Orta Doğu, Prof. Dr. Haydar Baş'ın sohbetlerinde ve televizyon programlarında sıkça gündeme gelirdi. Orta Doğu, var olduğu süre boyunca hep düzensizlik ve karmaşa yaratılmaya çalışılan bir coğrafya olmuştur. Tarih boyunca bu durum böyle olmuştur. Sadece Türk hakimiyeti döneminde Orta Doğu'da bir barış ortamı sağlanabilmiştir. Onun dışında her zaman bir mücadele yaşanmıştır.
Burada aslında yapılması gerekenler bellidir. Ancak ne yazık ki Orta Doğu'da oyun kurmak isteyenler, oradaki ülkeleri ve milletleri parça parça, küçük bölümlere ayırmayı amaçlamış ve bunu da ne yazık ki başarmışlardır. Örneğin, HTŞ liderine birkaç cümleyle hitap etmek istiyorum. ABD, önce HTŞ'yi terör örgütü ilan etti. Ardından El Kaide geçmişine sahip olan liderlerinden Jawlani'nin kellesine ödül koydu. Daha sonra bu şahıs uzun süre hapiste yattı. Hapishanede bulunduğu dönemde bu şahıs sözde ılımlaşmaya başladı. Ardından sakalını kısaltarak farklı bir imaj benimsedi. Bu kişi bir anda "ümit ocağı" haline geldi, ümit merkezi oldu. Esad'ı devirdi ve şimdi CNN'e çıkarak planlarını ve projelerini anlatıyor. İnsan düşünmeden edemiyor: Bu nasıl hızlı bir değişikliktir? Yoksa arka planda bu kişiyle bir anlaşma mı yapıldı? Hapis yatarken, kellesine ödül koyanlarla bir mutabakat mı sağlandı?
Tarihe bakacak olursak, bu bölgede yine Prof. Dr. Haydar Baş'ın sık sık bahsettiği Lawrence örneği aklımıza geliyor. Lawrence, İslam dünyasında öyle bir İslam motifleri kullanıyordu ki, herkes onun Müslüman olduğuna inanıyordu. Hatta kendi hatıratında, "Ben de Müslüman mı oldum?" diye düşündüğünü ifade ediyor. Bugün HTŞ liderlerini bu anlamda modern bir Lawrence olarak yorumluyorum. Dolayısıyla bu durum aslında farklı bir şey değil.
Bir olayı değerlendirirken sonuca bakarak analiz yapmak her zaman daha kolay ve doğrudur. Sonuçtan kim fayda sağladı? Ortadoğu'daki son gelişmelerden en çok fayda sağlayanların İsrail ve Amerika olduğunu taraflı tarafsız herkes kabul etmektedir. Dolayısıyla İsrail ve Amerika bu işten kazançlı çıktıysa, o zaman bu HTŞ'yi bu noktaya getirenler, önce örgüt liderinin kellesine ödül koyup sonra da onu CNN'e çıkaranlar, bu şahsın arkasındaki gerçek güçtür. Bu çok açık, çok net bir gerçektir. Sonuçtan bunu okumak çok kolay. Bunu okuyamamak mümkün değil.
Şimdi, ülkemizdeki bazı kesimlerin bu gelişmelere sevinmesine insan şaşırmadan edemiyor. Sayın Hüseyin Baş'ın Twitter'daki paylaşımına yapılan yorumlara bakıyorum. Sayın paylaşımının altına ben de bir yorum yazmıştım. Paylaşımımda "Büyük Orta Doğu Projesi tıkır tıkır işliyor. Filmin sonu belli. Bunu engelleyecek tek irade milletimizin ferasetidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." diye İfadede bulunmuş idim. Hüseyin Bey'e ve onu destekleyen yorum yazanlara troller resmen yaylım ateşi başlattılar. Artık hakarete varan saldırılar.
Bunun nedeni çok açık. Büyük Orta Doğu Projesi 2004 yılında eş başkanlığı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a verildikten sonra adım adım, sistemli bir şekilde ilerledi. İlk günden beri Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi kadroları ne dediyse, bugün birer birer çıktı. Buna rağmen hala Büyük Orta Doğu Projesi'ni "Büyük Osmanlı Projesi" gibi göstermeye çalışanlar var. Ancak bu anlatılan Osmanlıcılığın, Büyük Orta Doğu Projesi'nden farkı yok.
Bu fikirler, şu anki AKP iktidarının yeni değil. Yola çıkarken bu anlaşmalar yapılarak yola çıkıldı. 1995 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'a, Amerikan Büyükelçiliği tarafından bir teklif götürüldüğünü biliyoruz. Ancak o gün Haydar Hoca, "Benim size satacak devletim ve dinim yok" diyerek bunu reddetti. İşte o günden sonra Prof. Dr. Haydar Baş, ülkemizi korumak adına gerçekleri ifade etmeye devam etti. Ancak aynı dönemde başka isimlerle bu projeler yürütüldü ve milletin hem milli hem dini duyguları tahrip edildi. Şimdi de sonuçlarını yaşıyoruz: Dindarız ama içi boş, milliyetçiyiz ama içi boş, Atatürkçüyüz ama içi boş. Tepkisiz bir toplum haline geldik ve sınırımıza kadar gelmiş olan tehlikeyi dahi fark edemiyoruz.
Bu durumu görmezden gelmek mümkün değil. Kurtuluş Savaşı döneminde de benzer zorluklarla karşılaştık. Mustafa Kemal Atatürk, Samsun'a çıktığında toplumun büyük kısmı onun yanında değildi. Ancak o, halkı bilinçlendirdi ve mücadeleyi başlattı. Bugün de benzer bir mücadele gerekiyor. Eğer milletimiz feraset göstermezse, biz de Suriye, Irak veya Lübnan gibi olabiliriz. Ancak doğru liderlik ve doğru bir yönelimle bu tehlikelerin önüne geçebiliriz.
Bağımsız Türkiye Partisi ve Sayın Hüseyin Baş'ın ortaya koyduğu vizyon, bu anlamda çok önemlidir. Ancak bu fikirlere yönelik medyanın ve bazı kesimlerin engellemeleri de ortada. Eğer bu buluşma gerçekleşirse, milletimiz doğru yolu bulacaktır.
Sonuç olarak, Büyük Orta Doğu Projesi'nin gerçeklerini görerek, kendi milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Aksi halde, ülkemizi çok zor günler beklemektedir.
- 3. Dünya Savaşı ve Türkiye'nin pozisyonu / 10.12.2024
- Türkiye’nin Orta Doğu politikası ve BOP / 09.12.2024
- Kısa günün kârına satmak mı? / 06.12.2024
- Madenlerin özelleştirilmesinin ekonomik ve sosyal yansımaları / 04.12.2024
- Türkiye'nin zenginliği ve özelleştirme tartışmaları / 29.11.2024
- 10 Kasım’da Anıtkabir’e akın / 21.11.2024
- Ne için "Vakit tamam”? / 20.11.2024
- Gardırop Atatürkçülüğü / 19.11.2024
- Doğu Akdeniz’de güç dengesi / 16.11.2024