İşte insanın tabiatta farklı farklı değer ölçülerine sahip olması, sahibi olduğu nefsani hâllerinden dolayıdır. Öyle bir hâli vardır ki, bu hâli tamamen beşerîdir.
Şayet insan bu beşerî vasıflardan kurtulup, Rahmani vasıflara kavuşamaz ise, siz ona ne kadar hayrı, doğruyu ve güzeli gösterirseniz gösterin, kendi iç tabiatında doğruyu, güzeli görmeye muktedir olamaz. Yani onun asıl problemi kendisiyledir. Gözünüzün bir tanesini kapatın, diğerinin önüne de parmağınızı koyun, nereyi seyredersiniz? Hiçbir tarafı seyredemezsiniz. Bir parmak bütün kainatı kapatmıştır. Adeta hakkı görmekle mükellef olan insan, nefis perdesini önüne koyarak Cenab-ı Hakk'ın sanatını, kudretini, azametini müşahedede kendi kendine engel olur. İşte terbiye dediğimiz şey, insanın kendi içinde var olan ve olgunlaşmasına mani olan o perdeyi ıslahtır, terbiyedir, tezkiyedir. İnsan, bunu yapmakla mükelleftir. Binaenaleyh, nefsini tezkiye ve terbiye etmeyen, bir başka manada ruhunu Cenab-ı Hakk'a yüceltmeyen hiçbir insan, bu kemale, bu olgunluğa, bu vasfa vasıl olamaz."Efendim. Ben kalbimi temizledim. Şunu yaptım. Bunu yaptım" demiş olsa da olamaz. Belki böyle bir isteği, arzusu vardır. Bu işin hep söz boyutudur. Oysa insan için aslolan söylediği değil, yaptığıdır. Kişinin ayinesi işidir. "Ben şöyleyim, böyleyim" yerine, insandan, bu hareketler, bu icraatlar beklenir. Ama bu icraatların, temiz hareketlerin, olgun vasıfların kişide olabilmesi için, o içindeki engelleri aşması gerekiyor. Bunları aşmadığımız taktirde, nefis terbiye ve tezkiyesinde bir adım öne gittiğimizi, erdemli bir insan olduğumuzu iddia etmek, kendi kendimizi aldatmaktan ibaret kalır.Nefsin kendi içinde birtakım kademeleri, mertebeleri var. Onun emmare tarafi var, levvame tarafı var, mülhime tarafi var, mutmainne tarafı var, raziyye tarafı var, merziyye tarafı var. Yani insanoğlu tabiata bir takım gözlüklerle bakar. Aleme bir takım gözlüklerle bakar. Bir numaralı gözlük, iki numaralı gözlük, üç numaralı gözlük gibi... Yedi numaralı gözlük ile alemi seyreden insanla bir numaralı gözlükle alemi seyreden insan belki aynı şeyleri görür ama vasıflar çok farklıdır. Bir numaradan alemi seyreden insana yedi numaradan seyrettiremezsiniz. Veya yedi numaradan seyretmesi gereken de bir numaralı gözlükten seyredemez. İnsanoğlu önüne ne geliyorsa o gördüğü şeyle beraber hükmediyor. Aklını ona göre yönlendiriyor. Hayattaki icraatları bu istikamette oluyor.
HİKMETİN SIRLARI /Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Ramazan Sohbetleri
Şayet insan bu beşerî vasıflardan kurtulup, Rahmani vasıflara kavuşamaz ise, siz ona ne kadar hayrı, doğruyu ve güzeli gösterirseniz gösterin, kendi iç tabiatında doğruyu, güzeli görmeye muktedir olamaz. Yani onun asıl problemi kendisiyledir. Gözünüzün bir tanesini kapatın, diğerinin önüne de parmağınızı koyun, nereyi seyredersiniz? Hiçbir tarafı seyredemezsiniz. Bir parmak bütün kainatı kapatmıştır. Adeta hakkı görmekle mükellef olan insan, nefis perdesini önüne koyarak Cenab-ı Hakk'ın sanatını, kudretini, azametini müşahedede kendi kendine engel olur. İşte terbiye dediğimiz şey, insanın kendi içinde var olan ve olgunlaşmasına mani olan o perdeyi ıslahtır, terbiyedir, tezkiyedir. İnsan, bunu yapmakla mükelleftir. Binaenaleyh, nefsini tezkiye ve terbiye etmeyen, bir başka manada ruhunu Cenab-ı Hakk'a yüceltmeyen hiçbir insan, bu kemale, bu olgunluğa, bu vasfa vasıl olamaz."Efendim. Ben kalbimi temizledim. Şunu yaptım. Bunu yaptım" demiş olsa da olamaz. Belki böyle bir isteği, arzusu vardır. Bu işin hep söz boyutudur. Oysa insan için aslolan söylediği değil, yaptığıdır. Kişinin ayinesi işidir. "Ben şöyleyim, böyleyim" yerine, insandan, bu hareketler, bu icraatlar beklenir. Ama bu icraatların, temiz hareketlerin, olgun vasıfların kişide olabilmesi için, o içindeki engelleri aşması gerekiyor. Bunları aşmadığımız taktirde, nefis terbiye ve tezkiyesinde bir adım öne gittiğimizi, erdemli bir insan olduğumuzu iddia etmek, kendi kendimizi aldatmaktan ibaret kalır.Nefsin kendi içinde birtakım kademeleri, mertebeleri var. Onun emmare tarafi var, levvame tarafı var, mülhime tarafi var, mutmainne tarafı var, raziyye tarafı var, merziyye tarafı var. Yani insanoğlu tabiata bir takım gözlüklerle bakar. Aleme bir takım gözlüklerle bakar. Bir numaralı gözlük, iki numaralı gözlük, üç numaralı gözlük gibi... Yedi numaralı gözlük ile alemi seyreden insanla bir numaralı gözlükle alemi seyreden insan belki aynı şeyleri görür ama vasıflar çok farklıdır. Bir numaradan alemi seyreden insana yedi numaradan seyrettiremezsiniz. Veya yedi numaradan seyretmesi gereken de bir numaralı gözlükten seyredemez. İnsanoğlu önüne ne geliyorsa o gördüğü şeyle beraber hükmediyor. Aklını ona göre yönlendiriyor. Hayattaki icraatları bu istikamette oluyor.
HİKMETİN SIRLARI /Prof. Dr. Haydar BAŞ'ın kaleminden Ramazan Sohbetleri
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.