Geçen ay İngiltere, köle ticaretinin men edilişinin 200'üncü yılını idrak etti. Eskiden kolonilerini ve bakir ülkeleri sömürerek büyük devlet olanlar, şimdi bu işi fazla belli etmeden ve ekonomik sömürü yoluyla yapıyorlar.
Hatta, sömürü, artık devletler tarafından değil, çokuluslu şirketler tarafından yapılıyor. Gelişmiş devletlerin en önemli işlevi ise kendi ülkelerine vergi ödeyen çokuluslu şirketlerin çıkarını korumak. Uluslararası kuruluşlar, Avrupa Birliği gibi ekonomik oluşumlar da bu iş için kullanılıyor. Gelişmekte olan ülkelerin tüm kuralları, gelişmiş ülkelerinkilere benzeştirilerek bu ülkelerde yatırım iklimi yaratılmaya çalışılıyor.18'inci yüzyılın ortalarında, hâlâ Avrupa'yı zenginleştirmek amacıyla, 85.000'den fazla Afrikalı köle, şeker ve tütün tarlalarında çalıştırılıyordu. Afrika'da bugün Gana'nın bulunduğu bölge, esir ticaretinin merkeziydi. İsveç, Danimarka, Fransa, Hollanda, Portekiz ve Britanya köle ticaretinin önemli bölümünü bu bölgeden yaparlardı. Köle ticaretiyle uğraşan tacirler, gemilerini mal ve içkiyle doldurup bu bölgede kölelerle değiştirirler, aldıkları köleleri Amerika, Avrupa ve diğer kolonilerde satarlardı. Örneğin, o yıllarda Fransa'nın varlığının 2/3ü, St. Dominik kolonisinden geliyordu. İngiltere, köle ticaretinde başı çekiyordu. Batı'nın sermaye birikimi bu yolla sağlandı. Fetva bile alınmıştı19'uncu yüzyılın sonuna kadar, 20 milyondan fazla Afrikalı, köle ticaretiyle Amerika ve Avrupa'ya getirilip ölünceye kadar çalıştırıldılar. Bir ırkın yok edilmesi girişimi olarak nitelemedikleri için, Avrupalılar köle ticaretini "soykırım" saymadılar. Aslında yapılan, köleleri bir kez değil, birkaç kez ve işkenceyle öldürmek demekti. Yapılan, "soykırım"dan da öte bir şeydi. Köle çiftliklerinde, çocuklar da çalıştırıldı. Kölelerden bazıları birbirini öldürdü; bazıları salgın hastalıklardan, açlıktan veya kırbaçlanmaktan öldüler.İngiliz Economist dergisinin yazdığına göre, köleliğin kaldırılışının temel nedeni, köle isyanlarının yayılma eğilimi ve giderek Britanya'nın kolonilerini kaybetme korkusuydu. Yani, köleliğin kaldırılışı, acıma duygularının gelişmesi veya insan hakları koruyuculuğu nedeniyle yapılmadı. Köle ticaretini 1860'da ve en son yasaklayan ülke, Portekiz oldu. Şimdilerde ise, Batı bize insan haklarını öğretmeye çalışıyor. Oysa, Osmanlı, yüzyıllar boyunca insan hakları bakımından Batı'dan çok öndeydi. Avrupalılar, zamanında köle ticareti ne kılıf uydurmak için, din adamlarından "siyah derililer, insan değil, bir tür maymundur" diyen bir fetva bile almışlardı. İslamda böyle bir saçmalık hiçbir zaman olmadı. Hâlâ, Batılılar siyah ırkı "colored (renkli)" diye çağırırken, biz zenci diyoruz. Osmanlıdan beri bu böyle. Batılılar, siyah rengi her fırsatta aşağılık ve kötü göstermediler mi?İşte, bu kompleksten Batı bir türlü kurtulamıyor. Bizim Avrupa Birliği'nde sevilmememizin temel nedenini de burada aramak gerekli. Beğenmedikleri Türkler, onlardan çok daha medeni.Yaman Törüner
Hatta, sömürü, artık devletler tarafından değil, çokuluslu şirketler tarafından yapılıyor. Gelişmiş devletlerin en önemli işlevi ise kendi ülkelerine vergi ödeyen çokuluslu şirketlerin çıkarını korumak. Uluslararası kuruluşlar, Avrupa Birliği gibi ekonomik oluşumlar da bu iş için kullanılıyor. Gelişmekte olan ülkelerin tüm kuralları, gelişmiş ülkelerinkilere benzeştirilerek bu ülkelerde yatırım iklimi yaratılmaya çalışılıyor.18'inci yüzyılın ortalarında, hâlâ Avrupa'yı zenginleştirmek amacıyla, 85.000'den fazla Afrikalı köle, şeker ve tütün tarlalarında çalıştırılıyordu. Afrika'da bugün Gana'nın bulunduğu bölge, esir ticaretinin merkeziydi. İsveç, Danimarka, Fransa, Hollanda, Portekiz ve Britanya köle ticaretinin önemli bölümünü bu bölgeden yaparlardı. Köle ticaretiyle uğraşan tacirler, gemilerini mal ve içkiyle doldurup bu bölgede kölelerle değiştirirler, aldıkları köleleri Amerika, Avrupa ve diğer kolonilerde satarlardı. Örneğin, o yıllarda Fransa'nın varlığının 2/3ü, St. Dominik kolonisinden geliyordu. İngiltere, köle ticaretinde başı çekiyordu. Batı'nın sermaye birikimi bu yolla sağlandı. Fetva bile alınmıştı19'uncu yüzyılın sonuna kadar, 20 milyondan fazla Afrikalı, köle ticaretiyle Amerika ve Avrupa'ya getirilip ölünceye kadar çalıştırıldılar. Bir ırkın yok edilmesi girişimi olarak nitelemedikleri için, Avrupalılar köle ticaretini "soykırım" saymadılar. Aslında yapılan, köleleri bir kez değil, birkaç kez ve işkenceyle öldürmek demekti. Yapılan, "soykırım"dan da öte bir şeydi. Köle çiftliklerinde, çocuklar da çalıştırıldı. Kölelerden bazıları birbirini öldürdü; bazıları salgın hastalıklardan, açlıktan veya kırbaçlanmaktan öldüler.İngiliz Economist dergisinin yazdığına göre, köleliğin kaldırılışının temel nedeni, köle isyanlarının yayılma eğilimi ve giderek Britanya'nın kolonilerini kaybetme korkusuydu. Yani, köleliğin kaldırılışı, acıma duygularının gelişmesi veya insan hakları koruyuculuğu nedeniyle yapılmadı. Köle ticaretini 1860'da ve en son yasaklayan ülke, Portekiz oldu. Şimdilerde ise, Batı bize insan haklarını öğretmeye çalışıyor. Oysa, Osmanlı, yüzyıllar boyunca insan hakları bakımından Batı'dan çok öndeydi. Avrupalılar, zamanında köle ticareti ne kılıf uydurmak için, din adamlarından "siyah derililer, insan değil, bir tür maymundur" diyen bir fetva bile almışlardı. İslamda böyle bir saçmalık hiçbir zaman olmadı. Hâlâ, Batılılar siyah ırkı "colored (renkli)" diye çağırırken, biz zenci diyoruz. Osmanlıdan beri bu böyle. Batılılar, siyah rengi her fırsatta aşağılık ve kötü göstermediler mi?İşte, bu kompleksten Batı bir türlü kurtulamıyor. Bizim Avrupa Birliği'nde sevilmememizin temel nedenini de burada aramak gerekli. Beğenmedikleri Türkler, onlardan çok daha medeni.Yaman Törüner
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.