Muaviye’nin halifeliği ile ilgili bazı görüşler -1-
“Hilafet, Peygamberin vefatından sonra liderlik ve Müslümanlara rehberlik etmek hususunda Peygamberin genel naibliği demektir. İnsanlar bu makama karşı mutlak iaatle yükümlüdürler. Bu makamı işgal eden kişi de halka Allah’ın Kitabı ve Peygamberin sünneti doğrultusunda hükmetmekle yükümlüdür”
14.08.2023 08:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"Hilafet, Peygamberin vefatından sonra liderlik ve Müslümanlara rehberlik etmek hususunda Peygamberin genel naibliği demektir. İnsanlar bu makama karşı mutlak iaatle yükümlüdürler. Bu makamı işgal eden kişi de halka Allah'ın Kitabı ve Peygamberin sünneti doğrultusunda hükmetmekle yükümlüdür."
Razi Ali Yasin'in aynı eserinde hilafetin nitelikleri hakkında şu değerlendirmeleri de görüyoruz:
"Müslümanlardan bir gruba göre her ne şekilde olursa olsun bu makama gelen ve bu makamı elde eden kişinin halifeliğini kabul etmek bir gelenek ve kabul gören bir kural haline gelmiştir. Bu grup Muaviye'nin halifeliğini kabul etmektedirler.
Bu düşünceyi kabul eden Müslümanlar bir halifenin yerine başka bir kişiyi veliaht göstermesini de kabul etmektedirler. İbn- i Zübeyr'in, Ebu'l Abbas'ın (Saffah, yani kan dökücü) Harun Reşid'in halifeliğini kabul görmesi gibi...
Bu grup aynı zamanda Müslümanlardan bir grubun, birini halife seçmesini de kabul etmektedirler. Hz. Ömer'in, halife Harun Reşid'in halifeliğini kabul ettikleri gibi...
İkinci grup ise, Peygamberin yerine geçecek kimsenin tayini hususunda bizzat risalet sahibinin açık sözlerine başvurmuşlar ve sadece Peygamberin bizzat kendisinin, kendi yerine halife olarak tayin ettiği kişinin halifeliğini kabul etmişlerdir.
İşte Müslümanların bu iki grubu kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmiş ve neticede iki değişik grup olarak ortaya çıkmışlardır."
Burada, eserin yazarı not düşüyor ve şunları ekliyor: "Birinci grup Ehl-i Sünnet'tir. İkinci grup ise Ehl-i Beyt taraftarlarıdır. Ehl-i Beyt taraftarları diyor ki; imamet ancak nass ile olur."
"Bu iki grup, halifenin tayin edilmesini gerektiren unsurlar hususunda ihtilaf ettikleri gibi, görevdeki halifeyi değiştirmek ve azletmek mümkün müdür hususunda da ihtilaf etmektedir.
Birinci görüşü savunanlara (yani Ehl-i Sünnet'e) göre her zaman bir başkası görevdeki halifeyi alt edebilir veya halifeliği için uygun ortam değiştiğinde her an için görevdeki halife değiştirilebilir. Birilerinin toplanıp onu azletmeleri mümkündür.
İkinci görüşe göre ise, Peygamberin tayin ettiği halifeyi hiç kimsenin değiştirmesine ve azletmesine imkan yoktur.
Esasen Peygamber tarafından belirlenen halifenin Peygamberin yerine bakmak için uygun olmamak anlamına gelen bir kusur işlemesi söz konusu olamaz, bu yüzden Peygamberin halifesi de tıpkı Peygamber gibi masumiyet sıfatına sahiptir.
Yani, Ehl-i Sünnet'e göre, hilafet, kendine özgü şekli ve kararları olan genel bir iktidar ve sulta şeklidir.
Ehl-i Beyt taraftarlarına göre ise hilafet, ilahi ve semavî bir makamdır."
Her iki görüşün de kabul ettiği iki realite şudur:
Birinci anlamıyla hilafet, Peygamberden sonra herkesi ilgilendiren genel egemenlik ve iktidar olarak bir realitedir. Ve bu realiteyi Ehl-i Beyt taraftarları da kabul eder.
İkinci anlamıyla hilafet, dinde ümmet ile Peygamber arasında bir aracıdan ibarettir. Ki bu da bir realitedir.
(Yani genel anlamda dinî meselelerin öğrenilmesinde başvuru kaynağı Ehl-i Beyt'tir. Ehl-i Beyt Peygamber ile ümmet arasında bir vasıtadır."
Öte yandan, hilafet aynı zamanda dünyevî bir otoritedir.
İşte Ehl-i Beyt'in değerli imamlarına ait olan bu makam gasp edilmiştir.
"... Ehl-i Beyt imamları ve onların gerçek izleyicileri yenilgiye uğratılmışlardır."
Bu temel tespitlerden sonra Muaviye'nin hilafeti meselesine şöyle yaklaşabiliriz:
İbn-i Abbas'a göre, "Muaviye'de onu hilafet makamına yaklaştıracak hiçbir özellik yoktu."
Hz. Aişe de Muaviye'yi hilafet makamına uygunsuz bulup, kınadı. Bunu duyan Muaviye şöyle dedi: "Aişe'ye şaşırdım doğrusu, layık olmadığım bir şeyi elde ettiğime ve hak etmediğim bir makama oturduğuma inanıyor. O ne karışır bu işlere? Allah onu affetsin!"
Muaviye, Sa'saa b. Suhan el-Abdi'ye sordu: "Beni halifelerden hangisi gibi görüyorsun?"
Sa'saa şöyle cevap verdi: "Halka zorla hükümet eden, kibirli davranan, yalan ve hile gibi bâtıl yollarla onlara musallat olan kimse nasıl bir halife olabilir ki?
Evet, ey Muaviye! Yemin ederim ki sen, Bedir Savaşı'nda (Müslümanların yanında) bir kılıç vurup (İslam düşmanlarına karşı) bir ok dahi fırlatmadın.
O gün sen ve baban müşriklerin ordusundaydınız ve halkı Allah'ın Resulü'ne karşı kışkırtıyordunuz. Sen köle oğlu köleydin, Allah Resulü seni ve babanı azat etti. Ve hilafet azat edilmiş bir köleyle nasıl olur da bağdaşır?"
Muaviye'nin dostu Muğiyre b. Şube Muaviye'nin yanından çıkınca oğluna şöyle dedi: "Oğlum, insanların en alçağının yanından geliyorum."
Peygamberin kölesi Sefine'den, Ben-i Ümeyye'nin hilafete layık olup olmadığını sordular. O cevaben şöyle dedi: "Yalan söylediler mavi gözlü cariyenin oğulları... Onlar saltanatçıların en şirretlilerindendirler. Ve ilk saltanatçı ise Muaviye'dir."
Ebu Bekre, Muaviye'nin bir toplantısına katıldı. Muaviye ona şöyle dedi: "Bir hadis oku ey Ebu Bekre!"
İbn-i Said, Ebu Bekre'nin şu hadisi söylediğini rivayet eder: "Resulüllah'tan sonra hilafetin 30 yıl olduğunu ondan sonra ise saltanat olacağını duydum."
Ebu Bekre'nin oğlu şöyle diyor: "Ben babamın yanındaydım. Bu hadisten sonra Muaviye bizi tekme tokat dışarı attırdı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Razi Ali Yasin'in aynı eserinde hilafetin nitelikleri hakkında şu değerlendirmeleri de görüyoruz:
"Müslümanlardan bir gruba göre her ne şekilde olursa olsun bu makama gelen ve bu makamı elde eden kişinin halifeliğini kabul etmek bir gelenek ve kabul gören bir kural haline gelmiştir. Bu grup Muaviye'nin halifeliğini kabul etmektedirler.
Bu düşünceyi kabul eden Müslümanlar bir halifenin yerine başka bir kişiyi veliaht göstermesini de kabul etmektedirler. İbn- i Zübeyr'in, Ebu'l Abbas'ın (Saffah, yani kan dökücü) Harun Reşid'in halifeliğini kabul görmesi gibi...
Bu grup aynı zamanda Müslümanlardan bir grubun, birini halife seçmesini de kabul etmektedirler. Hz. Ömer'in, halife Harun Reşid'in halifeliğini kabul ettikleri gibi...
İkinci grup ise, Peygamberin yerine geçecek kimsenin tayini hususunda bizzat risalet sahibinin açık sözlerine başvurmuşlar ve sadece Peygamberin bizzat kendisinin, kendi yerine halife olarak tayin ettiği kişinin halifeliğini kabul etmişlerdir.
İşte Müslümanların bu iki grubu kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmiş ve neticede iki değişik grup olarak ortaya çıkmışlardır."
Burada, eserin yazarı not düşüyor ve şunları ekliyor: "Birinci grup Ehl-i Sünnet'tir. İkinci grup ise Ehl-i Beyt taraftarlarıdır. Ehl-i Beyt taraftarları diyor ki; imamet ancak nass ile olur."
"Bu iki grup, halifenin tayin edilmesini gerektiren unsurlar hususunda ihtilaf ettikleri gibi, görevdeki halifeyi değiştirmek ve azletmek mümkün müdür hususunda da ihtilaf etmektedir.
Birinci görüşü savunanlara (yani Ehl-i Sünnet'e) göre her zaman bir başkası görevdeki halifeyi alt edebilir veya halifeliği için uygun ortam değiştiğinde her an için görevdeki halife değiştirilebilir. Birilerinin toplanıp onu azletmeleri mümkündür.
İkinci görüşe göre ise, Peygamberin tayin ettiği halifeyi hiç kimsenin değiştirmesine ve azletmesine imkan yoktur.
Esasen Peygamber tarafından belirlenen halifenin Peygamberin yerine bakmak için uygun olmamak anlamına gelen bir kusur işlemesi söz konusu olamaz, bu yüzden Peygamberin halifesi de tıpkı Peygamber gibi masumiyet sıfatına sahiptir.
Yani, Ehl-i Sünnet'e göre, hilafet, kendine özgü şekli ve kararları olan genel bir iktidar ve sulta şeklidir.
Ehl-i Beyt taraftarlarına göre ise hilafet, ilahi ve semavî bir makamdır."
Her iki görüşün de kabul ettiği iki realite şudur:
Birinci anlamıyla hilafet, Peygamberden sonra herkesi ilgilendiren genel egemenlik ve iktidar olarak bir realitedir. Ve bu realiteyi Ehl-i Beyt taraftarları da kabul eder.
İkinci anlamıyla hilafet, dinde ümmet ile Peygamber arasında bir aracıdan ibarettir. Ki bu da bir realitedir.
(Yani genel anlamda dinî meselelerin öğrenilmesinde başvuru kaynağı Ehl-i Beyt'tir. Ehl-i Beyt Peygamber ile ümmet arasında bir vasıtadır."
Öte yandan, hilafet aynı zamanda dünyevî bir otoritedir.
İşte Ehl-i Beyt'in değerli imamlarına ait olan bu makam gasp edilmiştir.
"... Ehl-i Beyt imamları ve onların gerçek izleyicileri yenilgiye uğratılmışlardır."
Bu temel tespitlerden sonra Muaviye'nin hilafeti meselesine şöyle yaklaşabiliriz:
İbn-i Abbas'a göre, "Muaviye'de onu hilafet makamına yaklaştıracak hiçbir özellik yoktu."
Hz. Aişe de Muaviye'yi hilafet makamına uygunsuz bulup, kınadı. Bunu duyan Muaviye şöyle dedi: "Aişe'ye şaşırdım doğrusu, layık olmadığım bir şeyi elde ettiğime ve hak etmediğim bir makama oturduğuma inanıyor. O ne karışır bu işlere? Allah onu affetsin!"
Muaviye, Sa'saa b. Suhan el-Abdi'ye sordu: "Beni halifelerden hangisi gibi görüyorsun?"
Sa'saa şöyle cevap verdi: "Halka zorla hükümet eden, kibirli davranan, yalan ve hile gibi bâtıl yollarla onlara musallat olan kimse nasıl bir halife olabilir ki?
Evet, ey Muaviye! Yemin ederim ki sen, Bedir Savaşı'nda (Müslümanların yanında) bir kılıç vurup (İslam düşmanlarına karşı) bir ok dahi fırlatmadın.
O gün sen ve baban müşriklerin ordusundaydınız ve halkı Allah'ın Resulü'ne karşı kışkırtıyordunuz. Sen köle oğlu köleydin, Allah Resulü seni ve babanı azat etti. Ve hilafet azat edilmiş bir köleyle nasıl olur da bağdaşır?"
Muaviye'nin dostu Muğiyre b. Şube Muaviye'nin yanından çıkınca oğluna şöyle dedi: "Oğlum, insanların en alçağının yanından geliyorum."
Peygamberin kölesi Sefine'den, Ben-i Ümeyye'nin hilafete layık olup olmadığını sordular. O cevaben şöyle dedi: "Yalan söylediler mavi gözlü cariyenin oğulları... Onlar saltanatçıların en şirretlilerindendirler. Ve ilk saltanatçı ise Muaviye'dir."
Ebu Bekre, Muaviye'nin bir toplantısına katıldı. Muaviye ona şöyle dedi: "Bir hadis oku ey Ebu Bekre!"
İbn-i Said, Ebu Bekre'nin şu hadisi söylediğini rivayet eder: "Resulüllah'tan sonra hilafetin 30 yıl olduğunu ondan sonra ise saltanat olacağını duydum."
Ebu Bekre'nin oğlu şöyle diyor: "Ben babamın yanındaydım. Bu hadisten sonra Muaviye bizi tekme tokat dışarı attırdı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.