Tasavvuf yolunda zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş ve kalbî merhaleler kat ederek davranış mükemmelliğine ulaşmış bulunan Hak dostları, "veresetü'l-enbiyâ" tâbiriyle ifâde olunan bir şerefe nâil olmuş bahtiyarlardır. Onlar, nebevî irşad ve davranış mükemmelliğinin zamanlara yayılmış zirveleridir. Yâni onlar, Hazret-i Peygamber ve onun ashâbını görme şerefine nâil olamayanlar için fiilî ve müşahhas rehberlerdir.Hadîs-i şerîfte buyurulur: "(Zâhir ve bâtınını ikmâl etmiş, ilmini irfân hâline getirmiş) âlimler, peygamberlerin vârisleridir." (Ebû Dâvud, İlim, 1)Cenâb-ı Hakk'ın Rahman ve Rahîm esmâsının kesif tecellîlerine nâil olan bu kâmil müminlerde merhamet ve şefkat bir tabiat-i asliyye hâlindedir. Yine bu sâlih müminler "nefsî, nefsî" hodgamlığından kurtulup, "ümmetî, ümmetî" diğergamlığına nâil olarak bir irşad ömrü yaşarlar. Onların irşad ömürleri fânî cesetlerinden sonra da devâm eder. Onlar, nefislerini ıslah netîcesinde rûhlarını köprü olarak kullanıp ilâhî vuslata nâil olanlardır ki, ümmeti de bu yoldan geçirerek Rabb'e ulaştırmanın gayreti içinde olurlar. Onlar, kurtuluş bekleyen kitlelerin muallimleridir. Allâh ve kulları huzûrunda bir cemaatin mes'ûliyetini vicdanlarında taşıyan kahramanlardır.Hak dostlarının îkâz ve nasîhatleri, Allâh Rasûlü'nün sohbetlerinden birer akistir. Zîrâ mânevî istifâdenin merkezi odur. Rûhî heyecanlarla dolu sohbet, îkâz ve nasîhatler, hep o merkezden teselsülen naklolunan parıltılardır. Hak dostlarının böyle meclislerini ganîmet bilmelidir ki, onlar Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in yirmi üç senelik nübüvvet hayatını kavlen (söz), fiilen ve hissen ümmete aksettiren örnek şahsiyetlerdir. Cenâb-ı Hakk'ın katında onların sâhip bulunduğu kıymet ve mazhariyet bir hadîs-i kudsîde şöyle ifâde buyurulur:"Her kim benim velî bir kuluma düşmanlık ederse, ben ona karşı harb îlân ederim. Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık sağlayamaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibâdetlerle de durmadan yaklaşır; nihâyet ben onu severim. Kulumu sevince de ben onun (âdetâ) konuşan lisânı, akleden kalbi, işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden ne isterse, mutlaka veririm, yardım istediğinde yardım ederim, bana sığınırsa onu korurum..." (Buhârî, Rikâk, 38; Mecmau'z-Zevâid, II. 248)Hak dostu, ışığın etrâfında dönen kelebekler gibi Mevlâ muhabbetiyle irâdesiz hâle gelmiştir ki artık Mevlâ onun gören gözü, işiten kulağıdır. Hakk'ın aşk ve muhabbetinin tecellîsi altında olduğu için, mercek altında bir kağıdın yanması gibi nefsânî temâyüller onda ömrünü tüketmiştir. Böylece nûrânî bir câzibe merkezi hâline geldiğinden diğer insanlar da irâdî veya gayr-i irâdî onları sever ve gönülleri onlara doğru akar. Onların îkâz ve nasîhatleri rûhlara merhem ve şifâ olur.Bu ulvî ufka ve mânevî dirâyete nâil olan Hak dostlarının ikâz, irşad ve nasîhatleri, ilmiyle âmil olmayan kimselerin nasihatlerine nazaran gâfil gönüllerin uyandırılmasında daha büyük bir kıymet ve tesire sâhiptir. Bu itibarla onların feyizli nasîhatlerini bulunmaz bir nîmet bilmeli ve bu şuurla onların ruhlara huzur bahşeden irşadlarına, samîmiyet ve muhabbetle gönül vermelidir. İşte Hak Dostları'nın ebedî saâdet yolunu aydınlatan istikâmet kandilleri mevkiindeki bu nasîhatlerinden birkaç misâl:
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.