Her birimiz yaşamdan neler istediğimizi, ne zaman ve nasıl istediğimizi bilmek zorundayız. Çünkü ona göre bilinçli bir hayat tarzı, bir yaşam felsefesi oluşturabilelim. Her nefeste doğruları dolu dolu yaşayabilelim.
Nereden gelip, nereye gittiğinin farkına varamamış, yaşamın sırrına vakıf olamamış insan rastgele yaşar. İşte dünyaya geldik, iyi-kötü, mutlu-mutsuz rastgele yaşıyoruz dersek, ulaşacak hiç bir amacımız olmaz, amaç olmayınca da yaşama sevincimiz kalmaz. Hayattan beklentisiz, ümitsiz, moralsiz bir insan olup çıkarız.
Hayatına doğru bir yol çizmeden, herşeyi akışına bırakan, rastgele yaşayan bir kişinin, bazen sezebildiğim bazen de görebildiğim örneğine şöyle bir baksak kendi hayatını herhalde şu cümlelerle anlatırdı:
-"Çocukluğumu ve gençliğimin ilk yıllarını havaîce yaşadıktan sonra üniversitede hangi bölümün puanını tutturduysam orayı bir kaç sene de fazla olarak, rastgele okudum. Okul bitince mecburen, istesem de istemesem de o meslek dalında görev aldım. El iş tutup, yaş gelince evlenilirmiş, evlendim. Aile müessesesinin sorumluluklarını bilmeden, maddi manevi görevlerimin neler olduğunu düşünmeden bir yuva kurdum. Aylar hatta yıllar kavga gürültüyle geçti. Baba (ya da anne) olmanın getirdiği vazifeleri de daha bilmeden çocuklarım oldu. Çocukların karınlarını doyurup, kendi hallerine bırakınca, büyüyorlardı. Fakat zaman akıp, yıllar daha da geçtikçe istemediğim, sevemediğim meslekte çalışmak bana bir işkence gelmeye, beni yıpratmaya, yaşlandırmaya başladı. Genelde, her zaman kolayca ortaya çıkan, kavga edilecek bir konunun hazır olduğu evime gitmekse; her seferinde intihar etmekle sanki eşdeğer oldu. İki geri bir ileri, bu hayattan bıkmış, halsiz bir vaziyette eve vardığımda ise çocuklarımın sorunlarıyla her defasında eziliyordum. Hele yaşlarıyla orantılı problemlerin artıp büyüdüğünü farkettiğimde, ileriye dönük olarak üzerine yıkılmış bir duvarın altında inleyen zavallı biri olduğumu gördüm. Artık bu dünyada hiç bir şeyi sevmiyor, sevemiyorum. Güzel olan hiç bir şey bana hitap etmiyor, onlar sanki bana değil de hep başkalarına yaratılmış diye düşünüyor, yaşamak istemiyorum" derdi. Böyle düşünen pek çok insandan maalesef bazıları şimdi hayatta bile değiller.
Oysa bu dünyada emeklilik yaşına gelmesine rağmen, maddi ihtiyacı da olmadığı halde sevgiyle, heyecanla çalışanlar var. Eve gittiğinde huzur içinde kafasını dinleyip istirahat edebilen, çocuklarının problemlerini kaçmadan dinleyebilen, birlikte onları çözüp sorunları ortadan kaldırabilen mutlu, ümitli, moralli, yaşama sevinci dolu insanlar da var.
Fakat bu insanlar hiç bir zaman amaçsız, bilinçsiz, boşuna yaşamamış insanlardır. Onların büyük istekleri, ümitleri ve duaları vardır. Onlar, tek doğru olan İslam'a göre hayatlarının ana hatlarını çizmiş, hayallerini süsleyen mesleklerine kavuşup, o bölümde okumak için gece gündüz çalışmış, yuvasını Kur'an'a göre kurmuş, kendini hep geliştirmiş, ölünceye kadar da geliştirecek olan insanlardır. Daha anne baba olmadan sorumluluğunu hatta eğitimini almış, çocuklarına kendinin uyguladığı Kur'an Ahlak'ını (Yaşama Sanatını) öğretmiştir. Kavuşacağı nimet ve güzellikleri hayal ederek, bu imtihan dünyasıyla gerektiği gibi mücadele edebilmiş, emeklerinin meyve lerini sabırla beklemeyi bilmiştir. Şimdi çalışıp ileride sefa sürmeyi, şimdi sefa sürerek ileride cefa çekmeye tercih etmiştir onlar. Nereden gelip, nereye gittiğinin farkında; yaşamın sırrına vakıf, kanaatkâr tevâzulu, güvenilir, yalan söylemeyen, sözüne sadık, haramdan sakınan, cömert, güler yüzlü, şefkatli, sır tutabilen, fakirlere yardım eden, akrabalarıyla ilişkiyi kesmeyen, şükredebilen, tevekkül sahibi insanlardır.
Tabii ki adalet sahibi Yüce Allah (cc) bu dünyada da, ahirette de rastgele bir hayat yaşayanla, bilinçli yaşayanı mutlaka ayıracak, zamanı geldikçe de yaptıklarının karşılıklarını onlara sunacaktır. Çünkü O (cc) sonsuz adalet sahibidir.
Hümeyra EZERGÜL
Nereden gelip, nereye gittiğinin farkına varamamış, yaşamın sırrına vakıf olamamış insan rastgele yaşar. İşte dünyaya geldik, iyi-kötü, mutlu-mutsuz rastgele yaşıyoruz dersek, ulaşacak hiç bir amacımız olmaz, amaç olmayınca da yaşama sevincimiz kalmaz. Hayattan beklentisiz, ümitsiz, moralsiz bir insan olup çıkarız.
Hayatına doğru bir yol çizmeden, herşeyi akışına bırakan, rastgele yaşayan bir kişinin, bazen sezebildiğim bazen de görebildiğim örneğine şöyle bir baksak kendi hayatını herhalde şu cümlelerle anlatırdı:
-"Çocukluğumu ve gençliğimin ilk yıllarını havaîce yaşadıktan sonra üniversitede hangi bölümün puanını tutturduysam orayı bir kaç sene de fazla olarak, rastgele okudum. Okul bitince mecburen, istesem de istemesem de o meslek dalında görev aldım. El iş tutup, yaş gelince evlenilirmiş, evlendim. Aile müessesesinin sorumluluklarını bilmeden, maddi manevi görevlerimin neler olduğunu düşünmeden bir yuva kurdum. Aylar hatta yıllar kavga gürültüyle geçti. Baba (ya da anne) olmanın getirdiği vazifeleri de daha bilmeden çocuklarım oldu. Çocukların karınlarını doyurup, kendi hallerine bırakınca, büyüyorlardı. Fakat zaman akıp, yıllar daha da geçtikçe istemediğim, sevemediğim meslekte çalışmak bana bir işkence gelmeye, beni yıpratmaya, yaşlandırmaya başladı. Genelde, her zaman kolayca ortaya çıkan, kavga edilecek bir konunun hazır olduğu evime gitmekse; her seferinde intihar etmekle sanki eşdeğer oldu. İki geri bir ileri, bu hayattan bıkmış, halsiz bir vaziyette eve vardığımda ise çocuklarımın sorunlarıyla her defasında eziliyordum. Hele yaşlarıyla orantılı problemlerin artıp büyüdüğünü farkettiğimde, ileriye dönük olarak üzerine yıkılmış bir duvarın altında inleyen zavallı biri olduğumu gördüm. Artık bu dünyada hiç bir şeyi sevmiyor, sevemiyorum. Güzel olan hiç bir şey bana hitap etmiyor, onlar sanki bana değil de hep başkalarına yaratılmış diye düşünüyor, yaşamak istemiyorum" derdi. Böyle düşünen pek çok insandan maalesef bazıları şimdi hayatta bile değiller.
Oysa bu dünyada emeklilik yaşına gelmesine rağmen, maddi ihtiyacı da olmadığı halde sevgiyle, heyecanla çalışanlar var. Eve gittiğinde huzur içinde kafasını dinleyip istirahat edebilen, çocuklarının problemlerini kaçmadan dinleyebilen, birlikte onları çözüp sorunları ortadan kaldırabilen mutlu, ümitli, moralli, yaşama sevinci dolu insanlar da var.
Fakat bu insanlar hiç bir zaman amaçsız, bilinçsiz, boşuna yaşamamış insanlardır. Onların büyük istekleri, ümitleri ve duaları vardır. Onlar, tek doğru olan İslam'a göre hayatlarının ana hatlarını çizmiş, hayallerini süsleyen mesleklerine kavuşup, o bölümde okumak için gece gündüz çalışmış, yuvasını Kur'an'a göre kurmuş, kendini hep geliştirmiş, ölünceye kadar da geliştirecek olan insanlardır. Daha anne baba olmadan sorumluluğunu hatta eğitimini almış, çocuklarına kendinin uyguladığı Kur'an Ahlak'ını (Yaşama Sanatını) öğretmiştir. Kavuşacağı nimet ve güzellikleri hayal ederek, bu imtihan dünyasıyla gerektiği gibi mücadele edebilmiş, emeklerinin meyve lerini sabırla beklemeyi bilmiştir. Şimdi çalışıp ileride sefa sürmeyi, şimdi sefa sürerek ileride cefa çekmeye tercih etmiştir onlar. Nereden gelip, nereye gittiğinin farkında; yaşamın sırrına vakıf, kanaatkâr tevâzulu, güvenilir, yalan söylemeyen, sözüne sadık, haramdan sakınan, cömert, güler yüzlü, şefkatli, sır tutabilen, fakirlere yardım eden, akrabalarıyla ilişkiyi kesmeyen, şükredebilen, tevekkül sahibi insanlardır.
Tabii ki adalet sahibi Yüce Allah (cc) bu dünyada da, ahirette de rastgele bir hayat yaşayanla, bilinçli yaşayanı mutlaka ayıracak, zamanı geldikçe de yaptıklarının karşılıklarını onlara sunacaktır. Çünkü O (cc) sonsuz adalet sahibidir.
Hümeyra EZERGÜL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.