'Yola ilk giren, sebeplere yapışmalıdır'
İmanın tam olduğu zaman velayet kapısına adım atmış olursun. O kez, Hakk'ın tam kulluğunu bulanlardan olursun. Velî kulun en büyük işareti, bütün hâlinde Yaratan'ına uymaktır
18.04.2023 09:01:00





İmanın tam olduğu zaman velayet kapısına adım atmış olursun. O kez, Hakk'ın tam kulluğunu bulanlardan olursun. Velî kulun en büyük işareti, bütün hâlinde Yaratan'ına uymaktır. Bütün hâli Hakk'a muvafık olur.
Niçin ve nasıl gibi sözlere dalmadan emirleri yerine getirir ve yasaklardan kaçar. Şüphesiz, bu hâlde, o kulun Hak'la sohbeti devam eder.
Hakk'ın sohbeti olan yakınlık ne sağ ne sol ne de arkada olur; önde ve aranan yerde bulunur ki, bu da yeter. Orada sine olur, sırt olmaz. Yakınlık olur, uzaklık olmaz. Safa olur, keder olmaz. Hayır olur, şer olmaz.
Senin ümidin yaratılmışlarda... Onlardan korkman var ya, işte bu, Rabbine şirk olur. Onlar bir şey verince övmen, vermeyince susman var ya, işte bu da Rabbine karşı şirk olur.
Yazık sana, yaptığın hatalı işlerin hangisi seni erenlere katabilir?.. Sende hayır yok. Tevhid hâlin yok. Kâinatta bulunan her şey Hak'tan alınır ve O'nda bulunur. Hakk'ın katında bulunan eşya için halka gidilmez.
Hak yola dönüş tadından almak, O'nun kapısına doğru hayli yol kat etmeden elde edilmez, İlk başta bazı sebeplere takılmak, sonra da onları bırakıp sahibine koşmak icab eder.
Yola ilk giren, sebeplere yapışmalıdır. Düşün ki, bir kuş yavrusu uçabilmek için ana ve babasının yardımını ister. Büyüyüp uçunca onlardan bir talepte bulunmaz. Kanatları kuvvet bulur, rızkını yalnız başına temin eder.
Acaba sizden biriniz, halkı, sebepleri, gücünü, kuvvetini bir yana atarak Hakk'a tevekkül ederek bir lokma yedi mi?
Yazıklar olsun sîzlere... Sizde mevcut olmayan şeyin varlığını nasıl iddia edebilirsiniz?
Gücüne, kuvvetine ve halka dayandıktan sonra iman, ikan, tevhid ve İslâm iddiasını nasıl yaparsın? Aklını başına al; bu iş, kuru iddia ile elde edilmez.
Sana acırım, şu yüce makama çıkar, halka öğütler verirsin. Sonra da acaip bir şekilde gülmeye başlarsın. Halkı güldürmek için hikâyeler anlatırsın. Hâl böyle olunca ne sen felah bulursun ne de onlar iflah olur.
Vaiz, edebli bir muallim, dinleyicileri ise öğrenmeye muhtaç çocuklar gibidir. Onlara bir şey öğretebilmek için ciddî olmak ve işi çığırından çıkarmamak icab eder. Bu usulün dışında terbiye, pek az kimselere nasib olmuştur. O da İlâhî bir himmete ermiş sayılır.
Sizden çoğu İslâmiyeti dış mânası ile anlar. Âdeta küffar güruhunun dediği gibi: "Hayat yalnız dünya hayatıdır; ölür, diriliriz. Bizim hâlimiz zamana bağlıdır, bizi helak eden odur." (Casiye/24)
Küfür ehlinin bu sözünü Hak Teâlâ bize haber verir. Sizin çoğunuz içinden öyle söyler, ama yaptığı bazı işlerle dıştan örtmeye çalışır.
Onların yanımda sinek kanadı kadar kıymeti yoktur. Onların her hâli, yarın Hak katında açığa çıkacak. Onların iyiyi, kötüyü ayırt edecek kadar akılları da yok.
Hak, Yusuf peygamberin hikâyesini anlatırken onun ağzından şöyle buyurdu: "Biz, metaımızı kimde bulursak onu alırız; başkasına dokunmaktan Allah'a sığınırız." (Yusuf/79)
Yâni, Hak Teâlâ, imanı, tevhidi, velayet sırrını kimde bulursa onu katına kabul eder. Kalp, Allah için iyiliğini bulursa Hak Teâlâ onu sebeplere ve halka bırakmaz. Sebeplere dayanarak alışveriş yaptırmaz. Her yaramazdan alır, halis kılar. Düşük hâllerini ayağa kaldırır; rahmet kapısına oturtur, lütuf köşesinde uyutur." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Niçin ve nasıl gibi sözlere dalmadan emirleri yerine getirir ve yasaklardan kaçar. Şüphesiz, bu hâlde, o kulun Hak'la sohbeti devam eder.
Hakk'ın sohbeti olan yakınlık ne sağ ne sol ne de arkada olur; önde ve aranan yerde bulunur ki, bu da yeter. Orada sine olur, sırt olmaz. Yakınlık olur, uzaklık olmaz. Safa olur, keder olmaz. Hayır olur, şer olmaz.
Senin ümidin yaratılmışlarda... Onlardan korkman var ya, işte bu, Rabbine şirk olur. Onlar bir şey verince övmen, vermeyince susman var ya, işte bu da Rabbine karşı şirk olur.
Yazık sana, yaptığın hatalı işlerin hangisi seni erenlere katabilir?.. Sende hayır yok. Tevhid hâlin yok. Kâinatta bulunan her şey Hak'tan alınır ve O'nda bulunur. Hakk'ın katında bulunan eşya için halka gidilmez.
Hak yola dönüş tadından almak, O'nun kapısına doğru hayli yol kat etmeden elde edilmez, İlk başta bazı sebeplere takılmak, sonra da onları bırakıp sahibine koşmak icab eder.
Yola ilk giren, sebeplere yapışmalıdır. Düşün ki, bir kuş yavrusu uçabilmek için ana ve babasının yardımını ister. Büyüyüp uçunca onlardan bir talepte bulunmaz. Kanatları kuvvet bulur, rızkını yalnız başına temin eder.
Acaba sizden biriniz, halkı, sebepleri, gücünü, kuvvetini bir yana atarak Hakk'a tevekkül ederek bir lokma yedi mi?
Yazıklar olsun sîzlere... Sizde mevcut olmayan şeyin varlığını nasıl iddia edebilirsiniz?
Gücüne, kuvvetine ve halka dayandıktan sonra iman, ikan, tevhid ve İslâm iddiasını nasıl yaparsın? Aklını başına al; bu iş, kuru iddia ile elde edilmez.
Sana acırım, şu yüce makama çıkar, halka öğütler verirsin. Sonra da acaip bir şekilde gülmeye başlarsın. Halkı güldürmek için hikâyeler anlatırsın. Hâl böyle olunca ne sen felah bulursun ne de onlar iflah olur.
Vaiz, edebli bir muallim, dinleyicileri ise öğrenmeye muhtaç çocuklar gibidir. Onlara bir şey öğretebilmek için ciddî olmak ve işi çığırından çıkarmamak icab eder. Bu usulün dışında terbiye, pek az kimselere nasib olmuştur. O da İlâhî bir himmete ermiş sayılır.
Sizden çoğu İslâmiyeti dış mânası ile anlar. Âdeta küffar güruhunun dediği gibi: "Hayat yalnız dünya hayatıdır; ölür, diriliriz. Bizim hâlimiz zamana bağlıdır, bizi helak eden odur." (Casiye/24)
Küfür ehlinin bu sözünü Hak Teâlâ bize haber verir. Sizin çoğunuz içinden öyle söyler, ama yaptığı bazı işlerle dıştan örtmeye çalışır.
Onların yanımda sinek kanadı kadar kıymeti yoktur. Onların her hâli, yarın Hak katında açığa çıkacak. Onların iyiyi, kötüyü ayırt edecek kadar akılları da yok.
Hak, Yusuf peygamberin hikâyesini anlatırken onun ağzından şöyle buyurdu: "Biz, metaımızı kimde bulursak onu alırız; başkasına dokunmaktan Allah'a sığınırız." (Yusuf/79)
Yâni, Hak Teâlâ, imanı, tevhidi, velayet sırrını kimde bulursa onu katına kabul eder. Kalp, Allah için iyiliğini bulursa Hak Teâlâ onu sebeplere ve halka bırakmaz. Sebeplere dayanarak alışveriş yaptırmaz. Her yaramazdan alır, halis kılar. Düşük hâllerini ayağa kaldırır; rahmet kapısına oturtur, lütuf köşesinde uyutur." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu'r Rabbani eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.