Toplumda merkez nokta insan, insanda merkez nokta ise kalptir. Kalbi düzeltmeden insanı, insanı düzeltmeden toplumları düzeltmek imkânsızdır.
Her toplum, kendi insanının kalbindeki duygularına göre şekillenir.
Eğer toplumda huzur ve barış, mutluk ve refah varsa, o toplumda yaşayan insanların gönüllerindeki güzelliğin eseridir.
Toplumda şiddet ve ahlaksızlık varsa, adaletsizlik hüküm sürüyorsa, o toplumda yaşayan insanların gönül yapılarında ciddi sıkıntılar, ciddi hastalıklar var demektir.
Hz. Mevlana, “hiç bal küpünden sirke taşar mı” sözü ile bu gerçeği işaret etmiştir.
Derdi yaratan Yüce Allah dermanını da birlikte yaratmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e gelip, “Ya Resulallah! Tedavi olalım mı?” diye sorduklarında Efendimiz (s.a.v.), “Tedavi olunuz. Çünkü Allah yaratmış olduğu her derdin devasını da yaratmıştır. Ancak bir dert hariç; o da ihtiyarlıktır” buyurmuştur. (Ebû Davûd, Tıb, 1)
Burada hastalıklar bedeni ya da ruhi olarak sınıflandırılmadığına göre, manevi hastalıkların da devasının olduğu gerçeğine ulaşabiliriz.
Ne garip tecelli ki başı ağrıyan bile hemen bir doktor ve tedavi yolu arayışına girdiği halde kalbi hastalıklarının, huzursuzluklarının, imanda tatminsizliklerinin çaresini arama noktasında o kadar aceleci ve mahir değildir. İnsanımızın bu konudaki yanlışlığının sebebini sadece o kişinin ihmalinde değil de bilgisizliğinde de aramak lazımdır. Yıllarca bazı gerçekler insanımızın gündeminden uzak tutuldu, bu milletin özellikle hasta ve mutsuz olması istendi. Çünkü milletimizin düşmanları, hasta ve mutsuz insanların oluşturduğu toplumların güçsüz olacaklarını çok iyi bilmekteydiler.
Her türlü olumsuzluğa rağmen, Aziz milletimizin mutlu ve güçlü olmasını, fertlerinin imanda mutmain bir tutum sergilemesini istediğimizi sizlerde yakından bilmektesiniz.
Bizler de elimizden geldiği kadar gerçek hayat ölçülerini sunmaya ve bu konuda bilgilerimizi sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz.
Toplumda merkez nokta olan insanın huzuru için imanının itminana ermesi gerektiği hakkında bir ayeti kerime ve bir hadis-i şerifi sizlerle paylaşarak maksadımızı anlatmaya çalışacağız.
Bir hadis-i şerifte, “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir” buyrulmuştur. (Buhari, İman, 39)
Kalbin iyiliğinin, itminana ermesinin, huzura kavuşmasının ne ile mümkün olacağı hakkında da bir ayeti kerime mevcuttur. “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Bu bilgiler ışığında; toplumun huzuru için insanın huzuru, insanın huzuru için de kalbin huzuru gerekmektedir. Ve bu huzuru elde etmenin yolu da her an, her yerde, her halde Yüce Allah’ı zikretmektir.
Zaten yüce Allah bize Kuran’da her halimizde kendini anmamızı istemektedir. “Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın.” (Nisa, 103)
Her toplum, kendi insanının kalbindeki duygularına göre şekillenir.
Eğer toplumda huzur ve barış, mutluk ve refah varsa, o toplumda yaşayan insanların gönüllerindeki güzelliğin eseridir.
Toplumda şiddet ve ahlaksızlık varsa, adaletsizlik hüküm sürüyorsa, o toplumda yaşayan insanların gönül yapılarında ciddi sıkıntılar, ciddi hastalıklar var demektir.
Hz. Mevlana, “hiç bal küpünden sirke taşar mı” sözü ile bu gerçeği işaret etmiştir.
Derdi yaratan Yüce Allah dermanını da birlikte yaratmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e gelip, “Ya Resulallah! Tedavi olalım mı?” diye sorduklarında Efendimiz (s.a.v.), “Tedavi olunuz. Çünkü Allah yaratmış olduğu her derdin devasını da yaratmıştır. Ancak bir dert hariç; o da ihtiyarlıktır” buyurmuştur. (Ebû Davûd, Tıb, 1)
Burada hastalıklar bedeni ya da ruhi olarak sınıflandırılmadığına göre, manevi hastalıkların da devasının olduğu gerçeğine ulaşabiliriz.
Ne garip tecelli ki başı ağrıyan bile hemen bir doktor ve tedavi yolu arayışına girdiği halde kalbi hastalıklarının, huzursuzluklarının, imanda tatminsizliklerinin çaresini arama noktasında o kadar aceleci ve mahir değildir. İnsanımızın bu konudaki yanlışlığının sebebini sadece o kişinin ihmalinde değil de bilgisizliğinde de aramak lazımdır. Yıllarca bazı gerçekler insanımızın gündeminden uzak tutuldu, bu milletin özellikle hasta ve mutsuz olması istendi. Çünkü milletimizin düşmanları, hasta ve mutsuz insanların oluşturduğu toplumların güçsüz olacaklarını çok iyi bilmekteydiler.
Her türlü olumsuzluğa rağmen, Aziz milletimizin mutlu ve güçlü olmasını, fertlerinin imanda mutmain bir tutum sergilemesini istediğimizi sizlerde yakından bilmektesiniz.
Bizler de elimizden geldiği kadar gerçek hayat ölçülerini sunmaya ve bu konuda bilgilerimizi sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz.
Toplumda merkez nokta olan insanın huzuru için imanının itminana ermesi gerektiği hakkında bir ayeti kerime ve bir hadis-i şerifi sizlerle paylaşarak maksadımızı anlatmaya çalışacağız.
Bir hadis-i şerifte, “Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir” buyrulmuştur. (Buhari, İman, 39)
Kalbin iyiliğinin, itminana ermesinin, huzura kavuşmasının ne ile mümkün olacağı hakkında da bir ayeti kerime mevcuttur. “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Bu bilgiler ışığında; toplumun huzuru için insanın huzuru, insanın huzuru için de kalbin huzuru gerekmektedir. Ve bu huzuru elde etmenin yolu da her an, her yerde, her halde Yüce Allah’ı zikretmektir.
Zaten yüce Allah bize Kuran’da her halimizde kendini anmamızı istemektedir. “Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın.” (Nisa, 103)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Gençlerde evlenecek para mı var ki evlensinler / 25.04.2025
- Hüseyin Baş soruyor “Türkiye’de yargı bağımsız mı?” / 24.04.2025
- Ulusal egemenliğimizi korumalıyız / 23.04.2025
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Hüseyin Baş soruyor “Türkiye’de yargı bağımsız mı?” / 24.04.2025
- Ulusal egemenliğimizi korumalıyız / 23.04.2025
- Mü’min yalancı olmaz / 22.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -2- / 21.04.2025
- İbadetin bize kazandırdıkları -1- / 20.04.2025
- Dava adamıydı Haydar Hocamız / 19.04.2025
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025