Meşgaleler, onlara sahip değildir
Hz. Ali (a.s.) buyurdu ki: “Allah’ın öyle kulları var ki, o kadar münacatta bulunmalarına rağmen, dillerinin ucu kurumaz. Meşgaleler, onlara sahip değildir ki, yakarışları kesintiye uğrasın. Omuz omuza kulluk makamında saf tutmuşlardır. İşin kolayına kaçış, O’nun emirlerine uymada kusura sevk etmemiştir onları”
17.10.2022 06:00:00





İmam Ali (a.s.) bir hutbesinde buyurdu ki:
"(Allah'ın öyle kulları var ki) Allah'a ibadetle meşgul olmaları, onları başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymuştur. İmanın hakikatleri kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur. Allah'a yakînleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, baş- kasındakileri isteyişe engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir. Kalplerinin her zerresi O'nu görmedikleri halde korkusuyla doludur. Hep ibadet halinde olmaları, bellerini bükmüştür. Hep O'nu istemeleri, niyazlarını tüketmemiştir. Yüce makamları, huşû ipini boyunlarından çıkarmamıştır, kendilerini beğenip de geçmiş amellerini abartmamışlardır, Allah'ın azameti karşısında huşû içinde olmaları iyiliklerini büyük saymalarına neden olmamıştır, uzun süreli ibadetlerinde gevşekliğe kapılmamışlardır, rağbetleri azalmamış ve bundan dolayı da Allah'tan ümitlerini kesmemişlerdir. O kadar münacatta bulunmalarına rağmen, dillerinin ucu (damakları) kurumaz. Meşgaleler, onlara sahip değildir ki, yakarışları kesintiye uğrasın. Omuz omuza kulluk makamında saf tutmuşlardır. İşin kolayına kaçış, O'nun emirlerine uymada kusura sevk etmemiştir onları. Dalgınlık körlüğü, ciddiyetlerinin kararlılığını aşmamıştır. Şehvetlerinin kurnazlığı, himmetlerine etki etmez. Arş'ın Sahibini ihtiyaç günlerinin zahiresi olarak kabul etmişlerdir. İnsanlar Allah'tan yüz çevirince onlar sadece Allah'a rağbet eder, yönelirler, hiçbir zaman Allah'a ibadetlerine son vermezler, Allah'ın emirlerine itaat şevklerini gevşetmezler, onları Allah'a itaati sevdiren şey kalplerinde duydukları sevgidir. Asla Allah'tan korku ve ümitlerini kesmezler. Korku nedenleri ortadan kalkmamıştır ki ciddiyetlerinde gevşekliğe kapılsınlar. Tamahlar onları gafil avlamamıştır ki dünya telaşını ahiret işlerine tercih etsinler.
Yapmış olduklarını büyük görmezler. Böyle yapsalardı, umutları korkularını silerdi. Şeytan kendilerine musallat olmadığından Rablerine karşı çıkmadılar, birbirlerine düşmediler, kötü davranışlar onları birbirinden ayırmadı, hasetten dolayı birbirinden yüz çevirmediler, şek ve şüphe nedenleri onları bölük pörçük kılmadı, görüş farklılıkları onları dağıtmadı. Onlar iman kullarıdır; asla şek, şüphe, gevşeklik ve yorgunluk kulluk ipini boyunlarından çözemez. İbadet edip durmalarıyla, Allah'a dair bilgileri artar, kalplerinde Rablerinin izzeti daha da büyür. (...) Allah, yeryüzünü döşeyip, işini bitirince Âdem'i yarattıkları arasından seçmişti. Onu insan yaratılışının ilk türü kılarak cennetine yerleştirdi, bol rızkını temin etti. Nehyettiği hususları kendisine işaret edip bildirdi. Acelecilik yapması itaatsizlik anlamı taşıyacak ve makamını tehlikeye sokacaktı. Ama nehyettiklerini O'nun ezeli ilmine uygun olarak yapınca, Âdemi tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi ki nesliyle birlikte yeryüzünü bayındır kılsın ve onunla kullarına hücceti tamamlasın. Âdem'in ruhunu kabzettikten sonra da kullarını Rabbani hüccetlerinden ve kendi marifetiyle kulları arasındaki bağdan mahrum bırakmadı. Seçtiği peygamberlerinin dilinden gönderdiği hüccetleri vesilesiyle birbiri ardınca her dönemde mesajlarını insanlara ulaştırmış ve insanlarla ahidleşmiştir. Peygamberimiz Muhammed (s.a.a) vesilesiyle de hüccet tamam olmuş ve hiçbir mazeret yeri kalmamıştır, günahkârlar hakkında- ki tehdidi sona ermiştir."
(Nehcü'l-Belağa'dan...)
"(Allah'ın öyle kulları var ki) Allah'a ibadetle meşgul olmaları, onları başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymuştur. İmanın hakikatleri kendileriyle Hak marifeti arasında bir bağ kurmuştur. Allah'a yakînleri onları her şeyden kesip koparmış, O'na yöneltmiştir. O'ndakileri isteyişleri, baş- kasındakileri isteyişe engel olmuştur. O'nu tanımanın tadını almışlar, sevgisini kana kana içmişlerdir. Kalplerinin her zerresi O'nu görmedikleri halde korkusuyla doludur. Hep ibadet halinde olmaları, bellerini bükmüştür. Hep O'nu istemeleri, niyazlarını tüketmemiştir. Yüce makamları, huşû ipini boyunlarından çıkarmamıştır, kendilerini beğenip de geçmiş amellerini abartmamışlardır, Allah'ın azameti karşısında huşû içinde olmaları iyiliklerini büyük saymalarına neden olmamıştır, uzun süreli ibadetlerinde gevşekliğe kapılmamışlardır, rağbetleri azalmamış ve bundan dolayı da Allah'tan ümitlerini kesmemişlerdir. O kadar münacatta bulunmalarına rağmen, dillerinin ucu (damakları) kurumaz. Meşgaleler, onlara sahip değildir ki, yakarışları kesintiye uğrasın. Omuz omuza kulluk makamında saf tutmuşlardır. İşin kolayına kaçış, O'nun emirlerine uymada kusura sevk etmemiştir onları. Dalgınlık körlüğü, ciddiyetlerinin kararlılığını aşmamıştır. Şehvetlerinin kurnazlığı, himmetlerine etki etmez. Arş'ın Sahibini ihtiyaç günlerinin zahiresi olarak kabul etmişlerdir. İnsanlar Allah'tan yüz çevirince onlar sadece Allah'a rağbet eder, yönelirler, hiçbir zaman Allah'a ibadetlerine son vermezler, Allah'ın emirlerine itaat şevklerini gevşetmezler, onları Allah'a itaati sevdiren şey kalplerinde duydukları sevgidir. Asla Allah'tan korku ve ümitlerini kesmezler. Korku nedenleri ortadan kalkmamıştır ki ciddiyetlerinde gevşekliğe kapılsınlar. Tamahlar onları gafil avlamamıştır ki dünya telaşını ahiret işlerine tercih etsinler.
Yapmış olduklarını büyük görmezler. Böyle yapsalardı, umutları korkularını silerdi. Şeytan kendilerine musallat olmadığından Rablerine karşı çıkmadılar, birbirlerine düşmediler, kötü davranışlar onları birbirinden ayırmadı, hasetten dolayı birbirinden yüz çevirmediler, şek ve şüphe nedenleri onları bölük pörçük kılmadı, görüş farklılıkları onları dağıtmadı. Onlar iman kullarıdır; asla şek, şüphe, gevşeklik ve yorgunluk kulluk ipini boyunlarından çözemez. İbadet edip durmalarıyla, Allah'a dair bilgileri artar, kalplerinde Rablerinin izzeti daha da büyür. (...) Allah, yeryüzünü döşeyip, işini bitirince Âdem'i yarattıkları arasından seçmişti. Onu insan yaratılışının ilk türü kılarak cennetine yerleştirdi, bol rızkını temin etti. Nehyettiği hususları kendisine işaret edip bildirdi. Acelecilik yapması itaatsizlik anlamı taşıyacak ve makamını tehlikeye sokacaktı. Ama nehyettiklerini O'nun ezeli ilmine uygun olarak yapınca, Âdemi tövbe etmesinden sonra yeryüzüne indirdi ki nesliyle birlikte yeryüzünü bayındır kılsın ve onunla kullarına hücceti tamamlasın. Âdem'in ruhunu kabzettikten sonra da kullarını Rabbani hüccetlerinden ve kendi marifetiyle kulları arasındaki bağdan mahrum bırakmadı. Seçtiği peygamberlerinin dilinden gönderdiği hüccetleri vesilesiyle birbiri ardınca her dönemde mesajlarını insanlara ulaştırmış ve insanlarla ahidleşmiştir. Peygamberimiz Muhammed (s.a.a) vesilesiyle de hüccet tamam olmuş ve hiçbir mazeret yeri kalmamıştır, günahkârlar hakkında- ki tehdidi sona ermiştir."
(Nehcü'l-Belağa'dan...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.