Bahar aylarında başlayan terörist sızmalar, yazın gelmesiyle daha da arttı. Özellikle Kuzey Irak'tan Türkiye'ye giriş yapan PKK'lı sayısında geçen yıllara göre ciddi bir artış sözkonusu. Genelkurmay'dan üst düzey paşalar da değişik platformlarda terör örgütündeki bu olağandışı hareketliliği dile getiriyor. Gazetelerimizin üçüncü sayfalarında çok küçük sütunlarda verilmesine karşın, son aylarda PKK ile girdiği çatışma veya döşenen mayınlardan dolayı şehit olan asker sayımız hiç de az değil. Terör örgütü PKK'nın kent merkezlerine taşımak istediği terörün faturası da hafife alınacak boyutları çoktan aştı. Kuşadası'nda kent meydanına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybeden polis ve onlarca insanın ölümüne neden olabilecekken son anda önlenen C-4'lü bombalama girişimleri hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Güneydoğu'ya Kuzey Irak'tan sokulan ağır silahlar ve MİT'in telefon dinlemeleri sonucu engellenen onlarca terörist eylemi de unutmuş değiliz.Velhasıl PKK son 4-5 aydır giriştiği eylemlerde, son 4-5 yılın toplamından daha etkindi. Özellikle Öcalan'ın yakalanmasının ardından dağılma sürecine, daha doğrusu post kavgasına tutuşan PKK'da toparlanma ve palazlanma sürecine girildi. Dağ kadrosu, Kuzey Irak dağlarında Türkiye'ye ateşkes önerecek ve bu ateşkeste Türkiye'yi muhatap almayacak kadar ileri gidebiliyor artık.Türkiye'nin PKK politikası; Öcalan yakalanmadan önce ve sonra olarak ikiye ayrılıyor. Bebek katili Öcalan'ın yakalanmasına kadar, Suriye'ye savaş ilan edecek kadar sert bir politika takip edildi ve Öcalan'ın kaçacağı delikler bir bir kapatıldı. Öcalan yakalandıktan sonra ise, girilen AB süreci ve ABD'nin dayatmaları sonucu PKK'nın siyasallaştırılmasına her türlü destek sağlandı. Özellikle ABD'nin Irak işgali sürecinde, birinci tezkerenin reddedilmesini de bahane olarak kullanan ABD, bırakın PKK'ya müdahaleyi, maddi ve askeri her türlü desteği sağlayarak PKK'yı semirtti. Türkiye'yi de verdiği sözlerle oyalayan ABD, PKK'nın bir kanadının siyasallaşarak Türkiye'yi karıştırması, bir diğer kanadının da askeri olarak güçlenip Türkiye'nin başına bela olması için canla başla çalıştı. ABD'nin PKK'ya bakışı- istediği kadar terör örgütü olarak kabul etsin- İsrail'in sınırlarını belirlediği ölçüler dahilinde. ABD'nin etkin düşünce kuruluşlarından Hudson Enstitüsü'nün Ortadoğu uzmanı Lawrence Kaplan, ABD'nin PKK'ya bakışını bakın nasıl özetliyor:"PKK, Amerika'nın dostu değil. Ama Kürtler Irak'ta ABD'nin en büyük müttefiği. Kuzey Irak'taki Kürtlerin PKK'ya yaklaşımı ABD'yi operasyon fikrinden soğutuyor. Bizim Irak'taki tek derdimiz direnişi durdurmak. PKK direnişe destek vermiyor ki! Türkiye Irak savaşından önce bize geçiş konusunda destek verseydi PKK konusu üzerine daha çok giderdik."PKK dost değil ama düşman da değil. ABD için çıkarlar önemli. Şu an PKK'nın varlığı ve Türkiye'ye karşı etkin mücadelesi her haliyle ABD'nin ve Kuzey Irak'taki müttefiklerinin işine yarıyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012