Peygamberimizin ‘Tevhit’ ile ilgili hutbesi
Şüphesiz Allah'a ibadetin başı O'nu tanımaktır. O'nu tanımanın esası ise O'nu tek ve eşsiz bilmektir. O'nu tek ve eşsiz bilmenin ölçüsü ise O'ndan nitelikleri (diğer varlıklarda bulunan noksan sıfatları) nefyetmektir
12.01.2025 18:03:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Ali'den rivayetle Peygamber Efendimiz buyurdu ki; "Şüphesiz Allah'a ibadetin başı O'nu tanımaktır. O'nu tanımanın esası ise O'nu tek ve eşsiz bilmektir. O'nu tek ve eşsiz bilmenin ölçüsü ise O'ndan nitelikleri (diğer varlıklarda bulunan noksan sıfatları) nefyetmektir.
Çünkü akıllar bütün niteliklerin ve nitelik sahiplerinin yaratık olduğuna tanıklık eder. Tüm yaratıklar da, nitelik ve nitelik sahibi olmayan bir yaratanın varlığına tanıklık eder.
Çünkü her nitelik ve nitelik sahibi bir bileşimi gösterir. Bileşim hudûsa (sonradan meydana gelişe), hudûs ise ezeli olmanın muhal olduğuna tanıklık eder.
Allah'ın zatını tanıdığını iddia eden O'nu tanımamıştır. O'na sınır koyan, O'nu tek bilmemiştir. O'na bir eş tasarlayan O'na inanmamıştır. O'nu (diğer bir varlığa) benzeten kimse, O'nun hakikatine varmamıştır.
Her kim O'nun vehme sığdığını sanırsa, O'na yönelmemiştir. O'nun (zatının) künhüne varmak isteyen, birliğini tasdik etmemiştir.
O'na işaret eden, O'na yönelmemiştir. O'na sınır tanıyan O'nu kastetmemiştir. O'nu bölümlere ayıran O'na teslim olmamıştır.
O'nun zatıyla ayakta duran her şey başkasına bağımlıdır ve başkasına bağımlı olan her şey bir sebep vasıtasıyla oluşmuştur.
Yaratıkları O'nun varlığının nişanesi ve akıllar, O'nu tanımanın vesilesidir. Fikirle hüccet kesinleşir. Nişanelerini yaratıklarına hüccet kılmış ve onları yaratarak kendisi ve onlar arasında bir perde oluşturmuştur. Varlığıyla yaratıklarından ayrılır.
Onları araçlarla donatması, kendisinin araçsız olduğuna tanıktır; çünkü araçlar, araç sahiplerinin muhtaç olduklarına delildir. Yaratıklara bir başlangıç belirlemesi, O'nun başlangıcının olmadığına tanıklık eder; çünkü bir başlangıcı olan, başkasını yoktan var edemez.
İsimleri, gerçeğe ulaşmak için bir vesiledir ve işleri, gerçeği anlamak için vasıtadır; zatı hakikatin özüdür.
Zatı, O'nunla yaratıklarını ayırmaktadır. Her kim, Allah'ı nitelendirirse O'nu tanımamıştır ve O'na bir benzer tasarlayan O'ndan uzaklaşmıştır. O'nun hakikatine vardığını sanan hata etmiştir.
Her kim, nerededir, derse, O'na bir mekân tasarlamıştır; her kim, nededir, derse, O'na bir mekân isnat etmiştir.
Her kim, nereye yönelmiştir, derse, O'na bir sınır tayin etmiştir. Her kim, neden, derse, O'na bir sebep belirlemiştir; her kim, nasıldır, derse, O'nu bir şeye benzetmiştir; her kim, ne zaman, derse, O'na bir zaman tanımıştır.
Her kim, şuraya kadar derse, O'na bir son belirlemiştir ve kim, O'na bir son belirlerse, O'nu bölmüştür. Kim, O'nu bölerse, O'nu nitelendirmiştir ve kim de, O'nu nitelendirirse, O'nu inkâr etmiştir; O'nu parçalara ayıran O'ndan yüz çevirmiştir.
Allah, mahlûklarının değişmesiyle değişmez; sınırlı varlıkların sınırıyla sınırlanmaz. Birdir ama birliği sayıya dayanmaz; O hiçbir ihtiyacı olmayan ihtiyaçsızdır.
Bir şeye girmeden batın ve hiçbir şeyden ayrılmaksızın zahirdir; görmekle kavranılmayandır, aşikârdır, cisim olmayan latiftir.
Harekete ihtiyacı olmayan faildir; fikre ihtiyaç duymadan yaratıkların ölçüsünü belirleyendir; hareket etmeksizin onları düzene koyandır; araç ve organa ihtiyacı olmadan duyan ve görendir.
Yaklaşmaya ihtiyaç duymadan yakın ve mesafe söz konusu olmaksızın uzaktır; mevcuttur; (ama) yokluktan sonra değil; zamanlar O'na eşlik etmez ve yerler O'nu kapsamaz.
O'nu uyku tutmaz; vasıflar O'nu sınırlamaz; vasıtalar O'na engel olmaz; varlığıyla zaman ve yokluktan öne geçmiş ve ezeli oluşuyla başlangıcı olma sınırını aşmıştır.
Duygu ve hisleri verenin O olması hasebiyle, zatının his ve duygulardan uzak olduğu, cevherleri yaratan olduğu için de cevherinin olmadığı, yaratıkları yoktan var eden olmasıyla, yaratıcısının olmadığı, eşyalar arasındaki çelişkileri icat eden olmasıyla da zıddının olmadığı bilinir. Varlıkları birbirine eş olarak yaratan olduğu için de O'nun bir eşi olmadığı anlaşılır.
Karanlığı nura, sıcağı da soğuğa karşıt kılmış; değişik unsurları birleştirmiş; zıt olanları birbirine yaklaştırmış; onları ayırmak ve birleştirmekle ayıran ve birleştireni göstermiş. Bütün bunları kendi rabliğine delil, gaybına şahit ve hikmetinin açıklayıcısı kılmıştır.
Çünkü bu varlıkların oluşumu, sonradan var olduklarını gösterir; varlıkları, yokluklarını bildirir; değişmeleri zevallerini bildirir, yok olmaları ise yaratıcılarının zevalinin olmadığını gösterir; Allah Teâla buyuruyor ki: "Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık."
Önce ve sonrayı ortaya çıkararak kendisinin öncesi ve sonrası olmadığını göstermiştir.
Yaratıklarını çeşitli içgüdülerle yaratarak içgüdüsünün olmadığını, onları birbirlerinden farklı kılmakla değişikliğinin olmadığını, onları belirli bir süre ve zamana bağlı kılmakla kendisinin zamanla bir bağlantısının olmadığını yaratıklarını birbirinden ayırmakla ve birbirine gizli kılmakla O'nunla yaratıkları arasında bir örtünün bulunmadığını göstermiştir.
Kullar var olmadan Rabliğin hakikati, yaratık olmadan da ilâhlığın hakikati O'nda var idi.
Duyulacak bir ses olmadan duyma gücüne, bilinen bir şey olmadan bilginin gerçeğine ve kudretini göstermeden hakiki güce sahip idi. Yaratıklar olmadan yaratıcı ismine ve mahlûkat olmadan öncede halik vasfına layık idi.
Yaratıkları bir şeye dayanmadan yaratmıştır ve bir şeyden yararlanmadan aralarında uyum sağlamıştır. Çaba göstermeden onları takdir etmiştir. Fikirler, O'nun zatını kavrayamaz ve düşünceler O'nun hakikatini kuşatamaz.
"Hangi zamanda" demek O'nu sınırlanamaz; "şimdi" kelimesi O'nu yaklaştırmaz; "beraber" kelimesi O'nu beraber kılmaz; "şayet" kelimesi O'nu gizlemez. "O" kelimesi O'nu kuşatamaz.
Bu kelimeler ancak kendilerini sınırlarlar. Aletler kendi benzerlerine işaret etmekteler; eşyalarda O'nun fiilleri bulunur; edatlar, ihtiyacı bildirir; tezat, zıttan haber verir; benzer, benzerine döner.
Bu kelimelerin O'nun yarattığı eşya arasında geçerliliği vardır; çünkü bu bağlaçlar ihtiyacı bildiriler; tezat, zıddının varlığına benzeyen, benzerinin olduğunu ve olaylar zamanla birlikte olduklarını gösterirler.
İsimleriyle sıfatları birbirinden fark edilir, o isimlerle, birlikte olanlar birbirinden ayrılır; olaylar o isimlerle vuku bulur. Yaratıkların başlangıcının olması kadim olmadıklarını, süreye bağlı olmaları ezeli olmadıklarını ve "eğer böyle olmasaydı" sözü cebre boyun eğmediklerini gösterir. Dağılmaları dağıtıcı olanı bildirmiş ve kopmaları koparanı göstermiştir.
Yaratıkları vasıtasıyla akıllara tecelli ederek gözlerden gizli kalmış ve fikirler yaratıklarına yönelmiş bunlarla ibretler ortaya konmuş ve sabit olmuş ve bunlardan deliller açıklık kazanmıştır. Akıllarla Allah tasdik edilir ve ikrarla iman kâmil olur.
Marifet (Allah'ı tanımak) olmadan din olmaz, tasdik olmadan marifet mümkün olmaz ve ihlâslı bir inanç olmaksızın tasdik gerçekleşmez.
İhlâs olmaksızın tevhit olmaz; Allah bir şeye benzetilirse ihlâs gerçekleşmez; nitelikler O'na atfedilirse eksiklikler O'ndan tam olarak nefiy olmaz ve halis tevhit gerçekleşmez.
Bazı yönlerden benzetmeği geçerli bilmek bütün yönlerinde benzetmenin geçerli olmasını gerekli kılar; bazı benzerliklerden O'nu münezzeh bilip bazısını kabul etmek tam tevhitten insanı uzak düşürür.
İkrar etmek inkârı nefyetmektir; her türlü inkâr, ihlâsa ulaşmayı önler.
Yaratıklarda olan özellik yaratıcıda olmaz; yaratılmış için mümkün olan bir şey yaratıcısında mümkün olmaz; O'nun için hareket cari olmaz; bölünme ve birleşme O'nda vuku bulmaz. O'nun uyguladığı şey kendisi hakkında nasıl uygulanabilir?
O'nun başlattığı şey nasıl kendisine dönebilir? O'nun oluşturduğu oluşum nasıl kendisi hakkında geçerli olabilir? Yoksa O'nun zatı değişir, bölünür ve ezelden oluşu mümkün olmaz ve ezeli oluşunun bir manası kalmaz.
Bu takdirde yaratıcı mahlûka dönüşür; arkası olursa önü de olur; tamamlanmaya ihtiyaç duyarsa eksik olması gerekir. Değişebilirse ezeli diye vasıflanamaz. Zamanın geçmesi O'nu etkilerse nasıl sürekli olabilir?
Eşyadan etkilenen nasıl onları yoktan var edebilir? Böyle olursa yaratıkların nişanesini taşır. Yaratıklar O'na nişane olacağına kendisi de diğer bir yaratıcının nişanesi olur ve sıfatı yaratıkların sıfatlarına benzer. Bu ise, batıl olduğunu ispatlamak için delile ihtiyacı olmayan bir sözdür; bu husustaki soruya cevap vermek bile yersizdir." (Hasan b. Ali el-Harrani, Tuhefu'l Ukul eserinden)
Çünkü akıllar bütün niteliklerin ve nitelik sahiplerinin yaratık olduğuna tanıklık eder. Tüm yaratıklar da, nitelik ve nitelik sahibi olmayan bir yaratanın varlığına tanıklık eder.
Çünkü her nitelik ve nitelik sahibi bir bileşimi gösterir. Bileşim hudûsa (sonradan meydana gelişe), hudûs ise ezeli olmanın muhal olduğuna tanıklık eder.
Allah'ın zatını tanıdığını iddia eden O'nu tanımamıştır. O'na sınır koyan, O'nu tek bilmemiştir. O'na bir eş tasarlayan O'na inanmamıştır. O'nu (diğer bir varlığa) benzeten kimse, O'nun hakikatine varmamıştır.
Her kim O'nun vehme sığdığını sanırsa, O'na yönelmemiştir. O'nun (zatının) künhüne varmak isteyen, birliğini tasdik etmemiştir.
O'na işaret eden, O'na yönelmemiştir. O'na sınır tanıyan O'nu kastetmemiştir. O'nu bölümlere ayıran O'na teslim olmamıştır.
O'nun zatıyla ayakta duran her şey başkasına bağımlıdır ve başkasına bağımlı olan her şey bir sebep vasıtasıyla oluşmuştur.
Yaratıkları O'nun varlığının nişanesi ve akıllar, O'nu tanımanın vesilesidir. Fikirle hüccet kesinleşir. Nişanelerini yaratıklarına hüccet kılmış ve onları yaratarak kendisi ve onlar arasında bir perde oluşturmuştur. Varlığıyla yaratıklarından ayrılır.
Onları araçlarla donatması, kendisinin araçsız olduğuna tanıktır; çünkü araçlar, araç sahiplerinin muhtaç olduklarına delildir. Yaratıklara bir başlangıç belirlemesi, O'nun başlangıcının olmadığına tanıklık eder; çünkü bir başlangıcı olan, başkasını yoktan var edemez.
İsimleri, gerçeğe ulaşmak için bir vesiledir ve işleri, gerçeği anlamak için vasıtadır; zatı hakikatin özüdür.
Zatı, O'nunla yaratıklarını ayırmaktadır. Her kim, Allah'ı nitelendirirse O'nu tanımamıştır ve O'na bir benzer tasarlayan O'ndan uzaklaşmıştır. O'nun hakikatine vardığını sanan hata etmiştir.
Her kim, nerededir, derse, O'na bir mekân tasarlamıştır; her kim, nededir, derse, O'na bir mekân isnat etmiştir.
Her kim, nereye yönelmiştir, derse, O'na bir sınır tayin etmiştir. Her kim, neden, derse, O'na bir sebep belirlemiştir; her kim, nasıldır, derse, O'nu bir şeye benzetmiştir; her kim, ne zaman, derse, O'na bir zaman tanımıştır.
Her kim, şuraya kadar derse, O'na bir son belirlemiştir ve kim, O'na bir son belirlerse, O'nu bölmüştür. Kim, O'nu bölerse, O'nu nitelendirmiştir ve kim de, O'nu nitelendirirse, O'nu inkâr etmiştir; O'nu parçalara ayıran O'ndan yüz çevirmiştir.
Allah, mahlûklarının değişmesiyle değişmez; sınırlı varlıkların sınırıyla sınırlanmaz. Birdir ama birliği sayıya dayanmaz; O hiçbir ihtiyacı olmayan ihtiyaçsızdır.
Bir şeye girmeden batın ve hiçbir şeyden ayrılmaksızın zahirdir; görmekle kavranılmayandır, aşikârdır, cisim olmayan latiftir.
Harekete ihtiyacı olmayan faildir; fikre ihtiyaç duymadan yaratıkların ölçüsünü belirleyendir; hareket etmeksizin onları düzene koyandır; araç ve organa ihtiyacı olmadan duyan ve görendir.
Yaklaşmaya ihtiyaç duymadan yakın ve mesafe söz konusu olmaksızın uzaktır; mevcuttur; (ama) yokluktan sonra değil; zamanlar O'na eşlik etmez ve yerler O'nu kapsamaz.
O'nu uyku tutmaz; vasıflar O'nu sınırlamaz; vasıtalar O'na engel olmaz; varlığıyla zaman ve yokluktan öne geçmiş ve ezeli oluşuyla başlangıcı olma sınırını aşmıştır.
Duygu ve hisleri verenin O olması hasebiyle, zatının his ve duygulardan uzak olduğu, cevherleri yaratan olduğu için de cevherinin olmadığı, yaratıkları yoktan var eden olmasıyla, yaratıcısının olmadığı, eşyalar arasındaki çelişkileri icat eden olmasıyla da zıddının olmadığı bilinir. Varlıkları birbirine eş olarak yaratan olduğu için de O'nun bir eşi olmadığı anlaşılır.
Karanlığı nura, sıcağı da soğuğa karşıt kılmış; değişik unsurları birleştirmiş; zıt olanları birbirine yaklaştırmış; onları ayırmak ve birleştirmekle ayıran ve birleştireni göstermiş. Bütün bunları kendi rabliğine delil, gaybına şahit ve hikmetinin açıklayıcısı kılmıştır.
Çünkü bu varlıkların oluşumu, sonradan var olduklarını gösterir; varlıkları, yokluklarını bildirir; değişmeleri zevallerini bildirir, yok olmaları ise yaratıcılarının zevalinin olmadığını gösterir; Allah Teâla buyuruyor ki: "Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık."
Önce ve sonrayı ortaya çıkararak kendisinin öncesi ve sonrası olmadığını göstermiştir.
Yaratıklarını çeşitli içgüdülerle yaratarak içgüdüsünün olmadığını, onları birbirlerinden farklı kılmakla değişikliğinin olmadığını, onları belirli bir süre ve zamana bağlı kılmakla kendisinin zamanla bir bağlantısının olmadığını yaratıklarını birbirinden ayırmakla ve birbirine gizli kılmakla O'nunla yaratıkları arasında bir örtünün bulunmadığını göstermiştir.
Kullar var olmadan Rabliğin hakikati, yaratık olmadan da ilâhlığın hakikati O'nda var idi.
Duyulacak bir ses olmadan duyma gücüne, bilinen bir şey olmadan bilginin gerçeğine ve kudretini göstermeden hakiki güce sahip idi. Yaratıklar olmadan yaratıcı ismine ve mahlûkat olmadan öncede halik vasfına layık idi.
Yaratıkları bir şeye dayanmadan yaratmıştır ve bir şeyden yararlanmadan aralarında uyum sağlamıştır. Çaba göstermeden onları takdir etmiştir. Fikirler, O'nun zatını kavrayamaz ve düşünceler O'nun hakikatini kuşatamaz.
"Hangi zamanda" demek O'nu sınırlanamaz; "şimdi" kelimesi O'nu yaklaştırmaz; "beraber" kelimesi O'nu beraber kılmaz; "şayet" kelimesi O'nu gizlemez. "O" kelimesi O'nu kuşatamaz.
Bu kelimeler ancak kendilerini sınırlarlar. Aletler kendi benzerlerine işaret etmekteler; eşyalarda O'nun fiilleri bulunur; edatlar, ihtiyacı bildirir; tezat, zıttan haber verir; benzer, benzerine döner.
Bu kelimelerin O'nun yarattığı eşya arasında geçerliliği vardır; çünkü bu bağlaçlar ihtiyacı bildiriler; tezat, zıddının varlığına benzeyen, benzerinin olduğunu ve olaylar zamanla birlikte olduklarını gösterirler.
İsimleriyle sıfatları birbirinden fark edilir, o isimlerle, birlikte olanlar birbirinden ayrılır; olaylar o isimlerle vuku bulur. Yaratıkların başlangıcının olması kadim olmadıklarını, süreye bağlı olmaları ezeli olmadıklarını ve "eğer böyle olmasaydı" sözü cebre boyun eğmediklerini gösterir. Dağılmaları dağıtıcı olanı bildirmiş ve kopmaları koparanı göstermiştir.
Yaratıkları vasıtasıyla akıllara tecelli ederek gözlerden gizli kalmış ve fikirler yaratıklarına yönelmiş bunlarla ibretler ortaya konmuş ve sabit olmuş ve bunlardan deliller açıklık kazanmıştır. Akıllarla Allah tasdik edilir ve ikrarla iman kâmil olur.
Marifet (Allah'ı tanımak) olmadan din olmaz, tasdik olmadan marifet mümkün olmaz ve ihlâslı bir inanç olmaksızın tasdik gerçekleşmez.
İhlâs olmaksızın tevhit olmaz; Allah bir şeye benzetilirse ihlâs gerçekleşmez; nitelikler O'na atfedilirse eksiklikler O'ndan tam olarak nefiy olmaz ve halis tevhit gerçekleşmez.
Bazı yönlerden benzetmeği geçerli bilmek bütün yönlerinde benzetmenin geçerli olmasını gerekli kılar; bazı benzerliklerden O'nu münezzeh bilip bazısını kabul etmek tam tevhitten insanı uzak düşürür.
İkrar etmek inkârı nefyetmektir; her türlü inkâr, ihlâsa ulaşmayı önler.
Yaratıklarda olan özellik yaratıcıda olmaz; yaratılmış için mümkün olan bir şey yaratıcısında mümkün olmaz; O'nun için hareket cari olmaz; bölünme ve birleşme O'nda vuku bulmaz. O'nun uyguladığı şey kendisi hakkında nasıl uygulanabilir?
O'nun başlattığı şey nasıl kendisine dönebilir? O'nun oluşturduğu oluşum nasıl kendisi hakkında geçerli olabilir? Yoksa O'nun zatı değişir, bölünür ve ezelden oluşu mümkün olmaz ve ezeli oluşunun bir manası kalmaz.
Bu takdirde yaratıcı mahlûka dönüşür; arkası olursa önü de olur; tamamlanmaya ihtiyaç duyarsa eksik olması gerekir. Değişebilirse ezeli diye vasıflanamaz. Zamanın geçmesi O'nu etkilerse nasıl sürekli olabilir?
Eşyadan etkilenen nasıl onları yoktan var edebilir? Böyle olursa yaratıkların nişanesini taşır. Yaratıklar O'na nişane olacağına kendisi de diğer bir yaratıcının nişanesi olur ve sıfatı yaratıkların sıfatlarına benzer. Bu ise, batıl olduğunu ispatlamak için delile ihtiyacı olmayan bir sözdür; bu husustaki soruya cevap vermek bile yersizdir." (Hasan b. Ali el-Harrani, Tuhefu'l Ukul eserinden)