Orucu, gündüz uyuyarak geçirme!
"Orucun adabından birisi de, açlık, susuzluk ve zafiyeti hissetsin diye gündüz uyumamaktır. Böyle yaptığı takdirde kalbi saflaşır"
21.03.2024 15:33:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
![Orucu, gündüz uyuyarak geçirme!](resimler/haberler/24/orucu-gunduz-uyuyarak-gecirme-H1522266-11.webp)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![Orucu, gündüz uyuyarak geçirme!](resimler/haberler/24/orucu-gunduz-uyuyarak-gecirme-H1522266-12.webp)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![](temalar/resimler/bos.gif)
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyuruyor:
"Orucun ruhu ve özü, şeytanın elinde şerlere sevk etmek için vesile olan nefsin kuvvetlerini kırmaktır. Bu ise, ancak iftar zamanında az yemekle hâsıl olabilir. Yani eğer oruçlu olmasaydı, akşam ne yiyecekse, oruçlu olduğu zaman da sadece onunla yetinmelidir. Eğer bütün gün, yiyeceklerini toplayarak hepsini üst üste iftar zamanında yerse, o zaman orucundan herhangi bir fayda temin edemez.
Orucun adabından birisi de, açlık, susuzluk ve zafiyeti hissetsin diye gündüz uyumamaktır. Böyle yaptığı takdirde kalbi saflaşır. Her gece biraz daha zayıf olmak suretiyle gece namazlarına kalkmak imkânına sahip olur. Bu durumda umulur ki, şeytan kalbinden uzaklaşır. Şeytanın pençesinden kurtulan kalp, gökler âleminde seyretme imkânına sahip olur. Zaten kadir gecesi, gökler âleminde seyretme imkânına sahip gece demektir. Nitekim 'Muhakkak biz Kur'an'ı kadir gecesinde inzal ettik' ayetiyle bu mana kast olunmuştur.
Kalbi ile göğsü arasında bir yemek torbası meydana getiren kimse, böyle bir şereften mahrumdur. Sadece midesini yemekten boşaltmak da bu mahcubiyet perdesinin aralanmasına kâfi değildir. Himmetini de Allah'tan başka her şeyden boşaltmalıdır. İşte o zaman, hakikatin tamamını elde etmiş olur. Bu durumun ilk basamağı az yemektir.
Oruçlunun iftardan sonra kalbi korku ve ümit arasında mustarip olmalıdır. Çünkü orucunun kabul edilip kendisinin Allah'a yakın olanlardan veya orucunun kabul edilmeyip Allah'ın gazabına maruz kalanlardan olup olmadığını kestirememektedir. Her ibadetin sonunda da böyle olmalıdır.
Hasan b. Ebî Hasan b. Hasan el-Basrî, kahkaha ile gülen bir grubun yanından geçerken onlara şöyle der: 'Ey insanlar! Allah Teâlâ, Ramazan ayını, kulları için bir yarış sahası olarak yaratmıştır. Kullar o ayda ibadet hedefine doğru koşuşurlar. Şüphesiz o grup, zaferi elde eder, diğer bir grup ise geri kalıp, mükâfat kazanmaktan mahrum kalır. Hayret edilecek durum, o gülen ve oynaşan kimselerin durumudur ki, halkın koştuğu hedefe kavuştukları bir günde, onlar gaflet içerisinde gülüşüp oynaşırlar. Böyle bir nimetten mahrum kalırlar. Ey gülenler! Şunu iyi bilin. Allah'a yemin ederim ki, eğer Allah Teâlâ perdeyi aralasaydı, iyilik yapan iyiliğiyle, kötülük yapan da üzüntüsüyle meşgul olur, böylece gülmek kapısı kapanırdı.'
Ahnef b. Kays'a, 'Sen pir-i fâni bir kimsesin. Oruç seni zayıf düşürmektedir. Oysa şer'an pir-i fâni olan kimseler, fidye vermek suretiyle oruç tutmayabilirler, neden oruç tutuyorsun?' denildiğinde şöyle demiştir: 'Ben, uzun bir sefere hazırlık yapmaktayım. Allah'ın azabına sabretmek, ibadetine sabretmekten daha zordur.'"
"Orucun ruhu ve özü, şeytanın elinde şerlere sevk etmek için vesile olan nefsin kuvvetlerini kırmaktır. Bu ise, ancak iftar zamanında az yemekle hâsıl olabilir. Yani eğer oruçlu olmasaydı, akşam ne yiyecekse, oruçlu olduğu zaman da sadece onunla yetinmelidir. Eğer bütün gün, yiyeceklerini toplayarak hepsini üst üste iftar zamanında yerse, o zaman orucundan herhangi bir fayda temin edemez.
Orucun adabından birisi de, açlık, susuzluk ve zafiyeti hissetsin diye gündüz uyumamaktır. Böyle yaptığı takdirde kalbi saflaşır. Her gece biraz daha zayıf olmak suretiyle gece namazlarına kalkmak imkânına sahip olur. Bu durumda umulur ki, şeytan kalbinden uzaklaşır. Şeytanın pençesinden kurtulan kalp, gökler âleminde seyretme imkânına sahip olur. Zaten kadir gecesi, gökler âleminde seyretme imkânına sahip gece demektir. Nitekim 'Muhakkak biz Kur'an'ı kadir gecesinde inzal ettik' ayetiyle bu mana kast olunmuştur.
Kalbi ile göğsü arasında bir yemek torbası meydana getiren kimse, böyle bir şereften mahrumdur. Sadece midesini yemekten boşaltmak da bu mahcubiyet perdesinin aralanmasına kâfi değildir. Himmetini de Allah'tan başka her şeyden boşaltmalıdır. İşte o zaman, hakikatin tamamını elde etmiş olur. Bu durumun ilk basamağı az yemektir.
Oruçlunun iftardan sonra kalbi korku ve ümit arasında mustarip olmalıdır. Çünkü orucunun kabul edilip kendisinin Allah'a yakın olanlardan veya orucunun kabul edilmeyip Allah'ın gazabına maruz kalanlardan olup olmadığını kestirememektedir. Her ibadetin sonunda da böyle olmalıdır.
Hasan b. Ebî Hasan b. Hasan el-Basrî, kahkaha ile gülen bir grubun yanından geçerken onlara şöyle der: 'Ey insanlar! Allah Teâlâ, Ramazan ayını, kulları için bir yarış sahası olarak yaratmıştır. Kullar o ayda ibadet hedefine doğru koşuşurlar. Şüphesiz o grup, zaferi elde eder, diğer bir grup ise geri kalıp, mükâfat kazanmaktan mahrum kalır. Hayret edilecek durum, o gülen ve oynaşan kimselerin durumudur ki, halkın koştuğu hedefe kavuştukları bir günde, onlar gaflet içerisinde gülüşüp oynaşırlar. Böyle bir nimetten mahrum kalırlar. Ey gülenler! Şunu iyi bilin. Allah'a yemin ederim ki, eğer Allah Teâlâ perdeyi aralasaydı, iyilik yapan iyiliğiyle, kötülük yapan da üzüntüsüyle meşgul olur, böylece gülmek kapısı kapanırdı.'
Ahnef b. Kays'a, 'Sen pir-i fâni bir kimsesin. Oruç seni zayıf düşürmektedir. Oysa şer'an pir-i fâni olan kimseler, fidye vermek suretiyle oruç tutmayabilirler, neden oruç tutuyorsun?' denildiğinde şöyle demiştir: 'Ben, uzun bir sefere hazırlık yapmaktayım. Allah'ın azabına sabretmek, ibadetine sabretmekten daha zordur.'"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.