Zinayı yasallaştıranlar kürtajdan şikyet edemez

Kürtaj Başbakanın ilgi sahası mı? Uzmanlık alanı mı? Yoksa Türkiye’nin bütün sorunları bitti de hükümet kürtajın önüne mi geçmeye çalışıyor? Topuna hayır. Başbakanın tek hedefi milletin ekranını karartmak.
Her gün şehit haberleri, karakol baskınları, canlı bombalar artı dış politika iflasları, ekonominin tükenişi, zamcıklara sığınılması gibi hayati konuların üstünü örtmek için maneviyatla da ilgili olan bir konuyu halkın ekranına koyup, ana ekranı karartmak. Olay budur.
Kürtajın fıkhı boyutunu Mesaj TV ekranlarında canlı yayınlarla vatandaşın sorularına cevap vermeye gayret eden değerli âlimlerimizden öğrenebilirsiniz. Biz sosyal ve siyasi boyutuna girelim işin…
Rakamlara göre kürtajda Avrupa’yı iki kat geçmişiz. Hemen Avrupalıların insani hisleri olduğu duygusu aklınıza gelmesin. Avrupa’da evlilik, aile kurumu bitmiş vaziyette. Artı Avrupalı cinsellikle 11, 12 yaşlarında tanışıyor ve onlara göre çok sıradan bir olay. Ha, neticelerini de bildikleri için sağlık alanında her türlü koruma ve tedbiri de alıyorlar… Artı Avrupalı kız, kadın neyse çocuk doğurmak istemiyor. Ama buna rağmen istenmeyen durumlarda kürtaj yoluna gidiyorlar. Kendi istekleri ile.
Ya Türkiye’de!
Türkiye’de durum farklıdır. Zafiyetlerimiz olsa da biz, tek olan Allah’a ve O’nun son Peygamberi Hz. Muhammed’e inanan bir milletiz. Kültürünü inancı üzerine bina etmiş bu millet, haliyle zinaya da, kürtaja da asla cevaz vermemiştir.
Müslüman olduğu halde zinaya düşen, kürtaj yapan birçok Müslüman vardı. Ama onlarda bunun büyük bir hata, günah, yanlış olduğunu biliyorlar. Artı bu fiillerinden ötürü “ar” ediyorlardı. Yani utanıyorlardı ve yaptıkları bu çirkin işleri saklıyorlar veya gizli yapıyorlardı.
Benim zannımca evli çiftlerde kürtaj oranı kale alınmayacak kadar düşüktür. Çünkü Allah’ın adıyla nikâhı kıyılmış bir aile ve o ailenin annesi karnındaki cana kıyar mı? Kıymaz. Kıyanların baş tetikçisi erkeklerdir. Onlarda cahilliklerinden, nasıl geçindiririm, nasıl büyütürüm gibi yine ekonomiye dayanan sebeplerdendir.     
İyi ama o zaman nasıl olurda kürtajda Avrupa’yı ikiye katlarız?
Bu sorunun kısa cevabı zinanın toplumda yaygınlaşmasıdır. Uzun cevabı ise; 90’lı yıllardan sonra medya sektöründeki gelişim ve bu gelişimin planlı olarak kadın ve şehvet üzerine kurulmuş olması maalesef insanımızı maddi, manevi uçurumlara sürüklemiş, aile ve namus kavramlarımız zedelenmiştir.
Milli olmayan, milli eğitimimiz çocuklarımızı içi boş yetiştirmiş. Anne, babalar geçim derdiyle asıl vazifelerini yerine getirememiş. Devlet en azından kanuni yaptırımlarla bu ahlaksız yayıncılığa dur demesi gerekirken, başta Aydın Doğan olmak üzere bu sektörün Türkiye’deki temsilciliğini yapan birçok medya patronu devlet desteği almıştır.
Geldik bu günlere… Artık şu bir gerçektir ki, okul sıralarından, bodrum katlardaki işçi atölyelerine, hastanelerden, fabrikalara, bankalardan, lüks rezidanslara kadar sosyal hayatın her alanında, kadın erkek ilişkileri ölçüsünü kaybetmiştir. Adına arkadaşlık, çağdaşlık vs. tanımlamalar yapılan bu kadın erkek ilişkilerinin çoğunda sonuç zinaya varmaktadır.
Biraz daha açık konuşalım. 15, 16, 20, 25 vs. yaşlarında bir genç kız düşünün. Medya ona öyle bir hayat tarzı gösteriyor ki, çalışmakla asla o dizilerdeki, magazinlerdeki bayanların ne yediklerini yiyebilir, ne giydiklerini giyebilir ve ne de gittikleri yerlere gidebilir. Ama ihtirasları da ısrarla o hayatı istiyor. Sonuç, her şeye “evet” oluyor.
Piyasada bu tip genç kızları ağlarına düşürmek için bekleyen çakal, deyyus, p. Venk, şerefsiz (artık bütün kötü tanımları siz kullanın) çok. Alıyorlar bu zavallıları zengin, orta zengin, az zengin (ben zevat diyeyim siz başka bir şey deyin) götürüyorlar.
Sonuç dizilerdekine benziyor. Ya, hamile kalan kız, itibarını düşünen zengin adam tarafından öldürülüyor veya öldürtülüyor. Ya büyük paralar karşılığı, özel kliniklerde kürtaja gidiliyor. Ya da aile ve çevre korkusundan intihara… N. Ç davasını biliyorsunuz. Ama kaç N. Ç olduğunu bilmiyorsunuz...
Başbakan kürtajı cinayet sayıyor. Doğru söylüyor. Ama Türkiye’deki kürtajların en az % 90’nı evlilik dışı ilişkilerden kaynaklanıyor. Yani zinadan.
Allah’ın haram kıldığı, büyük günah saydığı, CHP’nin, DYP’nin, ANAP’ın vs. kanunen suç saydığı zinayı, kim suç olmaktan çıkardı ve yasallaştırdı. Binlerce ailenin dağılmasına, yine binlerce kürtaj olayına kim sebep oldu?
Sen oldun, Ey Erdoğan! Sen. Senin hükümetin, senin partin oldu. Buna ben şahidim ve bu ülkedeki her zinadan ve kürtajdan manen size de bir pay olduğunu benden çok daha iyi biliyorsun Ey Erdoğan…

Yılın sorusu
Kürtajın gündem edildiği şu günlerde, ben de siyasette de kürtaj var mı desem ve şu soruyu sorsam; Mesela Milli Görüş siyasi anlayışından kürtajla alınan, beyni, kalbi, ilikleri değiştirilip, yüzüne dokunulmadan, halkın önüne sürülen siyasi anlayışın adı nedir?

Davutoğlu fena çarpıldı
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Mayıs ayında yapılan “Müslüman Topluluklar Birliği” toplantısına katılıyor ve bir konuşma yapıyor. Davutoğlu’nun dersi, pardon konusu her zaman ki gibi Suriye idi. Çünkü bu derse iyi çalışmasını, her ortamda anlatmasını ve ona göre not alacağını, sınıfını geçip, geçemeyeceğini Suriye konusundaki çalışmaları sonucunda belli olacağını öğretmeni Bayan Clinton ve onun müdürü Obama vermişti.
Tabi Davutoğlu, görev gereğini her ortamda yerine getiriyordu. Bu toplantıda da tam Suriye demişken cevaplayamayacağı soruların muhatabı oldu. Öğretmeni ve müdürü de yoktu yanında.   
Bu toplantıya Adalet eski Bakanı İsmail Müftüoğlu’da katılmıştı. Müftüoğlu Of’luydu. Yeri geldi mi lafı yerine koyardı. Koydu da…   
Davutoğlu konuşurken, Müftüoğlu müdahale etti; “Ortadoğu projesi sebebiyle sesiniz çıkmıyor. Tereciye tere satmayın” dedi.
Biri eski Adalet Bakanı, diğeri ABD’nin yetiştirdiği Dışişleri Bakanı. Haliyle ikili bir düello başladı…
Düello devam ederken Müftüoğlu’nun; “Irak’ta ölen 1 milyon insan için sesiniz çıkmadı” sözlerine Davutoğlu cevap veremedi.
Ne diyebilirdi ki? Irak’ın işgali BOP’nin bir parçasıydı, diyemezdi.
Meclis 1 Mart tezkeresine “hayır” dedi ama Erdoğan hükümeti hava sahasını Conilere açarak, milyonlarca ton bombayı Müslümanların üzerine yağdırdı, diyemezdi.
Yine başbakanın ABD askerlerinin sağlık ve selametleri için dua ettiğini de, diyemezdi.
Haliyle susma hakkını kullandı. Ama konuşmasının sonunda yine su üzerine çıkmaya kalktı ve dedi ki; (Davutoğlu) “…tank ve top kullananların, zalimin yanında yer almayacağız…”  
Demek ki, onlardan hiç ayrılmamışlar…