Suudilerin Osmanlı yadigârı tarihi Ecyad Kalesini yerle bir etmeleri kamuoyunda farklı yorumlamalara sebep oldu. "Başka bir yerde tekrar yapılmak üzere" gönül rahatlığıyla yıkılan tarihî kalenin yerine Bin Ladin grubu tarafından büyük otel inşa edilecek.
Öte yandan İngiliz casusu Lawrence'nin Cidde'de kaldığı evin restore edildiği hatta kapısına "Bu ev, Osmanlı'ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Suudilere yardımcı olan İngiliz asıllı T. Edward Lawrence tarafından karargâh olarak kullanılmıştır" yazılı bir plaket asıldığı basına yansıyan haberler arasında.
Tarihî hakikatlere uygun şekliyle ifade etmek gerekirse Suudileri Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngiliz casusu Lawrence tarafından karargâh olarak kullanılan bu evin restorasyon çalışmaları hangi mantıkla izah edilebilir? Ecyad Kalesi ve buna benzer pek çok Osmanlı eseri bilinçli olarak tahrip edilirken, Lawrence'nin evinin ihya edilmesi manidardır.
Edward Lawrence denilen şahıs, yıllarca Hicaz bölgesinde İngiltere hesabına çalışarak, bu toprakların Osmanlı'nın elinden çıkmasını sağlayan Osmanlı'yı arkadan hançerleyen kimsedir.
Ancak Osmanlılar böyle bir ihaneti asla hak etmemiştir. Çünkü;
"Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere başta olmak üzere bütün Hicaz Bölgesi, Osmanlılar zamanında iktisadi ve sosyal yönden son derece gelişti, mimari açıdan güzelleşti. Osmanlı asker ve yetkilileri Medine halkına son derece itibarlı davranırlardı. Medineliler vergi ödemez, askere alınmazlardı.
Osmanlı buralara hakim olduktan sonra kimsenin elindeki mülke dokunmadı. Allah Resulü'ne saygısızlık olur düşüncesiyle, inşa edilen hiç bir bina Kubbetü-l Hadra'dan yüksek tutulmadı. Osmanlılar Allah Resulü'ne saygı ve hürmette o dereceye varmışlardı ki, Peygamber rahatsız olmasın diye bir kilometrelik mesafeden tren raylarının altına keçe döşemişlerdi. Mescid-î Nebi inşa edilirken kırılan taşlar kırıldıkları yerde şekillendirilir, yeşil ipekler içinde salat-ü selamlarla getirilip duvardaki yerlerine konurdu. 'Peygamber soyuna yük taşımak yaraşmaz' diyen Osmanlı askerleri Medine halkının ununu, şekerini, yağını evlerine kadar taşırdı" (Prof. Dr. Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, sy. 149-150).
Mukaddes değerlere hürmetin bundan daha eşsiz bir örneğini görmek mümkün müdür? Ne hazindir ki bugün, Osmanlı izleri planlı ve bilinçli bir şekilde yok edilmektedir. Bu uygulama aslında topyekün bir tarihi yok etme gayreti olduğu kadar, mukaddes topraklara medeniyet, hürmet ve adalet taşıyan ecdadımıza gösterilen "büyük bir vefasızlık" örneğidir.
Akla gelen diğer bir soru da "kültürel varlıkların korunması" konusunda faaliyet gösteren kurumların bu meselede alacakları tavırdır. Bakalım; ülkemizin sınırları dahilinde bulunan antik kent Zeugma'nın korunması için kılı kırk yaran, Taliban tarafından yok edilen Buda Heykelleri yüzünden ortalığı ayağa kaldıran uluslararası kuruluşlar, Suudilerin uyguladığı "planlı kültür tahribatı"na karşı seslerini ne kadar yükseltecekler?
Bu noktada yetkililerimizin de hadiselerin üzerine titizlikle eğilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Konu uluslararası platformda etraflı olarak gündeme getirilmelidir. Zira böyle devam ederse Hicaz Demiryolundan arda kalanlar bakımsızlıktan ayakta zor duran tarihî tren garı ve ecdad yadigârı bütün eserler Ecyad Kalesinin akıbetine maruz kalabilir.
Zeynep MENGÜTÜR
Öte yandan İngiliz casusu Lawrence'nin Cidde'de kaldığı evin restore edildiği hatta kapısına "Bu ev, Osmanlı'ya karşı bağımsızlık mücadelesi veren Suudilere yardımcı olan İngiliz asıllı T. Edward Lawrence tarafından karargâh olarak kullanılmıştır" yazılı bir plaket asıldığı basına yansıyan haberler arasında.
Tarihî hakikatlere uygun şekliyle ifade etmek gerekirse Suudileri Osmanlı'ya karşı kışkırtan İngiliz casusu Lawrence tarafından karargâh olarak kullanılan bu evin restorasyon çalışmaları hangi mantıkla izah edilebilir? Ecyad Kalesi ve buna benzer pek çok Osmanlı eseri bilinçli olarak tahrip edilirken, Lawrence'nin evinin ihya edilmesi manidardır.
Edward Lawrence denilen şahıs, yıllarca Hicaz bölgesinde İngiltere hesabına çalışarak, bu toprakların Osmanlı'nın elinden çıkmasını sağlayan Osmanlı'yı arkadan hançerleyen kimsedir.
Ancak Osmanlılar böyle bir ihaneti asla hak etmemiştir. Çünkü;
"Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere başta olmak üzere bütün Hicaz Bölgesi, Osmanlılar zamanında iktisadi ve sosyal yönden son derece gelişti, mimari açıdan güzelleşti. Osmanlı asker ve yetkilileri Medine halkına son derece itibarlı davranırlardı. Medineliler vergi ödemez, askere alınmazlardı.
Osmanlı buralara hakim olduktan sonra kimsenin elindeki mülke dokunmadı. Allah Resulü'ne saygısızlık olur düşüncesiyle, inşa edilen hiç bir bina Kubbetü-l Hadra'dan yüksek tutulmadı. Osmanlılar Allah Resulü'ne saygı ve hürmette o dereceye varmışlardı ki, Peygamber rahatsız olmasın diye bir kilometrelik mesafeden tren raylarının altına keçe döşemişlerdi. Mescid-î Nebi inşa edilirken kırılan taşlar kırıldıkları yerde şekillendirilir, yeşil ipekler içinde salat-ü selamlarla getirilip duvardaki yerlerine konurdu. 'Peygamber soyuna yük taşımak yaraşmaz' diyen Osmanlı askerleri Medine halkının ununu, şekerini, yağını evlerine kadar taşırdı" (Prof. Dr. Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, sy. 149-150).
Mukaddes değerlere hürmetin bundan daha eşsiz bir örneğini görmek mümkün müdür? Ne hazindir ki bugün, Osmanlı izleri planlı ve bilinçli bir şekilde yok edilmektedir. Bu uygulama aslında topyekün bir tarihi yok etme gayreti olduğu kadar, mukaddes topraklara medeniyet, hürmet ve adalet taşıyan ecdadımıza gösterilen "büyük bir vefasızlık" örneğidir.
Akla gelen diğer bir soru da "kültürel varlıkların korunması" konusunda faaliyet gösteren kurumların bu meselede alacakları tavırdır. Bakalım; ülkemizin sınırları dahilinde bulunan antik kent Zeugma'nın korunması için kılı kırk yaran, Taliban tarafından yok edilen Buda Heykelleri yüzünden ortalığı ayağa kaldıran uluslararası kuruluşlar, Suudilerin uyguladığı "planlı kültür tahribatı"na karşı seslerini ne kadar yükseltecekler?
Bu noktada yetkililerimizin de hadiselerin üzerine titizlikle eğilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Konu uluslararası platformda etraflı olarak gündeme getirilmelidir. Zira böyle devam ederse Hicaz Demiryolundan arda kalanlar bakımsızlıktan ayakta zor duran tarihî tren garı ve ecdad yadigârı bütün eserler Ecyad Kalesinin akıbetine maruz kalabilir.
Zeynep MENGÜTÜR
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.