AB çoğu zaman, değişik bahanelerle, Türkiye'yi almayacağını ifade etmektedir.
Bunlardan biri de The Economist'in geçen sayısında Türkiye'nin AB üyeliği için dört önemli engel olarak, Türkiye'nin çok büyük olması, çok fakir olması, bütünüyle Avrupa sınırlarında olmaması ve Müslüman olması gösterilmesidir.
Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum ki, tüm engellerin en büyüğü olarak da Türkiye'nin Müslüman olması ayrıca vurgulanıyor.
Sen ne kadar takla atarsan at, adam yıllarca, hatta asırlarca aynı şarkıyı çalıyor.
Peki, bu kadar girmek için çaba sarfettiğimiz, hatta uğruna milli ve manevi bütün değerlerimizi, yani her şeyimizi teker teker kaybettiğimiz bu AB'nin sosyal ve ekonomik durumu nasıl hiç merak ettiniz mi?
Siyasilerimizin ifadeleriyle "AB'ye girersek aş buluruz, iş buluruz, hayat standartlarımızı yükselir" gibi hayallere kapıldığımız AB, gerçekten böyle mi?
Yine The Economist'te AB'nin iç yüzü ortaya çıkarılıyor.
Eurobarometer adlı araştırma kuruluşunun yaptığı çalışmada, AB vatandaşlarının sadece yüzde 43'ü AB ve kurumları hakkında olumlu düşünüyor. Yani AB toplumunun yarısından fazlası hallerinden pek memnun değil.
AB fikrini ortaya koyan ve en güçlü ülkesi Almanya halkının yüzde 38'i AB'nin kendilerine hiçbir faydası olmadığını söylerken, olumlu düşünenler ise sadece yüzde 39, yani toplumun yarısı bile değil.
AB, ortak para birimine yani Euro'ya geçmeye karar verdiği sıralarda Prof. Dr. Haydar Baş Bey, bu durumun Alman ekonomisine çok büyük zarar vereceğini, böyle devam ederse ekonomilerinin çökeceğini ifade etmişti.
Sayın Baş, Almanya konusunda, bir ülke eğer bağımsız bir şekilde kendi parasını büyüme oranına göre piyasaya süremezse, emisyonunu genişletemezse sıkıntıya gireceğini söylemişti.
Zaman Haydar Beyi her zamanki gibi haklı çıkardı. Üstelik Almanya, Doğu Almanya'yı da içine alarak büyüme sağlamasına rağmen, parasını devreye koyamaması ekonomisinin boğulmasına sebep oldu.
Son zamanlarda Almanya'nın milletine sunduğu sosyal imkanları tek tek kaldırması da bu sebepledir.
İngilizler, baştan beri zaten bu konuda ayak diretmişlerdi ve Sterlin'i basmaya devam etmişlerdi. Fakat onların da serbest piyasa ve ticaret konusunda Brüksel'in uyguladığı bazı düzenlemelerin engel teşkil ettiği noktasında şikayetleri var.
Fransızlar ise Brüksel'in verdiği sosyal hakların ve işçi haklarının azlığından rahatsız ve bu konuda ciddi değişikler talep ediyorlar.
AB çatısındaki diğer ülkeler ve yeni üye olanlar ise bu üç büyük AB üyesini arasındaki kaos devam ederken kendilerine pek sıra gelmeyeceğinden şikayetçiler ve durumu seyrediyorlar.
Yani AB, tam bir kaos ortamı. Anlaşmazlıklar diz boyu. Zaten AB toplumunun memnuniyetsizliği bunu açıkça gözler önüne seriyor.
AB'nin bu durumunu, başta Sayın Erdoğan da olmak üzere, bütün siyasilerimiz de net olarak bilmektedir.
Benim burada gördüğüm en büyük yanlış, AKP iktidarının bunları bile bile ülkeyi uçurumdan atmaya çalışmasıdır.
Kaos içinde ve kendilerine bakmaktan aciz olan bir AB'ye girme hayali uğruna, AKP hükümetinin topraklarımızı, madenlerimizi satması, kiliseler açtırması, gençlerimizin Hıristiyanlaşmasına müsaade etmesi, hatta dinimizi reformize etme adı altında milletimizin dini inançlarıyla oynaması, ülkemizi Batılı sömürgecilere teslim etmelerinin adıdır.
Şunu da unutmamamız lazım, bazı yazarlarımız "AB'ye girmememiz lazım" doğru yorumunu yaparken, yönlerini ABD'ye çevirerek ülkemizi başka bir uçuruma atmak istiyorlar.
ABD'nin ekonomisi de çökmüştür ve durumunu düzeltmek için savaş ortamının oluşturduğu imkanlardan istifade etmektedir.
Kendisine bile faydası olmayan AB'yi eleştirip, yine kendisine faydası olmayan ABD'ye koşmak ne kadar doğru bir çözüm olabilir?
Hala çözümü AB kapılarında, okyanus ötelerinde arayanlar sınıfta kaldılar. Çünkü tek çözüm kendi öz değerlerimizde.
Ne kadar erken farkedersek,
o kadar çabuk çözüme
ulaşırız.
Bunlardan biri de The Economist'in geçen sayısında Türkiye'nin AB üyeliği için dört önemli engel olarak, Türkiye'nin çok büyük olması, çok fakir olması, bütünüyle Avrupa sınırlarında olmaması ve Müslüman olması gösterilmesidir.
Buraya dikkatinizi çekmek istiyorum ki, tüm engellerin en büyüğü olarak da Türkiye'nin Müslüman olması ayrıca vurgulanıyor.
Sen ne kadar takla atarsan at, adam yıllarca, hatta asırlarca aynı şarkıyı çalıyor.
Peki, bu kadar girmek için çaba sarfettiğimiz, hatta uğruna milli ve manevi bütün değerlerimizi, yani her şeyimizi teker teker kaybettiğimiz bu AB'nin sosyal ve ekonomik durumu nasıl hiç merak ettiniz mi?
Siyasilerimizin ifadeleriyle "AB'ye girersek aş buluruz, iş buluruz, hayat standartlarımızı yükselir" gibi hayallere kapıldığımız AB, gerçekten böyle mi?
Yine The Economist'te AB'nin iç yüzü ortaya çıkarılıyor.
Eurobarometer adlı araştırma kuruluşunun yaptığı çalışmada, AB vatandaşlarının sadece yüzde 43'ü AB ve kurumları hakkında olumlu düşünüyor. Yani AB toplumunun yarısından fazlası hallerinden pek memnun değil.
AB fikrini ortaya koyan ve en güçlü ülkesi Almanya halkının yüzde 38'i AB'nin kendilerine hiçbir faydası olmadığını söylerken, olumlu düşünenler ise sadece yüzde 39, yani toplumun yarısı bile değil.
AB, ortak para birimine yani Euro'ya geçmeye karar verdiği sıralarda Prof. Dr. Haydar Baş Bey, bu durumun Alman ekonomisine çok büyük zarar vereceğini, böyle devam ederse ekonomilerinin çökeceğini ifade etmişti.
Sayın Baş, Almanya konusunda, bir ülke eğer bağımsız bir şekilde kendi parasını büyüme oranına göre piyasaya süremezse, emisyonunu genişletemezse sıkıntıya gireceğini söylemişti.
Zaman Haydar Beyi her zamanki gibi haklı çıkardı. Üstelik Almanya, Doğu Almanya'yı da içine alarak büyüme sağlamasına rağmen, parasını devreye koyamaması ekonomisinin boğulmasına sebep oldu.
Son zamanlarda Almanya'nın milletine sunduğu sosyal imkanları tek tek kaldırması da bu sebepledir.
İngilizler, baştan beri zaten bu konuda ayak diretmişlerdi ve Sterlin'i basmaya devam etmişlerdi. Fakat onların da serbest piyasa ve ticaret konusunda Brüksel'in uyguladığı bazı düzenlemelerin engel teşkil ettiği noktasında şikayetleri var.
Fransızlar ise Brüksel'in verdiği sosyal hakların ve işçi haklarının azlığından rahatsız ve bu konuda ciddi değişikler talep ediyorlar.
AB çatısındaki diğer ülkeler ve yeni üye olanlar ise bu üç büyük AB üyesini arasındaki kaos devam ederken kendilerine pek sıra gelmeyeceğinden şikayetçiler ve durumu seyrediyorlar.
Yani AB, tam bir kaos ortamı. Anlaşmazlıklar diz boyu. Zaten AB toplumunun memnuniyetsizliği bunu açıkça gözler önüne seriyor.
AB'nin bu durumunu, başta Sayın Erdoğan da olmak üzere, bütün siyasilerimiz de net olarak bilmektedir.
Benim burada gördüğüm en büyük yanlış, AKP iktidarının bunları bile bile ülkeyi uçurumdan atmaya çalışmasıdır.
Kaos içinde ve kendilerine bakmaktan aciz olan bir AB'ye girme hayali uğruna, AKP hükümetinin topraklarımızı, madenlerimizi satması, kiliseler açtırması, gençlerimizin Hıristiyanlaşmasına müsaade etmesi, hatta dinimizi reformize etme adı altında milletimizin dini inançlarıyla oynaması, ülkemizi Batılı sömürgecilere teslim etmelerinin adıdır.
Şunu da unutmamamız lazım, bazı yazarlarımız "AB'ye girmememiz lazım" doğru yorumunu yaparken, yönlerini ABD'ye çevirerek ülkemizi başka bir uçuruma atmak istiyorlar.
ABD'nin ekonomisi de çökmüştür ve durumunu düzeltmek için savaş ortamının oluşturduğu imkanlardan istifade etmektedir.
Kendisine bile faydası olmayan AB'yi eleştirip, yine kendisine faydası olmayan ABD'ye koşmak ne kadar doğru bir çözüm olabilir?
Hala çözümü AB kapılarında, okyanus ötelerinde arayanlar sınıfta kaldılar. Çünkü tek çözüm kendi öz değerlerimizde.
Ne kadar erken farkedersek,
o kadar çabuk çözüme
ulaşırız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Libya uçağı düştü mü, düşürüldü mü? Zamanlama manidar / 25.12.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinde raporlar sadece formalite mi? / 24.12.2025
- Deprem mağdurlarının 11. Yargı Paketi'ne itirazı dikkate alınmalı / 23.12.2025
- Ülkemizde çürümüşlük kurumsallaştı! / 20.12.2025
- Şara yönetimi, SDG’nin özerkliğini ‘resmen’ tanıdı / 19.12.2025
- Enflasyon oluşturmadan asgari ücrete gerekli zam yapılabilir / 18.12.2025
- SDG'nin entegrasyonu bize anlatıldığı gibi değil / 17.12.2025
- Teröristbaşı Öcalan’ın talepleri neden gizleniyor? / 16.12.2025
- Asgari ücrete zam, enflasyonun sebebi değil, sonucudur / 13.12.2025
- Kokuşmuşluk her yerde! / 12.12.2025
- Terörsüz Türkiye sürecinde raporlar sadece formalite mi? / 24.12.2025
- Deprem mağdurlarının 11. Yargı Paketi'ne itirazı dikkate alınmalı / 23.12.2025
- Ülkemizde çürümüşlük kurumsallaştı! / 20.12.2025
- Şara yönetimi, SDG’nin özerkliğini ‘resmen’ tanıdı / 19.12.2025
- Enflasyon oluşturmadan asgari ücrete gerekli zam yapılabilir / 18.12.2025
- SDG'nin entegrasyonu bize anlatıldığı gibi değil / 17.12.2025
- Teröristbaşı Öcalan’ın talepleri neden gizleniyor? / 16.12.2025
- Asgari ücrete zam, enflasyonun sebebi değil, sonucudur / 13.12.2025
- Kokuşmuşluk her yerde! / 12.12.2025


















































































