Hasan-ı Basrî, Hazret-i Ali'ye bîat etti. Hazret-i Ali de, ona icâzet vererek zikir telkiniyle ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmakla vazîfelendirdi.
Sonra meşrebi sufiyyenin ilk Hilâfetnâme'yi yazıp Hasan-ı Basrî'ye verdi. Tasavvuf ehli arasında usûl olan "İzinnâme, icâzetnâme" denilen yazılı kâğıt verme usûlü hazret-i Ali'den kaldı.Hasan-ı Basrî hazretleri kavuştuğu bu mânevî iltifât ve derecelerin verdiği zevkle kırk gün bir şey yiyip içmedi. Sonra irşâd seccâdesine oturup, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya devâm etti.İlimde, rivâyetlerine en çok başvurulan âlimlerden ve fazîlet sâhibi yüksek velîlerden oldu. İlim aldığı kaynağın sağlamlığı ve asr-ı saâdete yakınlığı sebebiyle ilimde çok yüksek seviyeye ulaştıktan sonra fetvâ vermeye ve talebe yetiştirmeye başladı. İlimdeki şöhreti, ahlâkı, ders vermekteki üstünlüğü her tarafa yayıldı. Derslerine ve vâzlarına pekçok insan toplanırdı. Hattâ evi, sohbetinden istifâde etmek için gelenlerle dolup taşardı.İlim ve fazîletlerinden istifâde ettiği Eshâb-ı kirâm ile kendi içinde bulunduğu nesli kıyas ederek: "Siz onları görseydiniz mecnûn (deli) zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler; 'Bunlar iyilik ve hayırdan nasipsiz kimselerdir.', kötülerinizi görseler; 'Bunlar da müslüman mı?' derlerdi." buyurdu...
Sonra meşrebi sufiyyenin ilk Hilâfetnâme'yi yazıp Hasan-ı Basrî'ye verdi. Tasavvuf ehli arasında usûl olan "İzinnâme, icâzetnâme" denilen yazılı kâğıt verme usûlü hazret-i Ali'den kaldı.Hasan-ı Basrî hazretleri kavuştuğu bu mânevî iltifât ve derecelerin verdiği zevkle kırk gün bir şey yiyip içmedi. Sonra irşâd seccâdesine oturup, insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya devâm etti.İlimde, rivâyetlerine en çok başvurulan âlimlerden ve fazîlet sâhibi yüksek velîlerden oldu. İlim aldığı kaynağın sağlamlığı ve asr-ı saâdete yakınlığı sebebiyle ilimde çok yüksek seviyeye ulaştıktan sonra fetvâ vermeye ve talebe yetiştirmeye başladı. İlimdeki şöhreti, ahlâkı, ders vermekteki üstünlüğü her tarafa yayıldı. Derslerine ve vâzlarına pekçok insan toplanırdı. Hattâ evi, sohbetinden istifâde etmek için gelenlerle dolup taşardı.İlim ve fazîletlerinden istifâde ettiği Eshâb-ı kirâm ile kendi içinde bulunduğu nesli kıyas ederek: "Siz onları görseydiniz mecnûn (deli) zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler; 'Bunlar iyilik ve hayırdan nasipsiz kimselerdir.', kötülerinizi görseler; 'Bunlar da müslüman mı?' derlerdi." buyurdu...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.