Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre; 1986 yılında koyun sayımız 43.758.000 iken, 2005 yılında bu rakam 25.304.325 e gerilemiş durumdadır.
Keçi sayısı 1986'da 13.406.000 iken 2005 yılında 6.517.464'e gerilemiş; Sığır sayısı 12.713.000'ten 10.526.000'a düştü. Manda sayısı ise 540.000'den 104.965'e geriledi. Bütün dünyada hayvancılık sahasında son yirmi yılda hem dış ticaret, hem detoplam üretim katlanarak artarken; bizde IMF talimatları doğrultusunda tam tersi bir süreç yaşanmaktadır.
Verilen destekler yetersizdirÖzelleştirme kapsamında devlete ait yem sanayi (Yem-San),Türkiye Süt Endüstirisi (TSEK), Et ve Balık Kurumu (EBK) özelleştirilerek küçük ve orta boy çiftçiler başta olmak üzere üretici, sahipsiz bırakılmıştır. Toplam yem ihtiyacımızın ancak yüzde 56'sını karşılamamıza rağmen, devlete ait yem kurumları özelleştirilmiştir. Hayvan hastalıklarından dolayı her yıl toplam üretim hacmimizin nerede ise yüzde 25'i kadar bir kayıp yaşanırken; bunun için bütçeden ayrılan rakam 20 milyon TL düzeyindedir.2005 yılında GSMH içerisinde hayvancılığın payı 46 milyon TL, ormancılığın payı 1 milyon 756 bin TL, balıkçılığın payı 2 milyon TL iken; yüzdesel olarak hayvancılığın GSMH içinde payı yüzde 9.5 olmuştur. Bütçeden hayvancılığa ayrılan meblağ ise 345 milyon TL gibi son derece komik bir miktardır.
Hammadde sıkıntısı yaşanmaktadırGelinen noktada, tarım ülkesi bir Türkiye, et ve süt ürünleri üretiminde hammadde bulmakta sıkıntı çekmektedir. Bu durum, et ve süt sektöründe fiyatların diğer ülkelere göre yükselmesine ve kişi başına düşen et ve süt tüketiminin azalmasına neden olmaktadır. Tarım konusunda yukarıda izahını yaptığımız üzere, milletlerin elinden toprağa bağlı ürünleri yetiştirme imkânlarının alınması, küreselleşmenin kullandığı silahlardan biridir. Milletler açısından bakıldığında ise bugün ve gelecekte öneminiyitirmeyecek konuların başında, nesillerin yeterli ve dengeli beslenmesi gelmektedir.Çünkü, yeterli gıda ve ürünlerin olmaması açlık tehlikesini getireceği gibi; dengeli bir beslenme olmaması durumunda da orta ve uzun vadede devletlerin geleceği için gerekli beyinlerin yetişmesine imkân olmayacaktır.
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET İÇİN NE DEDİLERProf. Dr. Ömer Saraçoğlu / İstanbul ÜniversitesiMilli Devlet tek kurtuluş yoluDünyanın dört bir tarafından bu bilimsel kongreye iştirak eden saygıdeğer bilim adamları, sevgili dinleyiciler... Uygulanan ekonomik sistemler, karma ekonomi modelinden önceleri plansız daha sonra planlı liberal kapitalist ekonomi modeline doğru bir gelişim göstermiştir. Bu sistem mutlu bir azınlığı zenginleştirirken, işsizliği artırmış ve insanlarımızın büyük çoğunluğunu asgari ücretle çalışmaya mecbur etmiştir. Bugün yaklaşık bir milyon civarındaki vatandaşımız açlık sınırının altında ve yine yaklaşık 19 milyon vatandaşımız da yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiş bulunmaktadır. Çıkarılan azınlıklara ve ecnebilere ilişkin Vakıflar Kanunu ile yabancı vakıflara yeni kapitülasyonlar verilmektedir. Türk halkının vergi yükü artırılırken, AB ile yapılan işlerin hepsi vergiden muaf hale getirilmiştir. AB'ye girmemiz şiddetle savunulurken, AB'nin Türkiye'ye ne gibi bir yarar sağladığı sorulmamakta ve bağımsızlığımızın ne olacağı sorgulanmamaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Devlet-Sosyal Devlet modeli ile bütün ulusların kendi kendine nasıl yetebileceklerinin nasıl kalkınabileceklerinin anahtarı olan Mili Ekonomi modelini uygulayarak dünyanın beklediği barışa sosyal adalete ve demokrasiye ulaşabileceklerinin adresini göstermektedir.
Keçi sayısı 1986'da 13.406.000 iken 2005 yılında 6.517.464'e gerilemiş; Sığır sayısı 12.713.000'ten 10.526.000'a düştü. Manda sayısı ise 540.000'den 104.965'e geriledi. Bütün dünyada hayvancılık sahasında son yirmi yılda hem dış ticaret, hem detoplam üretim katlanarak artarken; bizde IMF talimatları doğrultusunda tam tersi bir süreç yaşanmaktadır.
Verilen destekler yetersizdirÖzelleştirme kapsamında devlete ait yem sanayi (Yem-San),Türkiye Süt Endüstirisi (TSEK), Et ve Balık Kurumu (EBK) özelleştirilerek küçük ve orta boy çiftçiler başta olmak üzere üretici, sahipsiz bırakılmıştır. Toplam yem ihtiyacımızın ancak yüzde 56'sını karşılamamıza rağmen, devlete ait yem kurumları özelleştirilmiştir. Hayvan hastalıklarından dolayı her yıl toplam üretim hacmimizin nerede ise yüzde 25'i kadar bir kayıp yaşanırken; bunun için bütçeden ayrılan rakam 20 milyon TL düzeyindedir.2005 yılında GSMH içerisinde hayvancılığın payı 46 milyon TL, ormancılığın payı 1 milyon 756 bin TL, balıkçılığın payı 2 milyon TL iken; yüzdesel olarak hayvancılığın GSMH içinde payı yüzde 9.5 olmuştur. Bütçeden hayvancılığa ayrılan meblağ ise 345 milyon TL gibi son derece komik bir miktardır.
Hammadde sıkıntısı yaşanmaktadırGelinen noktada, tarım ülkesi bir Türkiye, et ve süt ürünleri üretiminde hammadde bulmakta sıkıntı çekmektedir. Bu durum, et ve süt sektöründe fiyatların diğer ülkelere göre yükselmesine ve kişi başına düşen et ve süt tüketiminin azalmasına neden olmaktadır. Tarım konusunda yukarıda izahını yaptığımız üzere, milletlerin elinden toprağa bağlı ürünleri yetiştirme imkânlarının alınması, küreselleşmenin kullandığı silahlardan biridir. Milletler açısından bakıldığında ise bugün ve gelecekte öneminiyitirmeyecek konuların başında, nesillerin yeterli ve dengeli beslenmesi gelmektedir.Çünkü, yeterli gıda ve ürünlerin olmaması açlık tehlikesini getireceği gibi; dengeli bir beslenme olmaması durumunda da orta ve uzun vadede devletlerin geleceği için gerekli beyinlerin yetişmesine imkân olmayacaktır.
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
SOSYAL DEVLET - MİLLİ DEVLET İÇİN NE DEDİLERProf. Dr. Ömer Saraçoğlu / İstanbul ÜniversitesiMilli Devlet tek kurtuluş yoluDünyanın dört bir tarafından bu bilimsel kongreye iştirak eden saygıdeğer bilim adamları, sevgili dinleyiciler... Uygulanan ekonomik sistemler, karma ekonomi modelinden önceleri plansız daha sonra planlı liberal kapitalist ekonomi modeline doğru bir gelişim göstermiştir. Bu sistem mutlu bir azınlığı zenginleştirirken, işsizliği artırmış ve insanlarımızın büyük çoğunluğunu asgari ücretle çalışmaya mecbur etmiştir. Bugün yaklaşık bir milyon civarındaki vatandaşımız açlık sınırının altında ve yine yaklaşık 19 milyon vatandaşımız da yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkum edilmiş bulunmaktadır. Çıkarılan azınlıklara ve ecnebilere ilişkin Vakıflar Kanunu ile yabancı vakıflara yeni kapitülasyonlar verilmektedir. Türk halkının vergi yükü artırılırken, AB ile yapılan işlerin hepsi vergiden muaf hale getirilmiştir. AB'ye girmemiz şiddetle savunulurken, AB'nin Türkiye'ye ne gibi bir yarar sağladığı sorulmamakta ve bağımsızlığımızın ne olacağı sorgulanmamaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Devlet-Sosyal Devlet modeli ile bütün ulusların kendi kendine nasıl yetebileceklerinin nasıl kalkınabileceklerinin anahtarı olan Mili Ekonomi modelini uygulayarak dünyanın beklediği barışa sosyal adalete ve demokrasiye ulaşabileceklerinin adresini göstermektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.