‘Şeytan’ın yolunu açlıkla daraltın’
Nefsin azgın arzuları, yemek ve içmek şeytanın vasıtalarıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Şeytan, insan vücudunda kan damarları yolu ile dolaşır, siz onun dolaşım yolunu açlıkla daraltınız. Kıyamet günü, insanların Allah'a en yakın olanı, en uzun müddet aç ve susuz kalanıdır”
07.01.2024 09:59:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş
İmam Gazali Hazretleri şöyle anlatıyor:
Aklı başında olan kimsenin, nefsin azgın arzularını açlıkla sindirmesi gerekir. Çünkü Allah'ın (c.c.) düşmanını (nefsin azgın arzularını) ancak açlık gemleyebilir.
Nefsin azgın arzuları, yemek ve içmek şeytanın vasıtalarıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "Şeytan, insan vücudunda kan damarları yolu ile dolaşır, binaenaleyh siz onun dolaşım yolunu açlıkla daraltınız. Kıyamet günü, insanların Allah'a en yakın olanı, en uzun müddet aç ve susuz kalanıdır."
İnsanoğlu hesabına en büyük tehlike kaynağı, midenin doyumsuz arzularıdır. Hz. Adem (a.s.) ile Havva'nın huzur ve istikrar yurdundan (cennetten) çıkarılarak horluk ve yokluk diyarına (dünyaya) gönderilmelerinin sebebi odur. Bilindiği gibi bir ağaç meyvesinden yemek, kendilerine Allah tarafından yasaklandığı halde azgın arzularına yenilerek söz konusu ağacın meyvesinden yediler de çırılçıplak kalıverdiler.
Tahkike göre; mide, aşırı arzuların kaynağıdır. Hikmet ehlinden biri der ki: "Nefsinin kontrolü altına giren kimse, onun azgın arzularından hoşlanmaya mahkûm olmuş, onun yanılmalar zindanında tutuklanmış ve kalbini faydalı şeylerden mahrum etmiş olur. Vücut azalan toprağını azgın arzularla sulayanlar, kalplerinde pişmanlık ağacı dikmiş olurlar."
Allah (c.c.) canlıları üç türlü yaratmıştır: Melekleri akıllı ve fakat azgın isteksiz yaratmıştır. Hayvanları azgın isteklerle donatmış fakat onların yapısına akıl katmamıştır. İnsanoğlunu ise akıl ve arzuları bir arada yapısına katarak yaratmıştır. Buna göre aklını azgın arzularının kontrolüne veren kimse hayvanlardan aşağıdır, bunun tersine azgın arzularını aklının kontrolü altında tutan kimse de meleklerden üstündür.
İbrahim Havvas (raimehullahu) anlatıyor:
"Bir gün Likâm dağında idim. Bir nar ağacı gördüm, canım çekti, ondan bir nar kopararak yardım, ekşiymiş, elimden attım ve yoluma devam ettim. Az ileride birini gördüm, yere serilmiş ve üzerine arılar üşüşmüştü.
Adama selâm verince, 'Aleykümselâm, ya İbrahim' diye cevap verdi. 'Beni nereden tanıyorsun?' diye sordum. 'Allah'ı tanıyanlara hiçbir şey saklı değildir' karşılığını verdi. Ona, 'Anlaşılan Allah ile münasebetin var, şu arılardan seni kurtarmasını O'ndan istesene' diye takıldım.
Bana şu cevabı verdi: 'Ben de senin Allah ile münasebetin olduğunu sanıyordum. Asıl kendin, nar düşkünlüğünden seni kurtarmasını istesene! Nar düşkünlüğünün acısını insan ahirette çeker, oysa arı sokmasının acısı dünyadadır. Öte yandan arı sokması vücudu incittiği halde azgın arzular, iğnelerini kalbe batırırlar.' Bana ağır fakat faydalı bir ders veren adamı kendi halinde bırakarak yoluma devam ettim."
Nefsin aşırı arzuları padişahları köle yaptığı gibi sabır da köleleri padişahlığa yükseltir. Hz. Yusuf (a.s.) sabrı sayesinde Mısır meliki oldu. Buna karşılık Züleyha, nefsinin azgın arzusu yüzünden, Hz. Yusuf'a (a.s.) karşı duyduğu aşkı gemleyemediği için zavallı, düşkün, yoksul, yaşlı ve gözlerinden mahrum bir duruma düştü.
(Mukaşafetü'l-Kulüb'den…)
Aklı başında olan kimsenin, nefsin azgın arzularını açlıkla sindirmesi gerekir. Çünkü Allah'ın (c.c.) düşmanını (nefsin azgın arzularını) ancak açlık gemleyebilir.
Nefsin azgın arzuları, yemek ve içmek şeytanın vasıtalarıdır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "Şeytan, insan vücudunda kan damarları yolu ile dolaşır, binaenaleyh siz onun dolaşım yolunu açlıkla daraltınız. Kıyamet günü, insanların Allah'a en yakın olanı, en uzun müddet aç ve susuz kalanıdır."
İnsanoğlu hesabına en büyük tehlike kaynağı, midenin doyumsuz arzularıdır. Hz. Adem (a.s.) ile Havva'nın huzur ve istikrar yurdundan (cennetten) çıkarılarak horluk ve yokluk diyarına (dünyaya) gönderilmelerinin sebebi odur. Bilindiği gibi bir ağaç meyvesinden yemek, kendilerine Allah tarafından yasaklandığı halde azgın arzularına yenilerek söz konusu ağacın meyvesinden yediler de çırılçıplak kalıverdiler.
Tahkike göre; mide, aşırı arzuların kaynağıdır. Hikmet ehlinden biri der ki: "Nefsinin kontrolü altına giren kimse, onun azgın arzularından hoşlanmaya mahkûm olmuş, onun yanılmalar zindanında tutuklanmış ve kalbini faydalı şeylerden mahrum etmiş olur. Vücut azalan toprağını azgın arzularla sulayanlar, kalplerinde pişmanlık ağacı dikmiş olurlar."
Allah (c.c.) canlıları üç türlü yaratmıştır: Melekleri akıllı ve fakat azgın isteksiz yaratmıştır. Hayvanları azgın isteklerle donatmış fakat onların yapısına akıl katmamıştır. İnsanoğlunu ise akıl ve arzuları bir arada yapısına katarak yaratmıştır. Buna göre aklını azgın arzularının kontrolüne veren kimse hayvanlardan aşağıdır, bunun tersine azgın arzularını aklının kontrolü altında tutan kimse de meleklerden üstündür.
İbrahim Havvas (raimehullahu) anlatıyor:
"Bir gün Likâm dağında idim. Bir nar ağacı gördüm, canım çekti, ondan bir nar kopararak yardım, ekşiymiş, elimden attım ve yoluma devam ettim. Az ileride birini gördüm, yere serilmiş ve üzerine arılar üşüşmüştü.
Adama selâm verince, 'Aleykümselâm, ya İbrahim' diye cevap verdi. 'Beni nereden tanıyorsun?' diye sordum. 'Allah'ı tanıyanlara hiçbir şey saklı değildir' karşılığını verdi. Ona, 'Anlaşılan Allah ile münasebetin var, şu arılardan seni kurtarmasını O'ndan istesene' diye takıldım.
Bana şu cevabı verdi: 'Ben de senin Allah ile münasebetin olduğunu sanıyordum. Asıl kendin, nar düşkünlüğünden seni kurtarmasını istesene! Nar düşkünlüğünün acısını insan ahirette çeker, oysa arı sokmasının acısı dünyadadır. Öte yandan arı sokması vücudu incittiği halde azgın arzular, iğnelerini kalbe batırırlar.' Bana ağır fakat faydalı bir ders veren adamı kendi halinde bırakarak yoluma devam ettim."
Nefsin aşırı arzuları padişahları köle yaptığı gibi sabır da köleleri padişahlığa yükseltir. Hz. Yusuf (a.s.) sabrı sayesinde Mısır meliki oldu. Buna karşılık Züleyha, nefsinin azgın arzusu yüzünden, Hz. Yusuf'a (a.s.) karşı duyduğu aşkı gemleyemediği için zavallı, düşkün, yoksul, yaşlı ve gözlerinden mahrum bir duruma düştü.
(Mukaşafetü'l-Kulüb'den…)