AKP iktidarı, Anayasa'nın 90. maddesi değiştirerek, zaten kör ve topal Türk yargısının bağımsızlığını Avrupa'ya endeksledi. AİHM de başörtüsü konusunda beklenen bir karar vererek, AKP'yi mahcup etmedi!!! Tercüman'dan Ergun Göze analiz ediyor Avrupa Birliği İnternet sitesinin genişleme bölümünün başlığında aynen şu cümle bulunmaktadır: Genişleme, Avrupa Birliği'nin başarılı bir politikası olduğu kadar, çok kudretli bir dış politika âletidir. Bu demektir ki (AİHM) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir hukuk ve adalet organı olmayıp Avrupa Birliği'nin bir dış politika âletidir. Duman altı olmuş ülkemizde, ana meseleler, temel mefhumlar daima ihmal edildiği için son başörtüsü kararının Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından münakaşasında da asıl mesele unutulmuştur.Yargımız AB'ye endekslendiDaha AB'ye girmeden ve girileceği hakkında en küçük bir ümit yokken, adlî istiklâlimizi (adalet bağımsızlığı) kısıtlayan bir davranışla AİHM'yi en yüksek adalet merci tanımak Türk istiklâl ve hâkimiyet anlayışına tamamen zıttır. Hemen açıklayalım; Türk mahkemeleri, kararlarını Türk Milleti Adına diye başlayan cümleyle verirler. Bu milli hukuk, milli adlîye, milli yargılamadır. Ya AİHM kararlarını neyin adına verir? Elbette Türk Milleti'nin adına ve menfaatine göre değil. Kendi açıkladıklarına göre AB'nin dış politikası ve menfaati doğrultusunda. Çünkü o görünüşünün aksine bir adalet ve hukuk mekanizması değildir ve bu husus kendileri tarafından resmen açıklanmıştır.Bize göre merci değilAB'nin son kararına Sayın Cumhurbaşkanı'nın sahip çıkması da bu hukuki açıdan sağlıklı değildir. Mesele, kararın içeriği de değildir. Karar, doğrudur veya yanlıştır demeden önce AİHM'nin bu hususta merci olamayacağını belirlemek gerektir. Zira neye göre doğru, neye göre yanlış, sizin kanunlarınızı uygulamıyor ki. Aksini düşünmek çok yanlıştır, milli yargıyı küçültmek dolayısıyla da istiklâlimizi kısıtlamak, devletimizi girmemiş bulunduğu AB'ye ve onun dış politik gayelerine bağımlı kılmaktır. Bu konuda Sayın Başbakan'ın itirazları da aynı mahiyettedir. Çünkü istediği karar çıksa, o da AİHM'nin kararını dolayısıyla Türk Milleti'nin yargı istiklâlinin kısıtlanmasını kabul edecekti. Nitekim daha önce etmiştir de. Sayın Dışişleri Bakanı'nın eşinin başörtüsü için açtığı dava bunun bir işareti olduğu gibi, daha feci bir işaret de Kıbrıs'taki bir Rum kadınının (Louizidu) açtığı davada AİHM'nin verdiği tazminat kararını kabul edip ödeme yapmış ve böylece Kıbrıs'taki Türk haklarını sıfıra doğru yakınlaştırmış bulunmasıdır. Ama Sayın Dışişleri Bakanı bugün bir genç kızın sadece fakültede örteceği başörtüsü için verilen kararı yererken, Kıbrıs'ta Türk'ü işgalci konumuna getiren kararı, gönül ferahlığıyla karşılamış ve hazineden tıkır tıkır yüklü tazminatlar ödemişlerdi.İnfaz Yasası da...İSTİKLÂLİN en büyük temeli adalet istiklâli, yargı istiklâlidir. Ayrı bir konu olarak söyleyelim ki AB normları diye dayatılan yeni kanunlar ve bilhassa İnfaz Yasası asla bu topluma uygun değildir. Toplumu temelinden sarsacak yıkacak mahiyettedir. Şu günlerde cayır cayır yanmakta ve kendi öz vatandaşlarını sınır dışı etmekte çare arayan ırkçı Avrupa'nın bu davranışı, dava konusu olsaydı acaba AİHM başörtüsü kararı gibi karşı çıkabilir miydi? Ben başörtüsünün siyasi bir sembol halinde kullanılmasının karşısına, ilk günden beri inancına saygılı bir insan olmak itibariyle çıkmış bir insanım. Ama bugün aynı şekilde başörtüsü için değil ama onunla beraber bütün vicdani meseleler için tek garanti olan milli istiklâl, milli adlîye, milli yargı aşkına AİHM'ye şiddetle karşı çıkıyorum. Türkiye'nin kurtuluşuna ilk adımın da AİHM kararlarını askıya almakla olacağını görüyorum. Hatta o zaman göreceksiniz yola geleceklerdir. Hiç bu âletlerini Damokles'in Kılıcı gibi ensenizde tutarken size metelik verirler mi? Ensenizi bu kılıcın altına niçin uzatıyorsunuz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.