Müşrikler, Peygamber Efendimize (sav) ellerinden gelen işkence, eziyet ve hakareti yaparak fikrinden caydırmaya çalışıyor fakat, Allah Resulü'nün cesaret ve şecaati buna meydan vermiyordu
Diğer taraftan, Kureyş'in katı faiz uygulaması bir bela şeklinde bütün kabilelerin üzerine çöreklenmişti. Peygamberimiz, onları bu tükenmez servet kaynaklarından vazgeçiriyordu.
Buna sabredip tahammül göstermeleri ve karşı çıkmamaları mümkün değildi: Fakat Peygamberimiz müşriklerin direnmelerine hiç aldırmıyor, hak ve hakikati büyük bir cesaret ve azimle anlatmaya çalışıyordu.
Kureyş çok mağrur bir kavimdi. Kendilerini bütün kabilelerden üstün görüyor, her hususta imtiyazlı sayıyor, aile şerefi ve atalarıyla övünmeyi büyük bir meziyet biliyorlardı. Diğer kabilelerle eşit tutulmaya, hele kölelerle eşit şartlar altında yaşamaya yanaşmıyorlardı.
Halbuki Peygamberimiz bütün insanları tarak dişleri gibi eşit görüyor, köleleri hürriyete kavuşturuyor, efendileriyle aynı haklara sahip kılıyordu. Kureyşliler buna da razı olmayıp Peygamberimize ellerinden gelen işkence, eziyet ve hakareti yapmaya ve böylece fikrinden caydırmaya çalışıyor, fakat Peygamberimizdeki cesaret ve şecaat buna meydan vermiyordu.
Peygamberimiz on üç senelik Mekke hayâtı boyunca hiçbir felakete, hakarete, işkence ve sıkıntıya aldırmadan büyük bir cesaretle ve şecaatle, anlatmakla vazifeli olduğu hak dini yaymaktan çekinmemişti.
Peygamberimizin bu hali diğer Müslümanlara güzel bir örnek oldu. Onunla birlikte yüzlerce insan, dâvaları uğruna yurtlarını yuvalarını, mallarım mülklerini, çoluk çocuklarını bırakarak Medine yollarına düştüler, muhacir olarak yaşamayı göze aldılar. Hicret esnasında da gerek Peygamberimiz, gerekse Müslümanlar pekçok engellemeyle karşılaştılar, ama hiçbirine önem vermediler.
Diğer taraftan, Kureyş'in katı faiz uygulaması bir bela şeklinde bütün kabilelerin üzerine çöreklenmişti. Peygamberimiz, onları bu tükenmez servet kaynaklarından vazgeçiriyordu.
Buna sabredip tahammül göstermeleri ve karşı çıkmamaları mümkün değildi: Fakat Peygamberimiz müşriklerin direnmelerine hiç aldırmıyor, hak ve hakikati büyük bir cesaret ve azimle anlatmaya çalışıyordu.
Kureyş çok mağrur bir kavimdi. Kendilerini bütün kabilelerden üstün görüyor, her hususta imtiyazlı sayıyor, aile şerefi ve atalarıyla övünmeyi büyük bir meziyet biliyorlardı. Diğer kabilelerle eşit tutulmaya, hele kölelerle eşit şartlar altında yaşamaya yanaşmıyorlardı.
Halbuki Peygamberimiz bütün insanları tarak dişleri gibi eşit görüyor, köleleri hürriyete kavuşturuyor, efendileriyle aynı haklara sahip kılıyordu. Kureyşliler buna da razı olmayıp Peygamberimize ellerinden gelen işkence, eziyet ve hakareti yapmaya ve böylece fikrinden caydırmaya çalışıyor, fakat Peygamberimizdeki cesaret ve şecaat buna meydan vermiyordu.
Peygamberimiz on üç senelik Mekke hayâtı boyunca hiçbir felakete, hakarete, işkence ve sıkıntıya aldırmadan büyük bir cesaretle ve şecaatle, anlatmakla vazifeli olduğu hak dini yaymaktan çekinmemişti.
Peygamberimizin bu hali diğer Müslümanlara güzel bir örnek oldu. Onunla birlikte yüzlerce insan, dâvaları uğruna yurtlarını yuvalarını, mallarım mülklerini, çoluk çocuklarını bırakarak Medine yollarına düştüler, muhacir olarak yaşamayı göze aldılar. Hicret esnasında da gerek Peygamberimiz, gerekse Müslümanlar pekçok engellemeyle karşılaştılar, ama hiçbirine önem vermediler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.