'Ali b. Ebu Tâlib vasilerin efdalidir'
Muhacir ve Ensar'ın meşhurlarının olduğu bir toplantıda, Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: "Resûlullah benim için, 'Ben Allah'ın peygamberlerinin efdaliyim, vasim olan Ali b. Ebu Tâlib de vasilerin efdalidir' diye buyurmadı mı?"





Şeyhu'l-İslam Ebu İshak İbrahim b. Sa'duddin İbn-i Himveyh, kendi senediyle büyük tabiinlerden olan Süleym b. Kayıs'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Osman'ın hilafeti döneminde Hz. Ali'yi, Hz. Resûlullah'ın mescidinde gördüm, bir grup cemaat ilim ve iffet hakkında bir- birleriyle konuşuyorlardı. Derken Kureyş'in faziletini, geçmişini, hicretlerini ve Hz. Resûlullah'ın, 'İmamlar Kureyş'tendir', 'İnsanlar Kureyş'e tâbidirler ve Kureyş Arapların önderidir' gibi O'nun hakkında buyurmuş olduğu sözlerini zikrettiler.
Toplantıda bulunanların sayısı iki yüzü aşıyordu. Aralarında Ali b. Ebu Tâlib, Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr, Miktad, Haşim b. Utbe, İbn-i Ömer, Hasan, Hüseyin, İbn-i Abbas, Muhammed b. Ebu Bekir, Abdullah b. Ca'fer ve Ensar'dan olan Ubey b. Ka'b, Zeyd b. Sabit, Ebu Eyyub-i Ensari, Ebu'l- Heysem b. et-Tiyhan, Muhammed b. Seleme, Kays b. Sa'd b. Ubade, Cabir b. Abdullah, Enes b. Malik, Zeyd b. Erkam, Abdullah b. Ebu Evfî, Ebu Leyla ve yanında oğlu Abdurrahman ile yeni yetişen bir erkek çocuk da oturuyordu. Bu arada Ebu'l- Hasan el-Basri de geldi, yanında güzel yüzlü ve orta boylu oğlu Hasan Basri de bulunuyordu. Böylece bunlar sabahın erken saatlerinden öğleye kadar konuşmakla meşgul oldular. Osman ise evindeydi; camide olup bitenlerden habersizdi. Hz. Ali de onların yanındaydı ama ne kendisi, ne de Ehl-i Beyt'inden birisi konuşuyor ve sessizce duruyorlardı. Bu arada orada bulunanlar Hz. Ali'ye yönelerek, 'Ey Ebu'l- Hasan, seni konuşmaktan alıkoyan nedir?' dediler. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle buyurdu: 'Her iki grup da kendi faziletinden bahsetti ve doğru konuştular. Fakat ey Kureyş ve Ensar taifeleri! Ben size soruyorum, Allah Teâlâ bu faziletleri kimin sayesinde size vermiştir; kendiniz, kabileniz, aile fertleriniz için mi? Yoksa başka bir kimse için mi size vermiştir?'
Onlar, 'Allah, bütün bu faziletleri bize ne kendimiz, ne kabilemiz ve ne de aile fertlerimiz için vermiştir. Aksine, Hz. Muhammed (s.a.a.) ve O'nun kabilesi sayesinde vermiştir' dediler.
Hz. Ali sonra şöyle buyurdu: 'Ey Kureyş ve Ensar topluluğu! Doğru söylediniz. Acaba size ulaşan bütün dünya ve ahiret hayırlarının yalnızca biz Ehl-i Beyt'ten kaynaklandığını ve bizden başkasında olmadığını ve amcamoğlu Resûlullah, Ben ve Ehl-i Beyt'im, Allah Adem'i yaratmadan on dört bin yıl önce Allah'ın önünde hareket eden nur idik, Allah, Adem'i yaratınca bu nuru onun sulbünde karar vererek yere indirdi, sonra da onu Nuh Peygamber'in sulbünde gemide taşıdı, sonra onu İbrahim'in sulbünde ateşe attı, sonra böylece Allah onu pak sülblerden pak rahimlerden oluşan babalar ve annelerde taşıdı ki, onlar asla harama mürtekip olmazlardı, diye buyurduğunu bilmiyor musunuz?'
Bunun üzerine orada bulunan, Bedir ve Uhud ehli olanlar, 'Evet, biz bu sözleri Resûlullah'tan duymuşuz' dediler.
Sonra Hz. Ali şöyle buyurdu: 'Sizi Allah'a and veriyorum, söyleyin acaba Allah Teâlâ birçok ayette öncül olanların faziletli olduğunu belirtmemiş mi, Allah ve Resûlullah'a inanmakta ümmetten hiçbir kimsenin benden öne geçmediği doğru değil midir?'
Onlar, 'And olsun Allah'a ki, öyledir' dediler.
Hz. Ali, onlara, 'Allah aşkına söyleyin, Muhacir ve Ensar'dan yarışıp öne geçenler işte mukarreb olan onlardır, ayeti hususunda Resûlullah'tan sorulunca Hz. Resûlullah, Allah bu ayeti Peygamber ve onların vasileri hakkında indirmiştir, ben de Allah'ın peygamberlerinin efdaliyim, vasim olan Ali b. Ebu Tâlib de vasilerin efdalidir, diye buyurmadı mı?' dedi.
Onlar, 'And olsun Allah'a ki buyurdu' cevabını verdiler." (Allame Emini, el-Gadir).
(Bu bahis devam edecek...)