Rahmet Peygamberi'nde Tevâzu Bunun üzerine: "Bana niçin haber vermediniz?" diye sitemde bulundu. Ashâb, o kölenin durumunu ve başına gelenleri naklettiler. Hâdiseye fazla ehemmiyet vermiyorlar, tabiî karşılıyorlardı. Efendimiz (sav): "Bana kabrini gösterin!" buyurdu. Sonra kabrine kadar giderek ona namaz kıldı. Allâh Rasûlü (sav), köleleri hürriyete kavuşturmak, onları insanî seviyelerine yükseltmekten büyük bir haz duyardı. Bunun en güzel örneği, Zeyd bin Hârise'ye olan muâmelesidir. Hazret-iPeygamber (sav), kendisine Hazret-i Hatîce annemizin hediyesi olan Zeyd bin Hârise'yi âzâd eylemiş, ayrıca onu, babasını veya kendisini seçmekte serbest bırakmıştı. Zeyd de, Rasûlullâh -Sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in maddî kuvvet ve kudreti olmadığı, Kureyş'in istihzâ ve işkencesine her an maruz bulunduğu bir devrede Rasûlullâh'ı tercîh etmişti. Daha sonra bu sahâbî, liyâkati sebebiyle sahâbe arasında pek mümtâz bir mevkîyi hâiz oldu, öyle ki Efendimiz (sav), onu, Bizans'a karşı yapılan Mute harbinde İslâm ordusunun başkumandanı tayin eyledi. Muhârebede baş kumandan olarak büyük fedâkârlıkla çarpışan Hazret-i Zeyd de, nihâyet şehâdet rütbesiyle müşerref olarak ardından gelen nesle parlak yıldız misâli bir hayat bıraktı. Kısaca onun hayatı, islâm'ın bereketiyle Hazret-i Yûsuf gibi kölelikten sultanlığa şeklinde ifâde edebileceğimiz bir seyir göstermiştir.Bütün ashâb, Peygamberimiz (sav)'in üsve-i hasene olan ahlâkında fânî olma gayretinde idi. Hazret-i Ömer'in şu cömertliği ve vefâ hissi, bu gayreti ne güzel aksettirir:Sahâbîden Eslem anlatıyor: "Bir gün Hattâb oğlu Ömer -radıyallâhu anh- ile birlikte pazara çıkmıştım. Genç bir kadın arkadan Ömer -radıyallâhu anh-'a yetişti ve: "Ey Mü'minlerin Emîri! Kocam öldü, geride küçük çocuklarımız var. Vallâhi ellerinden hiçbir şey gelmiyor. Kendi hizmetlerini yapacak durumda değiller. Ne ekinleri var, ne de sağmal hayvanları. Sırtlan gibi kıtlığın, yokluğun onları helâk etmesinden korkuyorum. Ben Huffâf bin Eymâ el-Gifârî'nin kızıyım, babam Hudeybiye musâlâhasında bulunmuştu..." dedi. Ömer -radıyallâhu anh-, kadının bu sözlerini duyunca: "Ne büyük şeref!" dedi. Sonra zekat hayvanlarının bulunduğu yere gitti. Orada bağlı bulunan güçlü, ağır yük taşıyabilecek bir devenin sırtına iki büyük çuval dolusu yiyecek yükletti. Ayrıca iki çuvalın arasına çeşitli yiyecekler ve elbiseler koyduktan sonra devenin yularını kadının eline verdi ve: "Deveyi çek, bunlar bitmeden muhakkak Allâh size bir hayır kapısı açar" diyerek duâ etti. Yanındakilerden biri: "Yâ emîre'l-mü'minîn! Kadına çok verdin!" dedi. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-:"Babası Hudeybiye'de Allâh Rasûlü (sav) ile bulunmuştu. Allâh -celle celâlühû-'ya yemîn ederim ki, ben bu kadının kardeşi ile babasının uzun müddet bir kaleyi kuşatarak fethettiklerini görmüştüm. Onlar kaleyi alınca, biz de payımıza düşen ganîmetleri almıştık" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.