Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden RAHMETEN-LİL ALEMİN
Müslümanlar gruplara ayrılmıştı. Resûlullah ashabından güvendiklerinin görüşlerini alıyor, Hz. Ali, Hz. Ömer ve Hz. Osman'la konuşuyordu. Hepsi de Hz. âişe'nin masumiyetini müdafaa ediyordu. Bir bekleyiş ve sabır döneminden sonradır ki, Hz. âişe'yi temize çıkaran âyetler nazil oldu: "(Muhammed'in eşine) o uydurma haberi getirip, iftira atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir şer sanmayın. Bilakis o sizin için bir hayırdır. İftirada bulunanlardan herbirinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük azap vardır. İftirayı işittiğiniz zaman, mü'min erkeklerle, mü'min kadınların kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da, 'bu apaçık bir iftiradır' demeleri gerekmez miydi? Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler. Eğer Allah'ın lütfu ve merhameti (dünya ve ahirette) üzerinize olmasaydı yaydığınız fitne yüzünden size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Halbuki Allah nezdinde büyük bir günahtır."
Konuyla ilgili âyetler nazil olduktan sonra, bu iftirayı dillerine dolayıp yaymakta ileri giden Adullah ibni Selül, bazı Müslümanları da bu konuda kandırmayı becermişti. Nitekim Hassan b. Sabit, Hamne binti Cahş ve Mıstah b. Usase'ye 80 değnek had cezası vuruldu.
Münafıkların, Müslümanları bölmek ve aralarına düşmanlık sokmak için giriştikleri faaliyetlere daha pekçok örnek gösterilebilir. Bu örnekler bize, münafıkların belli başlı özelliklerini göstermektedir. Bunlar her devirde aynıdır ve her devirde Müslümanlar, münafık tipinin karakter özelliklerini iyi tespit ederek, ona göre tedbirli davranmalıdırlar.
Münafıkların bâriz sıfatları
Korkaklık: Münafıkların, Allah Resûlüyle beraber çıktıkları hemen her savaşta, şartların zorluğu, düşmanın fazlalığı; kalplerinde kök salmış olan küfrü ve nifakı harekete geçirmiş, ödleklik göstermişlerdir.
Dedikodu ve iftira: Münafıklar, Müslümanlar arasında düşmanlık ve fitne çıkarmak, mü'minleri gruplara ayırmak çabasıyla en basit hadiseleri bile iftira ve dedikodu malzemesi yapmışlardır. İfk hadisesi bu gerçeğin ifadesidir.
İkiyüzlülük: Riya da, münafıkların bâriz vasıfları arasındadır. Mü'minler arasında herkesten fazla inanmış görünen bu tipler, yalnız kaldıklarında içlerindeki küfrü kusuyorlar ve karışıklık çıkarmak için yollar arıyorlardı. Esasen, münafığın kâfirlerden ayrıldığı nokta da burasıdır. Kâfirin düşmanlığı açık, münafığınki gizlidir.
İslâm düşmanlarıyla işbirliği: Münafıklar, İslâm düşmanlarıyla birlik olmak suretiyle de Müslümanlara zarar vermişler ve adeta; "Küfür tek bir millettir", sözünü doğrularcasına, İslâm'ın yok olması için uğraşanlarla işbirliği yaparak, Müslümanlara karşı bir güç oluşturmuşlardır.
Allah Resûlünün münafıklara karşı takındığı tavır
Resûlullah, İslâmiyet aleyhine yapılabilecek propagandalara mani olmak düşüncesiyle; kalplerindeki küfrü ve nifakı çok iyi bildiği bu insanları, mü'minlerin arasından kovmamış, ancak onlara karşı her zaman Cenâb-ı Hakk'ın emrettiği gibi dikkatli ve ölçülü bir siyaset izlemiş; deyim yerindeyse, onları idare etmiştir. Ancak, öldüklerinde, cenaze namazlarının kılınmamasını ve başlarında dua yapılmamasını istemiştir. Münafıklar hakkında; "Bunlar için Allah'tan mağfiret dileğinde bulunulsa da Allah, bunları asla bağışlamayacaktır" , buyurmuştur.
Resûlullah, münafıkların işledikleri fiillere göre kendilerine gereken muameleyi yapardı. İçlerindekini ise Allah'a havale ederdi. Münafıklardan yüz çevirmek, onlara karşı sert davranmak, Cenâb-ı Hakk'ın emridir. Allah (cc) Tevbe sûresinin 73. âyetinde şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!".
Yine Cenâb-ı Hak, onların ikiyüzlülüklerine karşı takınılması gereken tavırla ilgili olarak Nisâ sûresinin 81. âyetinde; "Başüstüne, derler; ama yanından ayrılınca, onlardan bir kısmı senin dediğinden başkasını gizlice kurar. Allah da, onların gizlice kurduklarını yazar. Sen, onlara aldırma ve Allah'a dayan; sana vekil olarak Allah yeter", buyurmuştur.
Müslümanlar gruplara ayrılmıştı. Resûlullah ashabından güvendiklerinin görüşlerini alıyor, Hz. Ali, Hz. Ömer ve Hz. Osman'la konuşuyordu. Hepsi de Hz. âişe'nin masumiyetini müdafaa ediyordu. Bir bekleyiş ve sabır döneminden sonradır ki, Hz. âişe'yi temize çıkaran âyetler nazil oldu: "(Muhammed'in eşine) o uydurma haberi getirip, iftira atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir şer sanmayın. Bilakis o sizin için bir hayırdır. İftirada bulunanlardan herbirinin kazandığı günaha göre cezası vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük azap vardır. İftirayı işittiğiniz zaman, mü'min erkeklerle, mü'min kadınların kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da, 'bu apaçık bir iftiradır' demeleri gerekmez miydi? Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki, bu şahitleri getiremediler. Eğer Allah'ın lütfu ve merhameti (dünya ve ahirette) üzerinize olmasaydı yaydığınız fitne yüzünden size mutlaka büyük bir azap dokunurdu. Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz bir şey sanıyordunuz. Halbuki Allah nezdinde büyük bir günahtır."
Konuyla ilgili âyetler nazil olduktan sonra, bu iftirayı dillerine dolayıp yaymakta ileri giden Adullah ibni Selül, bazı Müslümanları da bu konuda kandırmayı becermişti. Nitekim Hassan b. Sabit, Hamne binti Cahş ve Mıstah b. Usase'ye 80 değnek had cezası vuruldu.
Münafıkların, Müslümanları bölmek ve aralarına düşmanlık sokmak için giriştikleri faaliyetlere daha pekçok örnek gösterilebilir. Bu örnekler bize, münafıkların belli başlı özelliklerini göstermektedir. Bunlar her devirde aynıdır ve her devirde Müslümanlar, münafık tipinin karakter özelliklerini iyi tespit ederek, ona göre tedbirli davranmalıdırlar.
Münafıkların bâriz sıfatları
Korkaklık: Münafıkların, Allah Resûlüyle beraber çıktıkları hemen her savaşta, şartların zorluğu, düşmanın fazlalığı; kalplerinde kök salmış olan küfrü ve nifakı harekete geçirmiş, ödleklik göstermişlerdir.
Dedikodu ve iftira: Münafıklar, Müslümanlar arasında düşmanlık ve fitne çıkarmak, mü'minleri gruplara ayırmak çabasıyla en basit hadiseleri bile iftira ve dedikodu malzemesi yapmışlardır. İfk hadisesi bu gerçeğin ifadesidir.
İkiyüzlülük: Riya da, münafıkların bâriz vasıfları arasındadır. Mü'minler arasında herkesten fazla inanmış görünen bu tipler, yalnız kaldıklarında içlerindeki küfrü kusuyorlar ve karışıklık çıkarmak için yollar arıyorlardı. Esasen, münafığın kâfirlerden ayrıldığı nokta da burasıdır. Kâfirin düşmanlığı açık, münafığınki gizlidir.
İslâm düşmanlarıyla işbirliği: Münafıklar, İslâm düşmanlarıyla birlik olmak suretiyle de Müslümanlara zarar vermişler ve adeta; "Küfür tek bir millettir", sözünü doğrularcasına, İslâm'ın yok olması için uğraşanlarla işbirliği yaparak, Müslümanlara karşı bir güç oluşturmuşlardır.
Allah Resûlünün münafıklara karşı takındığı tavır
Resûlullah, İslâmiyet aleyhine yapılabilecek propagandalara mani olmak düşüncesiyle; kalplerindeki küfrü ve nifakı çok iyi bildiği bu insanları, mü'minlerin arasından kovmamış, ancak onlara karşı her zaman Cenâb-ı Hakk'ın emrettiği gibi dikkatli ve ölçülü bir siyaset izlemiş; deyim yerindeyse, onları idare etmiştir. Ancak, öldüklerinde, cenaze namazlarının kılınmamasını ve başlarında dua yapılmamasını istemiştir. Münafıklar hakkında; "Bunlar için Allah'tan mağfiret dileğinde bulunulsa da Allah, bunları asla bağışlamayacaktır" , buyurmuştur.
Resûlullah, münafıkların işledikleri fiillere göre kendilerine gereken muameleyi yapardı. İçlerindekini ise Allah'a havale ederdi. Münafıklardan yüz çevirmek, onlara karşı sert davranmak, Cenâb-ı Hakk'ın emridir. Allah (cc) Tevbe sûresinin 73. âyetinde şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!".
Yine Cenâb-ı Hak, onların ikiyüzlülüklerine karşı takınılması gereken tavırla ilgili olarak Nisâ sûresinin 81. âyetinde; "Başüstüne, derler; ama yanından ayrılınca, onlardan bir kısmı senin dediğinden başkasını gizlice kurar. Allah da, onların gizlice kurduklarını yazar. Sen, onlara aldırma ve Allah'a dayan; sana vekil olarak Allah yeter", buyurmuştur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.