İ'tikâf; lügat deyiminde, bir şeye devam etmek mânâsında-dır. Dînî terim olarak; bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde i'tikâf niyetiyle durmaktan ibarettir. Ramazan'ın son on gününde i'tikâf, kifâye yolu ile bir müekket sünnettir, (İslâm İlmihali, Ömer Nasûhi Bilmen s. 325)Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar:"Ramazan'ın son on gününde, i'tikâf eden kimsenin sevabı iki nafile' urrae sevabı gibidir." (Musahabe-5 s: 87)Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar:"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, yani iftar ziyafeti verirse, o oruçlunun sevabından hiç bir şey eksilmemek üzere, kendisine de öbürünün sevabı kadar verilir." (Musahabe 5 s: 79)Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Sa'd bin Mu-az'ın evinde iftar etti de, şöyle buyurdu:"Oruçlular yanınızda iftar etti, yemeğinizi ebrâr, yani iyiler yedi; melekler de sizin mağfiret olunmanızı istedi." (Musahabe-5 s: 79)Sehl -radıyallâhu anh-, Nebiyy-i Zîşân -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:"Cennette er-Reyyân denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde yalnız oruç tutanlar girer; ondan oruç tutanlardan başka hiçbir kimse girmez. (Kıyamet gününde:) «Oruç tutanlar nerede?» denilir. Oruç tutanlar kalkarlar ve o kapıdan girerler. Onlardan başka hiç kimse içeriye alınmaz. Onlar girdikten sonra kapı kapatılır, artık bu kapıdan hiçbir kimse girmez." (Sa-hîh-i Buhârî, Kitâbu's-Savm, s: 1771)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.