededir." Bakan bu konuşmayı, platonik aşığı oldukları Avrupa topraklarında yapıyordu. Bakan Avrupalıya bu konuşmayla selam veriyordu, hem de hiç kızarmadan, utanmadan, gayet rahat bir şekilde. Yani İçişleri Bakanı, 30 bin Türkün baş katili Öcalan ile, bayrağı dalgalansın diye, güzel ülkesinin güzel insanları rahat uyusun diye,(tabi ki İçişleri bakanı da rahat uyusun diye!) dedelerinin kanıyla, canıyla alınmış vatan toprağına düşman ayağı değmesin diye, hayatının en güzel döneminde, daha 20 yaşında canını seve seve veren vatan evladını aynı kefeye koyuyor. Bundan daha büyük ayıp, bundan daha büyük gaflet ve dalalet olur mu?
Hadi şehide değer vermeyecek kadar milli bilinçten yoksunsunuz. Ya şehit aileleri? Onlara ne diyeceksiniz? "Çocuklarınız boşuna öldü, ölmese de olurdu, hem biz şimdi sizin çocuklarınızı öldüren sayın (!) Apo'yu idamdan kurtarmaya çalışıyoruz. Yakın zamanda Atatürk'ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sayın (!) Apo ile birlikte çalışmayı ve sayın (!) Apo'ya sizin çocuklarınızı öldürdüğü için madalya takmayı düşünüyoruz" mu diyeceksiniz? Zaten bugüne kadar sizlerin nazarında Şehitlerin ve ailelerinin hiç bir değeri yoktu. Şehit aileleri hep yetim kaldı sizlerin nazarında.
Şaşırmadığımızı söyledim, çünkü yine aynı partiye mensup (yani ANAP'a) başka bir bakan da birkaç ay önce, bölücü örgüt PKK'ya buna benzer mesajlar yollamıştı. Bu bakan da, siyasallaşmak için kılıktan kılığa giren bu kanlı terörist örgüte, adeta siyasallaşmasını kolaylaştıracak gerekli zemin ve şartları oluşturan bir konuşma yapmıştı.
Dikkat çekicidir ki, bu partide, "mili bütünlük, dini bütünlük, Türkiye, vatan, bayrak, gazi, şehit" gibi anlamlı ifadeler hemen rahatsızlık oluşturur ve hemen bu kelimeleri sarf edenler hamaset edebiyatı yapmakla suçlanır. 'Suçlanır' yanlış bir ifade, 'onurlandırılır' olmalı. Çünkü bizler için bu kavramları kullanmak bir onurdur. Bu onuru anlayabilmek için, kalbinizin milli ve dini şuurla atması, dedenizin- babanızın- evladınızın veya akrabanızın bu aziz vatan için şehit ya da gazi olması, semalarda dalgalanan ay-yıldızlı Türk bayrağını veya Mehmetçiği gördüğünüz zaman gözlerinizin dolması ve hayattaki tek varlığınız olan 20 yaşındaki evladınızı bu vatan için şehit verdiğiniz zaman "vatan sağolsun" diyebilme şuurunun olması gerekir.
Bazılarınınki gibi, çocuğunuz Amerikalarda okuyor, askere gitmemek için bin bir türlü tezgahlar kuruyor, sabahlara kadar alkol alınan eğlence ve ayyaş merkezi Laila'nın kapısında televoleci bir iki gazeteciyi tokatladıktan sonra, adliye koridorlarında caka satıyorsa, siz bu onuru anlayamazsınız. Aynı şekilde, gözbebeğimiz Türk Silahlı kuvvetlerini "intihar cellatlığı"yla itham edenler de bu onuru anlayamaz. Zaten bunlardan anlamalarını beklemediğimiz gibi bu insanlardan daha fazlasını da beklemiyoruz. Bizim tek sıkıntımız güzelim Türkiye Cumhuriyetimizin halen bu insanlar tarafından yönetiliyor olması. Bizleri Türk olarak utandıran, halen milli şuur yoksunlarına mahkum olmamız.
Titreyip kendimize gelme zamanımız gelip geçmedi mi daha?
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012