Milyonlarca hacı adayı ile beraber Mekke’deyiz. Mekke, Arafat Günü yaklaştıkça daha da kalabalıklaşıyor.
Hac ziyaretleri, Resul-i Ekrem’in yaşadığı, ashabının ayak bastığı ve bir kısmının halen yattığı mukaddes beldelerde geçmektedir.
Bu manada, Hac farizalarının yanında Uhud, Hendek, Sevr, Hira – Nur, Kuba ve Cennet’ül Baki bize Resulullah’ın yaşadığı yerleri görme imkânı vermektedir.
Türk Hava Yolları’nın tarifeli uçağında dağıtılan ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanmış “hac özel dergisi” bu kutsal mekânları tanıttığı gibi, hac farizalarının fazileti konusunda da hüccacı bilgilendirmekte.
Dergide yer alan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Mehmet Görmez’in yazısı bu derginin mecmuu şeklinde.
Sayın Görmez, Hac nasıl bir ibadettir sorusunu şöyle yanıtlamış:
“… Allah’ın beytini ziyaret beytin rabbine manen vasıl olmak, Allah Resulünün doğup büyüdüğü, tevhid mücadelesi verdiği kutsal topraklarda İslam’ın canlı tarihini yaşamaktır.
…Hac, kulun Allah’a verdiği en büyük sözdür. Allah’la yapılan bir ahitleşme, Allah’la varılan en büyük misaktır.”
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği eğitim çalışmaları ve seminerler neticesinde Türk hüccac artık sadece hac faraziyesinin kurallarını değil, Hac’cın faziletine de vakıf.
Bu noktada sayın bakan görmezi tebrik ediyoruz.
Kabe’nin yanında, dilleri, renkleri, ırkları birbirinden farklı milyonlarca hüccac ile beraberiz. Bu muhteşem görüntü, Müslümanların her yıl gerçekleşen kongresi misali…
Ve bütün ibadetlerin özü olan zikir, hâkim olan unsur. Dilleri farklı hüccac, aynı manayı yaşayarak toplu halde “lebbeyk allahümme lebbeyk” sesleri ile dönerek zikrederler.
Malumunuz, ibadetler Cenab-ı Hakk’a (cc) vuslatla neticelenecek arayışımızda vasıta ve vesilelerdir. Hac ibadeti de İslam’ın beş temel şartından biri olarak, sayısız sır ve hikmetleri ihtiva eden mali ve bedeni bir ibadettir.
Alemde her şeyin mükemmel bir ahenk ile akışının küçük numunesi olan tavaf, insanın da bu fıtri akışa tabi olarak Cenab-ı Hakk’a vuslatla neticelenecek arayışını ifade etmektedir.
Hüccacın ilahi bir cazibe ile Kabe’nin etrafında dönmeleri, Allah’ın yeryüzündeki sağ eli olarak vasfedilen Hacer-i Esved’i selamlamaları, ona yüz sürüp öpmek istemeleri, taştan bir mekana teveccüh etmekten ziyade, o mekanda vuku bulan ilahi tecellilere mazhar olmak içindir.
Bu mananın tahakkuku için Allah’ın emri ile bir seyr-ü suluk işareti olarak Kabe inşa edilmiştir.
Tevhidi bilen, Allah’a mülaki olmayı seven, hidayet için gerçek rehberlere tabi olmanın önemini kavrayan mağfiret erbabı için Hac ibadetinde sayısız hikmetler vardır.
Hz. Aişe (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Resulü (sav), buyurdu ki: Beyt’i tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y etmek ve şeytanı taşlamak ancak Allah’ın şanını yüceltmek ve adını anmak için meşru kılınmıştır.” (Ebu Davud, no:1888)
Tamamı zikir olan Hac ibadetinde yer alan hikmetlerinden bazılarına işaret edersek: İhrama girmek ve bembeyaz ihrama bürünmek, ölümü hayal etmenin de ötesinde yaşamak manasındadır.
İnsan bir yandan ölüm muhakemesi yaparken diğer yandan Hac’da olduğunu ve geri dönebileceğini anlar. Artık Hac’dan sonra bir daha günahlara dönmeyeceğine kendi kendine söz verir. Yani ihram bir nevi ölümden dönme olayıdır.
Vakfe, Zilhecce’nin 9. günü öğleden sonra Arafat’ta yapılır. Arafat’ta Cebel-i Rahme denilen yerde kıbleye yönelerek yapılan duanın efdaliyetinden şüphe yoktur.
Şeytan taşlamak, riya, haset, kibir, gurur, iftira, dedikodu, fitne vs. şeytanın malıdır. Müminler şeytanı taşlarken, o sıfatları temsili olarak “bismillahi allahu ekber” diyerek sahibine atıyorlar. Taşlamayı yapan insan bu kötü hallerden kurtulmuş oluyor.
Kurban, Hac’cın menasiklerindendir.
Tavaf, Kabe’nin etrafındaki dönüş, geliş O’ndandır, gidiş O’nadır, gerçeğinin ifadesidir.
Sa’y etmek, fıtratlarda saklı olan arayışın ifadesidir. Her insanın aradığı rabbidir.
Hac ve cihad; Hac, cihad ruhunu, bilhassa mücadele ruhunu kuvvetlendirir.
Hac vazifeleri esnasında çeşitli sıkıntı ve meşakkatler bu ibadeti mücahede haline sokmuştur. Bu anlattığımız kısmının ötesinde Hac, ihlâs, niyet temizliği ve Cenab-ı Hakk’ın lütfüyle anlaşılabilir.
Ne mutlu Hakk’a çağrının müşahhas ve azametli göstergesi olan Hac’cı gereği gibi anlayıp idrak edenlere…
Hac ziyaretleri, Resul-i Ekrem’in yaşadığı, ashabının ayak bastığı ve bir kısmının halen yattığı mukaddes beldelerde geçmektedir.
Bu manada, Hac farizalarının yanında Uhud, Hendek, Sevr, Hira – Nur, Kuba ve Cennet’ül Baki bize Resulullah’ın yaşadığı yerleri görme imkânı vermektedir.
Türk Hava Yolları’nın tarifeli uçağında dağıtılan ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanmış “hac özel dergisi” bu kutsal mekânları tanıttığı gibi, hac farizalarının fazileti konusunda da hüccacı bilgilendirmekte.
Dergide yer alan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sayın Mehmet Görmez’in yazısı bu derginin mecmuu şeklinde.
Sayın Görmez, Hac nasıl bir ibadettir sorusunu şöyle yanıtlamış:
“… Allah’ın beytini ziyaret beytin rabbine manen vasıl olmak, Allah Resulünün doğup büyüdüğü, tevhid mücadelesi verdiği kutsal topraklarda İslam’ın canlı tarihini yaşamaktır.
…Hac, kulun Allah’a verdiği en büyük sözdür. Allah’la yapılan bir ahitleşme, Allah’la varılan en büyük misaktır.”
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın verdiği eğitim çalışmaları ve seminerler neticesinde Türk hüccac artık sadece hac faraziyesinin kurallarını değil, Hac’cın faziletine de vakıf.
Bu noktada sayın bakan görmezi tebrik ediyoruz.
Kabe’nin yanında, dilleri, renkleri, ırkları birbirinden farklı milyonlarca hüccac ile beraberiz. Bu muhteşem görüntü, Müslümanların her yıl gerçekleşen kongresi misali…
Ve bütün ibadetlerin özü olan zikir, hâkim olan unsur. Dilleri farklı hüccac, aynı manayı yaşayarak toplu halde “lebbeyk allahümme lebbeyk” sesleri ile dönerek zikrederler.
Malumunuz, ibadetler Cenab-ı Hakk’a (cc) vuslatla neticelenecek arayışımızda vasıta ve vesilelerdir. Hac ibadeti de İslam’ın beş temel şartından biri olarak, sayısız sır ve hikmetleri ihtiva eden mali ve bedeni bir ibadettir.
Alemde her şeyin mükemmel bir ahenk ile akışının küçük numunesi olan tavaf, insanın da bu fıtri akışa tabi olarak Cenab-ı Hakk’a vuslatla neticelenecek arayışını ifade etmektedir.
Hüccacın ilahi bir cazibe ile Kabe’nin etrafında dönmeleri, Allah’ın yeryüzündeki sağ eli olarak vasfedilen Hacer-i Esved’i selamlamaları, ona yüz sürüp öpmek istemeleri, taştan bir mekana teveccüh etmekten ziyade, o mekanda vuku bulan ilahi tecellilere mazhar olmak içindir.
Bu mananın tahakkuku için Allah’ın emri ile bir seyr-ü suluk işareti olarak Kabe inşa edilmiştir.
Tevhidi bilen, Allah’a mülaki olmayı seven, hidayet için gerçek rehberlere tabi olmanın önemini kavrayan mağfiret erbabı için Hac ibadetinde sayısız hikmetler vardır.
Hz. Aişe (ra) şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Resulü (sav), buyurdu ki: Beyt’i tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa’y etmek ve şeytanı taşlamak ancak Allah’ın şanını yüceltmek ve adını anmak için meşru kılınmıştır.” (Ebu Davud, no:1888)
Tamamı zikir olan Hac ibadetinde yer alan hikmetlerinden bazılarına işaret edersek: İhrama girmek ve bembeyaz ihrama bürünmek, ölümü hayal etmenin de ötesinde yaşamak manasındadır.
İnsan bir yandan ölüm muhakemesi yaparken diğer yandan Hac’da olduğunu ve geri dönebileceğini anlar. Artık Hac’dan sonra bir daha günahlara dönmeyeceğine kendi kendine söz verir. Yani ihram bir nevi ölümden dönme olayıdır.
Vakfe, Zilhecce’nin 9. günü öğleden sonra Arafat’ta yapılır. Arafat’ta Cebel-i Rahme denilen yerde kıbleye yönelerek yapılan duanın efdaliyetinden şüphe yoktur.
Şeytan taşlamak, riya, haset, kibir, gurur, iftira, dedikodu, fitne vs. şeytanın malıdır. Müminler şeytanı taşlarken, o sıfatları temsili olarak “bismillahi allahu ekber” diyerek sahibine atıyorlar. Taşlamayı yapan insan bu kötü hallerden kurtulmuş oluyor.
Kurban, Hac’cın menasiklerindendir.
Tavaf, Kabe’nin etrafındaki dönüş, geliş O’ndandır, gidiş O’nadır, gerçeğinin ifadesidir.
Sa’y etmek, fıtratlarda saklı olan arayışın ifadesidir. Her insanın aradığı rabbidir.
Hac ve cihad; Hac, cihad ruhunu, bilhassa mücadele ruhunu kuvvetlendirir.
Hac vazifeleri esnasında çeşitli sıkıntı ve meşakkatler bu ibadeti mücahede haline sokmuştur. Bu anlattığımız kısmının ötesinde Hac, ihlâs, niyet temizliği ve Cenab-ı Hakk’ın lütfüyle anlaşılabilir.
Ne mutlu Hakk’a çağrının müşahhas ve azametli göstergesi olan Hac’cı gereği gibi anlayıp idrak edenlere…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Ehl-i Beyt'in namaza verdiği önem / 19.04.2025
- Yazık, çok yazık / 18.04.2025
- Yeni demokrasi anlayışı ve gençler / 17.04.2025
- Ne için 'değerli yalnızlık'? / 16.04.2025
- BOP'un bahanesi demokrasi / 15.04.2025
- İmam Muhammed Mehdi (a.s.) / 14.04.2025
- İmam Hasan El-Askeri (a.s.) / 13.04.2025
- İmam Hadi (a.s.) / 12.04.2025
- İmam Muhammed Takî (a.s) / 11.04.2025
- İmam Rıza (a.s.) / 10.04.2025
- Yazık, çok yazık / 18.04.2025
- Yeni demokrasi anlayışı ve gençler / 17.04.2025
- Ne için 'değerli yalnızlık'? / 16.04.2025
- BOP'un bahanesi demokrasi / 15.04.2025
- İmam Muhammed Mehdi (a.s.) / 14.04.2025
- İmam Hasan El-Askeri (a.s.) / 13.04.2025
- İmam Hadi (a.s.) / 12.04.2025
- İmam Muhammed Takî (a.s) / 11.04.2025
- İmam Rıza (a.s.) / 10.04.2025