BTP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Eyercioğlu, "Piyasadaki para, borç olarak alınarak bloke edilen yabancı para karşılığında basılmaktadır. Bu şekilde piyasada bulunan nakit para, Türkiye piyasasının ihtiyacının çok altındadır. Bu nedenle ihtiyaç, kredi kartları, çekler ve senetlerlerle karşılanmaktadır" dedi
YENİ MESAJ - İSTANBUL
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Eyercioğlu, 2011 yılı ekonomik verilerinin, çizilen pembe tabloların ne kadar geçersiz olduğunu, Türkiye ekonomisinin bıçak sırtında yürüdüğünü açıkça ortaya koyduğunu ifade etti. Eyercioğlu, "Sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da ve neredeyse bütün dünyada ekonomik sistem yıllardır alarm veriyor. Bitmeyen krizler, engellenemeyen çöküşler artık sıradan hale gelmiştir. Bütün dünya kapitalizmin ve onun makyajlı hali olan liberalizm ve serbest ekonomi uygulamalarından dolayı, büyük bir sömürünün ve beraberinde büyük bir çöküşün pençesindedir" dedi.
Nakdin yerini kartlar dolduruyorTürkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yıllardan beridir senyoraj (para basma) hakkını kullanmadığına dikkatleri çeken Eyercioğlu, şunları söyledi: "Piyasadaki para, borç olarak alınarak bloke edilen yabancı para karşılığında basılmaktadır. Bu şekilde piyasada bulunan nakit para, Türkiye piyasasının ihtiyacının çok altındadır. Bu nedenle ihtiyaç, piyasadaki açık kaydi para kullanımı, yani kredi kartları, çekler ve senetlerlerle karşılanmaktadır. Uluslararası finansörler, ekonominin kayıt altına alınmasında kaydi paranın avantajlarını öne çıkararak, kaydi para kullanımının teşvik edilmesini ülkelere dayatmaktadırlar. 2011 yılının ilk 11 ayında ülkemizdeki kredi kartı sayısı yüzde 7'lik artışla 50 milyona ulaşmış, bu kartlarla yapılan işlem hacmi ise 263 milyar TL olmuştur. Yabancı kredi kartı kullanımı ise yüzde 32 oranında artmıştır. Burada asıl önemli konu, bu işlemlerden elde edilen karın kimin cebine girdiğidir. Kredi kartı kullanılan işletmelerde, bankalar doğal ortak haline gelmiştir. Her işlemden yüzde 3 ile yüzde 5 oranında komisyon alınmaktadır. Bu bankalar, büyük oranda uluslararası finansörlere ait olduğundan, yaptığımız her alışverişte onlara bir pay ayırıyoruz demektir. İşletmeler büyük oranda banka kredileri yoluyla yatırım yaptıkları ve işletme sermayesi temin ettikleri için, faiz yoluyla ayrıca bir 'banka ortağı'na sahip olmaktadır. Sade vatandaş bile artık, tüketici kredileri kullanarak hayatını sürdürdüğünden, bir 'banka ortağı'na sahiptir. Ödenemeyen borçlar dolayısıyla, icra ve haciz yoluyla, bankalara aktarılanları da hesaba katınca, durumun vehameti açıkça ortaya çıkmaktadır."
Senyorajın yararları"Bağımsız Türkiye Partisi'nin programında yer alan Milli Ekonomi Modeli'nde Prof. Dr. Haydar Baş, piyasalarda bulunması gereken para miktarını ve bu paranın temini konusunu açıklarken, devletlerin senyoraj (para basma) hakkını kullanmasının önemi üzerinde durmuştur" diyen Eyercioğlu, şunları söyledi: "Senyoraj hakkını kullanan devlet, piyasadaki para ihtiyacını sağlarken, yukarıda belirttiğimiz her işlemden aslında birkaç yolla kar elde etmektedir. Artan işlem hacminin doğurduğu vergiler ve şu an bankalara aktarılan paralar, senyoraj hakkı nedeniyle devlet hazinesine aktarılmış olacaktır. Bu durumda 'banka ortağı'na gerek kalmayacak, bizzat devlet bu ihtiyacı gidererek, vatandaşına destek olacaktır. Burada bankalara karşı olduğumuz anlamı çıkarılmamalıdır. Ancak, şu anki bankacılık sistemi, asıl amacının dışında işlemekte, devletlerin gelir kaynaklarını çeşitli yollarla uluslararası sermayeye aktarmakta kullanılmaktadır.Devletlerin senyoraj hakkını kullanmasını yani para basmasını engellemek üzere ortaya atılan en büyük yalan ise 'Para basılırsa enflasyon olur' sloganıdır. Kaydi para, yani kredi kartı, çek-senet kullanılarak yapılan işlemlerde, 'banka ortağı' payını karşılamak için işletmeler, doğal olarak bu komisyonları ürün fiyatına yansıtmak zorunda kalmaktadır. Banka kredisiyle yapılan yatırımlarda ve işletme kredisi kullanımında da durum aynıdır. Yani ürün fiyatlarına faizler ve komisyonlar eklenmektedir. İşte gerçek enflasyon budur. Devletin bu parayı basarak, piyasanın ihtiyaçları karşılaması durumunda, ödemeler peşin yapılacağından bu tür fiyat farkları ortadan kalkacak, ucuz ürün temin edilecebilecektir. Piyasadaki canlılıkla, ekonomisi büyüyen, gelirleri artan ve güçlenen devlet, fiyat politikalarını da kontrolü altında tutacağından, enflasyon diye bir problemi olmayacaktır. Tabii bu durumda, uluslararası finansörler, bu ülkeleri sömüremeyecek, insanların alın terini, emeğini kendi adına kullanamayacaktır. Güçlü devletler, ekonomik yaptırımlarla sıkıştırılamayacak, tavizlere zorlanamayacak, vatandaşından 'alan el' değil, vatandaşına 'veren el' olacaktır. İnsanlığın özlediği, beklediği, sahip çıkması gereken model, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli"dir. Türkiye'de bu modeli hayata geçirecek yegane Parti de Bağımsız Türkiye Partisi'dir."
YENİ MESAJ - İSTANBUL
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ömer Eyercioğlu, 2011 yılı ekonomik verilerinin, çizilen pembe tabloların ne kadar geçersiz olduğunu, Türkiye ekonomisinin bıçak sırtında yürüdüğünü açıkça ortaya koyduğunu ifade etti. Eyercioğlu, "Sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da ve neredeyse bütün dünyada ekonomik sistem yıllardır alarm veriyor. Bitmeyen krizler, engellenemeyen çöküşler artık sıradan hale gelmiştir. Bütün dünya kapitalizmin ve onun makyajlı hali olan liberalizm ve serbest ekonomi uygulamalarından dolayı, büyük bir sömürünün ve beraberinde büyük bir çöküşün pençesindedir" dedi.
Nakdin yerini kartlar dolduruyorTürkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yıllardan beridir senyoraj (para basma) hakkını kullanmadığına dikkatleri çeken Eyercioğlu, şunları söyledi: "Piyasadaki para, borç olarak alınarak bloke edilen yabancı para karşılığında basılmaktadır. Bu şekilde piyasada bulunan nakit para, Türkiye piyasasının ihtiyacının çok altındadır. Bu nedenle ihtiyaç, piyasadaki açık kaydi para kullanımı, yani kredi kartları, çekler ve senetlerlerle karşılanmaktadır. Uluslararası finansörler, ekonominin kayıt altına alınmasında kaydi paranın avantajlarını öne çıkararak, kaydi para kullanımının teşvik edilmesini ülkelere dayatmaktadırlar. 2011 yılının ilk 11 ayında ülkemizdeki kredi kartı sayısı yüzde 7'lik artışla 50 milyona ulaşmış, bu kartlarla yapılan işlem hacmi ise 263 milyar TL olmuştur. Yabancı kredi kartı kullanımı ise yüzde 32 oranında artmıştır. Burada asıl önemli konu, bu işlemlerden elde edilen karın kimin cebine girdiğidir. Kredi kartı kullanılan işletmelerde, bankalar doğal ortak haline gelmiştir. Her işlemden yüzde 3 ile yüzde 5 oranında komisyon alınmaktadır. Bu bankalar, büyük oranda uluslararası finansörlere ait olduğundan, yaptığımız her alışverişte onlara bir pay ayırıyoruz demektir. İşletmeler büyük oranda banka kredileri yoluyla yatırım yaptıkları ve işletme sermayesi temin ettikleri için, faiz yoluyla ayrıca bir 'banka ortağı'na sahip olmaktadır. Sade vatandaş bile artık, tüketici kredileri kullanarak hayatını sürdürdüğünden, bir 'banka ortağı'na sahiptir. Ödenemeyen borçlar dolayısıyla, icra ve haciz yoluyla, bankalara aktarılanları da hesaba katınca, durumun vehameti açıkça ortaya çıkmaktadır."
Senyorajın yararları"Bağımsız Türkiye Partisi'nin programında yer alan Milli Ekonomi Modeli'nde Prof. Dr. Haydar Baş, piyasalarda bulunması gereken para miktarını ve bu paranın temini konusunu açıklarken, devletlerin senyoraj (para basma) hakkını kullanmasının önemi üzerinde durmuştur" diyen Eyercioğlu, şunları söyledi: "Senyoraj hakkını kullanan devlet, piyasadaki para ihtiyacını sağlarken, yukarıda belirttiğimiz her işlemden aslında birkaç yolla kar elde etmektedir. Artan işlem hacminin doğurduğu vergiler ve şu an bankalara aktarılan paralar, senyoraj hakkı nedeniyle devlet hazinesine aktarılmış olacaktır. Bu durumda 'banka ortağı'na gerek kalmayacak, bizzat devlet bu ihtiyacı gidererek, vatandaşına destek olacaktır. Burada bankalara karşı olduğumuz anlamı çıkarılmamalıdır. Ancak, şu anki bankacılık sistemi, asıl amacının dışında işlemekte, devletlerin gelir kaynaklarını çeşitli yollarla uluslararası sermayeye aktarmakta kullanılmaktadır.Devletlerin senyoraj hakkını kullanmasını yani para basmasını engellemek üzere ortaya atılan en büyük yalan ise 'Para basılırsa enflasyon olur' sloganıdır. Kaydi para, yani kredi kartı, çek-senet kullanılarak yapılan işlemlerde, 'banka ortağı' payını karşılamak için işletmeler, doğal olarak bu komisyonları ürün fiyatına yansıtmak zorunda kalmaktadır. Banka kredisiyle yapılan yatırımlarda ve işletme kredisi kullanımında da durum aynıdır. Yani ürün fiyatlarına faizler ve komisyonlar eklenmektedir. İşte gerçek enflasyon budur. Devletin bu parayı basarak, piyasanın ihtiyaçları karşılaması durumunda, ödemeler peşin yapılacağından bu tür fiyat farkları ortadan kalkacak, ucuz ürün temin edilecebilecektir. Piyasadaki canlılıkla, ekonomisi büyüyen, gelirleri artan ve güçlenen devlet, fiyat politikalarını da kontrolü altında tutacağından, enflasyon diye bir problemi olmayacaktır. Tabii bu durumda, uluslararası finansörler, bu ülkeleri sömüremeyecek, insanların alın terini, emeğini kendi adına kullanamayacaktır. Güçlü devletler, ekonomik yaptırımlarla sıkıştırılamayacak, tavizlere zorlanamayacak, vatandaşından 'alan el' değil, vatandaşına 'veren el' olacaktır. İnsanlığın özlediği, beklediği, sahip çıkması gereken model, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli"dir. Türkiye'de bu modeli hayata geçirecek yegane Parti de Bağımsız Türkiye Partisi'dir."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.