Kayseri'de yaşanan bir taciz olayının kıvılcımıyla başlayan olaylar Suriye'nin kuzeyinde kontrolümüzde olan bölgelerde ve ülkemizde Kayseri, İstanbul, Gaziantep, Hatay, Antalya gibi birçok ilimizde büyük gerginliklere neden oldu.
Güvenlik kaynakları yaptıkları açıklamalarda olayların kontrol altına alındığını belirttiler. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya olayların gözaltı bilançosunu açıkladı. Yerlikaya, "Yasa dışı yollara başvurularak gerçekleştirilen provokatif eylemler sonrası 474 şahıs gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan şahısların 285'inin çeşitli suçlardan (Göçmen kaçakçılığı, yaralama, uyuşturucu, yağma, hırsızlık, mala zarar verme, cinsel taciz, dolandırıcılık, parada sahtecilik, tehdit, hakaret, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma vb.) adli kaydı olduğu tespit edilmiştir" bilgisine yer verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kayseri'deki olaylara ilişkin ilk açıklaması, "Kayseri'de küçük grubun yol açtığı durumun nedeni muhalefetin zehirli söylemidir. Vandallık yapmak kabul edilemez. Siyasi kazanım uğruna nefret söylemine tevessül etmek acizliktir" ifadelerini kullanmıştı.
Tabi, Sayın Cumhurbaşkanı'ndan olayların başlangıç noktası olan taciz skandalı ile de bir açıklama yapmasını beklerdik. En azından "Bu tür kötü hadiselerin olmaması için elimizden geleni yapacağız" diyerek tepkileri yatıştırması beklenirdi.
Erdoğan'ın sözleri üzerine CHP Genel Başkanı Özgür Özel de, "Hangi muhalefeti kastetti bilmiyorum. CHP'nin böyle bir ithama muhatap olamayacağı açık. Kime söylüyorsa ondan cevabını alsın. Yaşanan olaylar ve Türkiye sığınmacı sorunu varsa ne diyor? 'Her şeyin sorumlusu benim...' O zaman bunun da sorumlusu sensin. Komşunda iç savaş kışkırtıcılığı yaparsan bu kadar sığınmacıyı da bu memleketin başına musallat edersin" cevabını vermişti.
Suriye'nin kuzeyinde, Afrin, El-Bab, Azez, Mare bölgelerinde yaşanan hadiseler de oldukça dikkat çekici. Türk bayrakları yırtıldı, yakıldı, Türk tırlarına zarar verildi, zırhlı araçlarımıza ateş açıldı, tır şoförlerimiz darp edildi, PTT şubemize saldırıldı ve daha nice saldırılar gerçekleşti.
Türkiye'nin, Türk askerinin yıllardır yaptığı fedakarlıkları bir anda yerle bir ettiler.
"Besle kargayı, oysun gözünü" atasözü bir kez daha pratik olarak yaşanmış oldu. Hatta muhaliflerin "Siz bizi Esad'a sattınız, biz de sizi PKK'ya mı satalım" ifadeleri nasıl bir ihanete uğrayabileceğimizin canlı örneği oldu.
Bu hadiselerin, özellikle siyasilerimizin Esad'la görüşmeye yeşil ışık yaktığı bir dönemde zuhur etmesi hiç de tesadüf olmasa gerek.
Daha önce de Esad yönetimiyle diplomatik ilişkilerin başlayacağı sinyali verildiğinde benzer manzaraları görmüştük.
O zaman bu tür hadiselerin Esad ile görüşülmesini engellemek amaçlı organize edildiği de ifade edilebilir. Esad ile görüşülmesini kim istemiyor? Elbette ki BOP'un kurgulayıcıları. Dikkat ederseniz, tehditleri "Biz de sizi PKK'ya mı satalım" şeklinde…
Suriye'yi boşaltan onlar, ülkemizi sığınmacı deposu haline getiren onlar ve bütün bu denklem Türkiye-Suriye gerginliği üzerine bina edildi. Bu şekilde bombanın pimini çektiler ve kucağımıza koydular. Peki, o zaman bu sorunun çözümü ne olabilir? Elbette ki BOP kurgulayıcılarının istemediği şey: Türkiye-Suriye anlaşması…
Eğer Ankara ve Şam masaya oturur ve iki ülkenin de çıkarı doğrultusunda bir çözüme adım atarlarsa; doğal olarak sığınmacılar ülkelerine döner, Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması için önemli bir adım atılmış olur, Suriye'de planlanan terör devleti planı son bulur, işgalci ABD bu coğrafyayı terk etmek zorunda kalır ve yine en güvenli sınırımız 2011 öncesi olduğu gibi Suriye sınırı olur.
Peki, bu adımı atmazsak ne olur? O zaman Suriye'de Fırat'ın doğusunda bir terör devleti kurulur, Fırat'ın batısındakiler, kontrolümüzde olduğunu zannettiğimiz ama gördük ki kontrol edemediğimiz muhalifler dillerinin altındaki baklayı çıkardıkları gibi Fırat'ın doğusundaki PKK ile birleşirler, Suriye'nin kuzeyinden Hatay'a kadar olan bölümde ABD kontrolünde bir büyük İsrail koridoru oluşturulur, sonra da içimizde kontrol edemediğimiz sığınmacılarla da Türkiye'nin BOP'unu hayata geçirirler…
Bu tuzağı bozmalıyız ve bunun da tek yolu, Türkiye-Suriye anlaşmasıdır.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin ebedi genel başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, 2011 yılından sonraki süreçte defalarca bu gerçeği ifade etmişti ve şunları söylemişti:
"Suriye devleti parçalanırsa Türkiye'nin de parçalanması söz konusu olacak. Yani bir insan eğer bunu düşünemiyorsa, bana göre düşünce kabiliyetinden mahrum demektir. Suriye parçalanacak yok olacak Türkiye yerinde kalacak, bunu akıl kabul edebilir mi? Mümkün değil. Binaenaleyh Suriye'nin şu ana kadar Beşar Esad ile birlikte yaptığı kendi vatan coğrafyasını müdafaa etmektir."
"Peki ne yapmak gerekiyor? Suriye ile anlaşıp bu coğrafyada nasıl rahat edilecekse onu yapmak lazım. Başka türlü bunun olması mümkün değil. Bizim Türkiye olarak Suriye ile bir problemimiz yok. Buna inanacağız ve bu anlayış üzerine önümüzdeki coğrafyada politika yapmaya çalışacağız. Ancak o zaman kârlı çıkabiliriz."
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş da Suriye sınırımızdaki sorunların ve sığınmacı sorunun çözümü için Esad ile anlaşma yapılmasını yıllardır vurguluyor hatta "Eğer Erdoğan bunu yapamazsa, bize görev versinler biz Türkiye Cumhuriyeti devleti adına bu diyalogu kurarız" diyordu.
İktidar elbette ki bu önerilere kulaklarını tıkamıştı.
Suriye'de kontrolümüz olan bölgelerde her Esad'la görüşme gündeme geldiğinde Türk bayrağının yakılması hadisesine de BTP lideri şu yorumda bulunmuştu:
"Siz bugüne kadar hiç Suriye rejimine bağlı grupların, ordunun Türk bayrağı yaktığını gördünüz mü? Ama senin yıllardır desteklediğin gruplar, ertesi gün Türk bayrağı yaktı. Demek ki burada senin yakınlaşman gereken bu muhalif gruplar değildir."
"Biz bugüne kadar Esad rejimi yanlılarının Türk bayrağına zarar verdiğini görmedik. Bu bizim için bir referans… İkincisi, bu bir Müslüman yaklaşımı değil. Benim bayrağım kırmızı üzerine ay ve yıldızdır. O ay Allah'ı, yıldız Peygamberi temsil ediyor. Bunu da bütün dünya biliyor. Bir Müslüman bu bayrağa bunu yapmaz. O zaman bunu yapan kişinin ben Müslümanlığını sorgularım."
Kimse bize bundan sonra Türk bayrağını yakanlarla ensar-muhacir ilişkimiz olduğundan bahsetmesin. Sayın Baş'ın dediği gibi bir Müslüman asla ve asla Türk bayrağını yakamaz.
Artık ABD'nin verdiği "BOP eşbaşkanlığı" ve "BOP muhafızlığı" görevini bırakıp, Türkiye'nin ve Türk milletinin çıkarlarına göre politikalar belirlemeliyiz.
- Halkın enflasyonu yüzde 113 / 05.07.2024
- Türkiye-Suriye anlaşması geciktirilmemeli / 04.07.2024
- Bakan Şimşek hangi ülkeden bahsediyor? / 02.07.2024
- Dünya oldukça hareketli / 29.06.2024
- Şimşek döneminde ekonomiye güven kayboldu / 28.06.2024
- İktidar-muhalefet kayıkçı kavgası / 26.06.2024
- İslam âleminin en önemli bayramı: Gadir-i Hum / 25.06.2024
- Hükümetin uygulamaları sebep, kayıt dışılık sonuçtur / 22.06.2024
- Şimşek’in modeli: Yabancı kazanıyor, millet eziliyor / 21.06.2024