Anadolu'da ve Ortadoğu'da 9 bin yıllık geçmişe sahip bulunan mühürcülük geleneği, sosyal ve ticaret hayatındaki değişime rağmen az sayıda "hakkak" tarafından daha basit formlarda da olsa bugün bile sürdürülüyor. İzmir tarihi Hisarönü'nde yıllar önce bir dükkanda, bugün ise küçük bir tezgahta faaliyet gösteren 79 yaşındaki hakkak Ali Fuat Balbozan, adeta mesleğin müruruzamana (zaman aşımı) uğramasına inat, mühür kazımaya devam ediyor. Eskiden hemen herkesin sahip olduğu, bugün ise sadece okuma yazma bilmeyen yaşlıların kullandığı mühürler, eskiden kişinin statüsüne göre değişen altın, gümüş, zümrüt, sedef, akik ve necef, bronz gibi değerli taş ve madenlerden, pirince, sert ahşaba kadar çok çeşitli malzemelere kazınan sembol ve isim gibi unsurlardan oluşurken, günümüzde genellikle pirinç üzerine kazınan isimden ibaret bulunuyor.İzmirli hakkak Ali Fuat Balbozan, 14 yaşında başladığı mesleğini, 65 yıldır sürdürmekten dolayı mutlu olduğunu ifade etti. Doğma büyüme İzmirli olduğunu dile getiren Balbozan, eskiden kendisiyle birlikte 3 kişinin bu mesleği icra ettiğini, ancak onların yaşama veda etmesinin ardından bu mesleğin kentteki son temsilcisi olarak kaldığını söyledi. Mühürcülüğün kökeninin, "hat" sanatına dayandığını, kendisinin de aynı zamanda cami levhaları yazdığını anlatan Balbozan, mühür kazıtmaya gelen kişilerin kendisine ismini söylediğini ya da nüfus cüzdanını verdiğini, ona göre de pirinç üzerine elle kazıyarak kişinin mührünü oluşturduğunu söyledi. Balbozan, imza atamayacak engeli bulunanlar ile okuma yazma bilmeyenlerin ihtiyaç duyduğu mührün, en büyük özelliğinin, elle kazınması nedeniyle dünyanın her yerinde geçerli "kişiye ait işaret"olarak kabul edilmesi olduğunu kaydetti.