Âlimlere sorun; hekimlerle konuşun ve fakirlerle oturun
Allah'ın, kullarından hoşnutluğunun nişanesi, fiyatların düşük, hükümdarın ise adaletli olmasıdır. Allah'ın, onlara gazap etmesinin nişanesi ise, hükümdarın adaletsiz, fiyatların ise yüksek olmasıdır
09.01.2025 07:49:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Allah Resulü (s.a.a.v) buyurdu ki; "Allah'ın, kullarından hoşnutluğunun nişanesi, fiyatların düşük, hükümdarın ise adaletli olmasıdır. Allah'ın, onlara gazap etmesinin nişanesi ise, hükümdarın adaletsiz, fiyatların ise yüksek olmasıdır.
Kimde şu dört haslet olursa, Allah'ın en büyük nurunda yer alır: Allah'ın birliğine ve benim risaletime şahadet etmeği kendine siper kılmak; bir musibetle karşılaşınca "İnna lillah ve inna ileyhi raciun." (Şüphesiz biz Allah'tan gelmişiz ve O'na dönücüleriz) demek; bir hayır ulaştığında "El-Hamdulillah" ve bir günah işlediğinde ise "Esteğfirullahe ve etûbu ileyh" (Allah'tan mağfiret diler ve O'na dönerim) demek.
Şu dört şey kime verilirse, dört nimetten mahrum kalmaz: Kendisine mağfiret dilemek (hasleti) verilen, bağışlanmaktan mahrum kalmaz. Şükretmek (hasleti) verilen, nimetin çoğalmasından mahrum olmaz. Tövbe etmek (hasleti) verilen, tövbesinin kabul olunmasından mahrum olmaz ve dua etmek (hali) verilen de icabet edilmekten mahrum olmaz.
İlim bir hazinedir; anahtarı sormaktır. Allah size rahmet etsin, sorun; çünkü sormakla dört kimse mükâfat alır: Soran, cevap veren, dinleyen ve onları seven.
Âlimlere sorun; hekimlerle konuşun ve fakirlerle oturun.
İlmin fazileti, bana, ibadetin faziletinden daha çok sevimlidir. Dininizin en üstün ameli ise, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmaktır.
Kim halka bilmeden fetva verirse, göğün ve yerin melekleri ona lânet eder.
Büyük belanın, büyük de mükâfatı vardır. Allah bir kulu sevdiğinde onu belayla karşılaştırır. Kim belaya razı olursa, Allah ondan razı olur. Kim de belaya razı olmazsa, Allah ondan razı olmaz.
Bir adam gelip: "Ya Resulullah, bana nasihat et." dediğinde Resulullah şöyle buyurdu: Sana işkence yapsalar, ateşte yaksalar da Allah'a şirk koşma. Kalbin iman ile mutmain olursa (takiye ile bir söz söylersen) o başka.
Anne ve babanın emrine itaat et; gerek hayatta ve gerekse öldüklerinde onlara iyilikte bulun. Eğer eşinden, malından el çek derlerse bunu yap. Çünkü öyle yapmak imandandır.
Farz namazı kasıtlı terk etme; çünkü farz namazı kasıtlı terk eden, Allah'ın kefaletinden (amanından) çıkar. Şarap ve sarhoş edici her şeyden kaçın; çünkü bunlar her kötülüğün anahtarıdır.
Benî Temîm kabilesinden olan Ebu Ümeyye isminde bir kişi, Peygamber'in huzuruna gelip: "Ya Muhammed, halkı neye davet ediyorsun?" dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: Ben ve bana uyanlar, basiret üzere halkı Allah'a davet ediyoruz. Bir zarara uğrayıp kendisini çağırdığın vakit o zararı senden gideren, gam ve üzüntü içerisinde olup yardım istediğin vakit sana yardımda bulunan, yoksul olup da zengin olmayı istediğinde seni müstağni (ihtiyaçsız) kılan birisine (Allah'a) davet ediyoruz.
O adam: "Ya Muhammed, bana bir öğüt ver." dedi.
Peygamber: "Sinirlenme" buyurdu. "Yine nasihat et." dedi.
Resulullah: "Kendin için sevdiğin şeyi halk için de sev." buyurdu. "Yine nasihat et." dedi.
Resulullah: "Halka sövme; çünkü onlar sana düşman kesilir." buyurdu. "Yine nasihat et." dedi.
Resulullah "İyilik ve ihsan ehli olana iyilikte bulunmayı terk etme." buyurdu. "Biraz daha fazla nasihat et." dedi.
Resulullah buyurdu ki: "Sen halkı sev, onlar da seni sevsinler. Kardeşini açık yüzle karşıla ve tahammülsüz olma. Çünkü tahammülsüzlük seni dünya ve ahiretten alı koyar. Ayak bileğinin yarısını örtecek bir şekilde izar giy. Uzun izar ve uzun gömlek giymekten sakın. Çünkü bunların uzun olması tekebbürdendir. Allah-u Teâla da tekebbürü sevmez.
Allah zina eden (herkesi ve özellikle zina kar) ihtiyarı, zulüm eden zengini, tekebbür eden fakiri ve ısrar eden yoksul dilenciyi sevmez. Allah, minnet ederek bağışta bulunanın sevabını yok eder; kibirli, küstah ve yalan konuşana da gazap eder.
Kendisini fakir gösteren kimse, fakirleşir.
Halkla geçinebilmek imanın yarısıdır. Onlara yumuşak davranmak da (müsamaha etmek de) maişet ve geçimin yarısıdır.
Allah'a iman ettikten sonra en üstün akıl, bir hakkı terk etmeden, halkla geçinebilmektir. Sakalın hafif olması kişinin saadetindendir.
Putlara tapmanın dışında, halkla cedelleşmekten menedildiğim kadar hiçbir şeyden menedilmedim.
Müslüman kardeşine sahtekârlık yapan, ona zarar veren ve ona hile yapan bizden değildir.
Resul-i Ekrem salla'llahu aleyhi ve alih (Mina'daki) "Hiyf" camiinde ayağa kalkıp şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, sözümü duyup hıfzeden ve onu duymayanlara ulaştıran kulu sevindirsin.
Nice fakih vardır ki ilmi, kendisinden daha fakih olan kimseye ulaştırır. Nice fakih de vardır ki fıkhı, fakih olmayan kimseye ulaştırır.
Üç şeyde Müslümanın kalbi hıyanet etmez: Ameli Allah için halis kılmakta, Müslümanların önderlerine hayrı istemekte ve onların cemaatinden kopmamakta.
Müminler birbirlerinin kardeşleridir ve kanları eşittir; düşmanlar karşısında bir el gibidirler. Onlardan en küçük bir ferdin, düşmanlardan birine verdiği aman onların hepsini bağlar.
Bir Müslüman, zimmî (gayrimüslim) birisiyle muamele yaptığı zaman şöyle demelidir: "Allah'ım, ona karşı bana hayır ver." Bir Müslüman ile muamele yaptığında da: "Allah'ım, bana da hayır ver, ona da." demelidir." (Hasan b. Ali el-Harrani, Tuhefu'l Ukul eserinden)
Kimde şu dört haslet olursa, Allah'ın en büyük nurunda yer alır: Allah'ın birliğine ve benim risaletime şahadet etmeği kendine siper kılmak; bir musibetle karşılaşınca "İnna lillah ve inna ileyhi raciun." (Şüphesiz biz Allah'tan gelmişiz ve O'na dönücüleriz) demek; bir hayır ulaştığında "El-Hamdulillah" ve bir günah işlediğinde ise "Esteğfirullahe ve etûbu ileyh" (Allah'tan mağfiret diler ve O'na dönerim) demek.
Şu dört şey kime verilirse, dört nimetten mahrum kalmaz: Kendisine mağfiret dilemek (hasleti) verilen, bağışlanmaktan mahrum kalmaz. Şükretmek (hasleti) verilen, nimetin çoğalmasından mahrum olmaz. Tövbe etmek (hasleti) verilen, tövbesinin kabul olunmasından mahrum olmaz ve dua etmek (hali) verilen de icabet edilmekten mahrum olmaz.
İlim bir hazinedir; anahtarı sormaktır. Allah size rahmet etsin, sorun; çünkü sormakla dört kimse mükâfat alır: Soran, cevap veren, dinleyen ve onları seven.
Âlimlere sorun; hekimlerle konuşun ve fakirlerle oturun.
İlmin fazileti, bana, ibadetin faziletinden daha çok sevimlidir. Dininizin en üstün ameli ise, haram ve şüpheli şeylerden kaçınmaktır.
Kim halka bilmeden fetva verirse, göğün ve yerin melekleri ona lânet eder.
Büyük belanın, büyük de mükâfatı vardır. Allah bir kulu sevdiğinde onu belayla karşılaştırır. Kim belaya razı olursa, Allah ondan razı olur. Kim de belaya razı olmazsa, Allah ondan razı olmaz.
Bir adam gelip: "Ya Resulullah, bana nasihat et." dediğinde Resulullah şöyle buyurdu: Sana işkence yapsalar, ateşte yaksalar da Allah'a şirk koşma. Kalbin iman ile mutmain olursa (takiye ile bir söz söylersen) o başka.
Anne ve babanın emrine itaat et; gerek hayatta ve gerekse öldüklerinde onlara iyilikte bulun. Eğer eşinden, malından el çek derlerse bunu yap. Çünkü öyle yapmak imandandır.
Farz namazı kasıtlı terk etme; çünkü farz namazı kasıtlı terk eden, Allah'ın kefaletinden (amanından) çıkar. Şarap ve sarhoş edici her şeyden kaçın; çünkü bunlar her kötülüğün anahtarıdır.
Benî Temîm kabilesinden olan Ebu Ümeyye isminde bir kişi, Peygamber'in huzuruna gelip: "Ya Muhammed, halkı neye davet ediyorsun?" dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: Ben ve bana uyanlar, basiret üzere halkı Allah'a davet ediyoruz. Bir zarara uğrayıp kendisini çağırdığın vakit o zararı senden gideren, gam ve üzüntü içerisinde olup yardım istediğin vakit sana yardımda bulunan, yoksul olup da zengin olmayı istediğinde seni müstağni (ihtiyaçsız) kılan birisine (Allah'a) davet ediyoruz.
O adam: "Ya Muhammed, bana bir öğüt ver." dedi.
Peygamber: "Sinirlenme" buyurdu. "Yine nasihat et." dedi.
Resulullah: "Kendin için sevdiğin şeyi halk için de sev." buyurdu. "Yine nasihat et." dedi.
Resulullah: "Halka sövme; çünkü onlar sana düşman kesilir." buyurdu. "Yine nasihat et." dedi.
Resulullah "İyilik ve ihsan ehli olana iyilikte bulunmayı terk etme." buyurdu. "Biraz daha fazla nasihat et." dedi.
Resulullah buyurdu ki: "Sen halkı sev, onlar da seni sevsinler. Kardeşini açık yüzle karşıla ve tahammülsüz olma. Çünkü tahammülsüzlük seni dünya ve ahiretten alı koyar. Ayak bileğinin yarısını örtecek bir şekilde izar giy. Uzun izar ve uzun gömlek giymekten sakın. Çünkü bunların uzun olması tekebbürdendir. Allah-u Teâla da tekebbürü sevmez.
Allah zina eden (herkesi ve özellikle zina kar) ihtiyarı, zulüm eden zengini, tekebbür eden fakiri ve ısrar eden yoksul dilenciyi sevmez. Allah, minnet ederek bağışta bulunanın sevabını yok eder; kibirli, küstah ve yalan konuşana da gazap eder.
Kendisini fakir gösteren kimse, fakirleşir.
Halkla geçinebilmek imanın yarısıdır. Onlara yumuşak davranmak da (müsamaha etmek de) maişet ve geçimin yarısıdır.
Allah'a iman ettikten sonra en üstün akıl, bir hakkı terk etmeden, halkla geçinebilmektir. Sakalın hafif olması kişinin saadetindendir.
Putlara tapmanın dışında, halkla cedelleşmekten menedildiğim kadar hiçbir şeyden menedilmedim.
Müslüman kardeşine sahtekârlık yapan, ona zarar veren ve ona hile yapan bizden değildir.
Resul-i Ekrem salla'llahu aleyhi ve alih (Mina'daki) "Hiyf" camiinde ayağa kalkıp şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, sözümü duyup hıfzeden ve onu duymayanlara ulaştıran kulu sevindirsin.
Nice fakih vardır ki ilmi, kendisinden daha fakih olan kimseye ulaştırır. Nice fakih de vardır ki fıkhı, fakih olmayan kimseye ulaştırır.
Üç şeyde Müslümanın kalbi hıyanet etmez: Ameli Allah için halis kılmakta, Müslümanların önderlerine hayrı istemekte ve onların cemaatinden kopmamakta.
Müminler birbirlerinin kardeşleridir ve kanları eşittir; düşmanlar karşısında bir el gibidirler. Onlardan en küçük bir ferdin, düşmanlardan birine verdiği aman onların hepsini bağlar.
Bir Müslüman, zimmî (gayrimüslim) birisiyle muamele yaptığı zaman şöyle demelidir: "Allah'ım, ona karşı bana hayır ver." Bir Müslüman ile muamele yaptığında da: "Allah'ım, bana da hayır ver, ona da." demelidir." (Hasan b. Ali el-Harrani, Tuhefu'l Ukul eserinden)