Sağanak yağmura ve çamura rağmen onbinlerce Bursalı "Kuşatma Altında Türkiye" mitingine akın etti
*Gökdere çağladıBağımsız Türkiye Partisi'nin Bursa Gökdere Meydanı'nda düzenlediği "Kuşatma Altında Türkiye" mitingi yoğun yağmur altında gerçekleşti. Yağmur çamura aldırmayan onbinlerce Bursalı Kuva-yı Milliye hareketinin bu mitinginde BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ı yalnız bırakmadı. Miting boyunca hiç dinmeyen yağmurun altında saatlerce bekleyen Bursalılar, BTP lideri Baş'ın konuşmasını sık sık "işte lider işte Başbakan" ve "Bağımsız Türkiye" sloganlarıyla kestiler. Miting konuşmasında içinde bulunduğumuz yılı egemenlik yılı ilan eden iktidarın milletin egemenliğini Brüksel'e devretme tenakuzuna dikkat çeken BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Atatürk'ün "Bütün cihan halkı bilmelidir ki Türk halkı hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez" sözlerini hatırlatarak egemenliğimizin Brüksel'e asla devredilemeyeceğini söyledi.
"Kuşatılan Türkiye" uyarısını, konferanslardan, panellerden, kapalı salon toplantılarından meydan mitinglerine taşıyan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), Ankara Tandoğan ve Trabzon Atatürk alanından sonra bu uyarısına Bursa Gökdere meydanı ile devam etti. Ellerine ayyıldızlı Türk ve 16 yıldızın ortasında hilalli BTP bayraklarını alan onbinlerce Bursalı Gökdere meydanına koşarak hem tarihî bir güne imza attı, hem de içten ve dıştan her türlü kuşatılmaya karşı vatanın, milletin, devletin sahipsiz olmadığını gösterdi; tam bağımsızlık ve egemenliğinden asla vazgeçmeyeceğini tüm dünyaya bir kez daha duyurdu. Millete sahip çıkmak şövenistlik mi oldu? Gökdere meydanını tıka basa dolduran Bağımsız Türkiye sevdalılarına hitaben bir konuşma yapan BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, her türlü kuşatmaya, yok etme girişimlerine rağmen Türk milletinin, vatan kıldığı bu topraklar üzerinde kıyamete kadar yaşamasını hiç kimsenin kesintiye uğratamayacağını ifade etti. Ankara Tandoğan, Trabzon Atatürk meydanları gibi Bursa Gökdere meydanında ortaya çıkan muhteşem tablonun bunun göstergesi olduğunu söyleyen BTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş, dikkat çekici açıklamalar ve tahlillerde bulundu. Türk milletini yediden yetmişe bir ve beraber olarak ayakta tutan olmazsa olmaz değerlerimiz bulunduğuna, bu değerlerin ise maalesef günümüzde tartışma konusu haline getirildiğine, devre dışı bırakılmak istendiğine, bir yandan millete ait bu değerler küçümsenirken diğer yandan milleti ortadan kaldırmaya matuf her şeye "demokrasi" bahanesiyle yol açıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, şunları kaydetti: "Bu değerlere sahip çıkanlar, sahip çıkmasının gerekçesini millete anlatanlar, milliyetçi-şövenisttir denilerek devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Yapılmak istenen milli hassasiyeti devreden çıkarmak, bir hiç mesabesinde göstermektir. Dikkat ediniz, bugün, 'Kıbrıs bizimdir, bizim kalacaktır' demek milliyetçilik, şövenistlik olarak ifade edilirken, 'Canım Kıbrıs'ı versek ne çıkar. Bu zaten demokrasinin gereğidir' deniliyor. 'Ege, Rum'a peşkeş çekilemez' demek şövenistlik sayılırken Kıta sahanlığını daraltmayı konuşmak demokrasinin gerekçesi olarak ifade edilmeye çalışılıyor. 'Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzün teminatıdır' demek şövenisitlik kabul edilirken emniyet raporlarına göre 36 bin kilise evinin açılmasına izin vermek demokrasinin gereği olarak anlatılıyor. 'Ülkenin kalkınması için milli bir ekonomi modeli şarttır' demek şövenizm olarak telakki edilirken hazineyi borç batağına sürüklemek demokratik bir gerekçe olarak ifade ediliyor. Ve yine 'ülkenin kalkınması için IMF'siz bir ekonomi modeli şarttır' demek şövenistlik olarak ifade edilirken milleti vergiler ve zamlarla aç, susuz bırakır hale getirmek demokratik bir görev olarak kabul ediliyor. 'Terörist başı Apo'nun yeniden yargılanmasına karşı çıkmak' şövenistlik sayılır iken bu hakkı ona tanımaktan bahsetmek demokratik bir görev şeklinde ifade ediliyor. Ermeni soykırımını 'bu bir iftiradır, bu şekilde bunu kabul etmek yanlıştır' demek şövenizm olarak kabul edilirken, 'soykırımı kabul ederseniz insani kimliğinizi ortaya koyarsınız' demek demokratik bir gelişme olarak kabul ediliyor. 'Ermeniler Azerbaycan toprağını işgal etmiştir' demek şövenizm kabul edilirken 'Azerbaycan toprakları da Ermenilerin vatanıdır' demek demokrasi olarak ifade ediliyor. 'İstanbul Suriçinde ekümenik bir din devleti kurulursa bu bizi mutlak surette böler' demek şövenizm olarak ifade edilirken Suriçinde bir din devletinin kurulabileceğini savunmak demokratik bir gerekçe olarak ifade ediliyor. 'Kerkük, Musul bizimdir. Misak-ı Milli hudutlarımızın içindedir' demek şövenizm olarak telakki edilirken Türkmenleri kendi kaderlerine bırakıp ve onları heder etmeye demokratik bir gelişme olarak bakılıyor. 'Güneydoğu giderse ülke bölünür' demek şövenizm olarak ifade edilirken 'Kürt halkına referandum kapısı açılsın ve yapılsın' demek demokrasi olarak ifade ediliyor. 'Madenlerimiz Türk milletinin malıdır. Bu madenleri ancak milletimiz işletebilir. Millete ait bu değerler mutlak olarak bizim elimizde kalacaktır' sözünü ifade etmek şövenizm oluyor, madenlerimizi yağma Hasan'ın böreği haline getirmek demokrasi olarak lanse ediliyor." Müttefiklik değil esaretin şartlarıBöyle bir tasnifi Türk milletinin ve onun bireylerinin değil AB ve ABD ve onların işbirlikçilerinin yaptığına dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, değerlerin, kavramların içinin boşaltılarak çarpıtılıp Türk milletinin altının oyulmasına vasıta hale getirilmesinin bununla sınırlı olmadığını söyleyerek, Türkiye'nin nasıl bir kuşatılma ile karşı karşıya bulunduğunu şöyle gözler önüne serdi: "Milletimizin değerlerini ve menfaatine olan her şeyi savunmayı şövenistlik sayan; değerlerine aykırı, istiklal ve istikbalini tehlikeye sokan, haritadan silinmesine yol açacak her gelişmeye çanak tutmayı demokrasinin gereği gibi dayatanlar tabiî bununla yetinmiyorlar. Mesela müttefik olmanın gerekçeleri olarak önümüze öyle şartlar koyuyorlar ki hayret edersiniz. Onlarla müttefik olmak için bakınız neler yapacaksınız: Başına çuval geçirilse dahi susacaksın. Sevr'i yürürlüğe koyacaksın. Ilımlı İslam ile, Protestan Hıristiyan olacaksın. Her şeyini satacaksın özelleştireceksin. Misyonerlere kucağını açacaksın. Madenlerini devredeceksin. IMF'nin sözünden çıkmayacaksın. Sözde Ermeni soykırımını tanıyacaksın. Güney Kıbrıs'ı tanıyacaksın. KKTC'yi yok sayacak, Kuzey Kıbrıs'tan çıkacaksın. Tarımla uğraşmayacaksın, üretmeyeceksin. Onların ürettiklerini, sana sattıklarını tüketeceksin. Onların filmlerini seyredeceksin. İşte bunlar müttefik ve dost(!) olabilmemiz için ABD'nin koyduğu şartlar cümlesindendir." Görmezden gelinen gerçek"Yaşadığımız coğrafya dünyanın en stratejik bölgesi olup dünyanın merkezi ve kalbidir. Bu topraklarda binlerce yıl geçmişimiz var. İşte bu tür tasniflerle, müttefiklik şartlarıyla bizi bu topraklardan çıkarmak istiyorlar. AB üzerinden üretilen yalanlarla ülkemizi bölmek istiyorlar. Geçen asrın son çeyreğinde Van, Bitlis ve Rize konsolosu olarak görev yapan Rus general Maimisky, Van ve Bitlis adlı kitabında bakın ne söylüyor: 'Avrupa'nın bunca yıldan beri yükselttiği ıslahat yaygarası Türkiye'nin tedrici olarak parçalanma maksadını taşımaktadır. Islahat, ne kadar radikal olursa Türkiye arazisinin bir parçası Avrupalıların eline geçmesi o kadar kolay olacaktır." Bir Rus generalin gördüğü bu gerçeği maalesef bugünkü hükümetimiz görmezlikten geliyor. 1856 yılında yapılan Paris Konferansında, bize, 'toprak bütünlüğünüzü garanti ediyoruz. Artık siz de Avrupalı oldunuz' diyen Avrupa, Osmanlıyı nasıl yok etti? Sevr'i önümüze nasıl koydu? Bunlar unutulabilir mi? Biz bu emperyalist güçlere karşı ölüm-kalım savaşı vermedik mi? Şimdi nasıl oluyor da, hakimiyetimizi Brüksel'e devredebiliyoruz? Ölüm-kalım savaşı verdiğimiz bu dünyaya, onun Brüksel'ine nasıl olur da hakimiyetimizi devredebiliriz? Bunu kabul etmek mümkün müdür? Bunun hesabını hem Allah soracak, hem de sandık başında sizler soracaksınız. Var mısınız?"Egemenlik Brüksel'e devredilemezHem içinde bulunduğumuz yılı egemenlik yılı ilan eden hem de milletin egemenliğini Brüksel'e devretme tenakuzuna dikkat çeken Prof. Dr. Haydar Baş, bu tür bir cinayetin altına imza atmakta olan iktidara Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dilinden, hakimiyetin özellikle Türk milleti için ne anlam ifade ettiğini şöyle hatırlattı: "Gazi Mustafa Kemal, İzmir İktisat Kongresinde, hakimiyeti Brüksel'e teslim eden bugünkü siyasilere bakın nasıl sesleniyor: 'Bütün cihan halkı bilmelidir ki Türk halkı hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyyet demektir. Milletin bu evsaf-ı medeniyye ve insaniyyesinin terkini talep etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir.' Gazi Mustafa Kemal'in bu sözlerine rağmen, sayın Başbakan, Türkiye'yi Batıya teslim etmiştir. Bunun için de AB süreci içinde ödüller alıyor. Türkiye'yi nasıl bu noktaya getirdi diye Newsweek dergisi memnuniyet ve hayretini gizleyemiyor. Bütün bunlar sağduyu sahibi her vatandaşımızı endişeye ve dehşete düşürmesi gereken olaylardır." "Eğer biraz tarih şuurumuz varsa yapılan bu olaylar, ortaya çıkan bu manzaralar bize, hele Avrupalı, Amerikalı bizden memnun olmuşsa mutlaka milletin aleyhinde bir şeyler döndüğünü gösteriyor" diyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, iktidarın 2,5 yıllık icraatı döneminde, dış siyasetin ABD güdümüne, iç siyasetin AB tekeline, ekonominin IMF'nin tahakkümüne bırakıldığını, istihbarat ve güvenliğin de İsrail'e ihale edildiğini, özetle Türkiye tam bir kuşatma altına alındığını sözlerine ekledi. n
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.