‘Kalp, daima İlâhî yolculuğa hazırdır’
Nefsini yola getirmedikten sonra kalbine rahat yoktur. Nefsi, Ashab-ı Kehf’in kıtmiri gibi Hakk’ın yakınlık duygusu eşiğinde bekletmen gerek
06.06.2023 08:29:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Nefsini yola getirmedikten sonra kalbine rahat yoktur. Nefsi, Ashab-ı Kehf'in kıtmiri gibi Hakk'ın yakınlık duygusu eşiğinde bekletmen gerek... Onu bu hâle getirmeyince kalbini selâmete erdirmeyi umma.
Kalp, daima İlâhî yolculuğa hazırdır. Onun yolculuğa dair işlerini bitir ve yola çıkar, çünkü kalp daima Hak yola çıkma anını bekler.
İman bakımından zayıf olduğun devrelerde, İslâm dininin çizdiği zahirî yolu takip et. Pek güç işlere girmeden devam et.
İman bakımından kuvvet bulduğun zaman kolay işleri bırak, biraz ağır ibâdetleri yapmaya bak. En büyük iş, nefsi alt edebilmektedir. Onu alt eder üste çıkarsan, kadere ve uyarlık hâline erersin.
Hallâc için şöyle bir hikâye anlatırlar: - Asılacağı zaman yanına biri yaklaştı ve nasihat istedi. Ona şu nasihati etti:
- En önemli iş nefsin olmalı. Onu bir işe salıp uğraştırmazsan; seni meşgul eder... Benim ilk devremde, bir elbisem vardı, yeni idi. Birkaç defa pazara satış için çıkardım, müşteri çıkmadı. Bir insana gittim; birkaç kuruş aldım, elbisemi rehin bıraktım. Bayram geldi. O zât da elbisemi getirdi:
- Bunu al ve giy, aldığın paralar da sana helâl olsun, dedi. Almak istemedim.
- Almayacak olursan yakarım, dedi ve beni alıp giymeye mecbur etti. Aldım, giydim. Anladım ki, o, benim bir kısmetimdir; kimseye gitmesine imkân yok. Onu almaktan çekinip zâhidlik taslamam da lüzumsuz…
Çalış, ötesini düşünme. O, senin için bir işi dilerse, sebeplerini hazırlar. Her kim işimin aslını anlar, bununla beraber huzurumdan ayrılır, bir köşeye, çekilip oturursa, o hakikata karşı hatalıdır.
Evvel zamanda öyle büyük zâtlar yetişti ki, onların elinden biri keramet görse ve: - Elini ver; onda Hakk'ın şahidi var, deseydi ölünceye kadar onunla konuşmazdı. Onlar kerametlerini gizli tutardı. Ne görülmesini severdi ne de göreni isterdi.
Bir kimse düşünün, günlerce ibâdet eder. Bundan maksadı bir keramet görmektir. Netice, bir gece görür, gündüz çıkar halka anlatırsa, Allah onu elinden alır.
Allah'a yemin olsun ki, insan yaratılışı itibariyle tek başınadır. Aynı zamanda, ilim ve keramet denen nesneler de tek mâna taşır. Bunlara sahip olan herkes, saklamak zorundadır.
Şayet İlâhî bir hüküm gelirse kader icabı elde olmadan zuhur eder. O zaman da kalbin, her türlü meyilden esirgenmesi, Hak Teâlâ ile olan iç münasebetini devam ettirmesi gerekir…
Allah'a koş. O'nu ara. O'nun kapısını arzulayarak yola revan ol. Belki, bir velî, temiz, saf kullardan olursun. O saf ve temiz kullardan olduğun zaman nefsin şerrini senden alır ve bir yana atar, bununla kalbini temizler. Onun varlığını aklına bile getirmez. Ve sen, ona hasret çekmeyi kaybettiğin için yerine şahın sevgisini yerleştir.
Bu durum öyle bir şekil alır ki, kalp varlığın O'nun sevgisi ile dolar. Cinsiyetin O'nunla olur. Âletlerin hükmü kesilir. Ve nefis sana hizmetçi olarak gelir. O, sana geldiği zaman zırhlı olursun. Aslında o da zehirden beri edilmiştir. Ayrıca sen bu hâllerde muhafızlarla çevrili olursun.
Bundan sonra nefis oldukça ıslâh olur, sevimli bir lisanla sana hitap eder. Çünkü ıslâh olmuştur. Kısmetin nerede ise yerini tarif eder. Senin kısmetin falan adamdadır ve o da falan yerdedir. Ve falanın kızıdır. O, her an sana hizmetini arttırır. İç âlemin böylece dolar, zengin olur." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu^r Rabbani eserinden)
Kalp, daima İlâhî yolculuğa hazırdır. Onun yolculuğa dair işlerini bitir ve yola çıkar, çünkü kalp daima Hak yola çıkma anını bekler.
İman bakımından zayıf olduğun devrelerde, İslâm dininin çizdiği zahirî yolu takip et. Pek güç işlere girmeden devam et.
İman bakımından kuvvet bulduğun zaman kolay işleri bırak, biraz ağır ibâdetleri yapmaya bak. En büyük iş, nefsi alt edebilmektedir. Onu alt eder üste çıkarsan, kadere ve uyarlık hâline erersin.
Hallâc için şöyle bir hikâye anlatırlar: - Asılacağı zaman yanına biri yaklaştı ve nasihat istedi. Ona şu nasihati etti:
- En önemli iş nefsin olmalı. Onu bir işe salıp uğraştırmazsan; seni meşgul eder... Benim ilk devremde, bir elbisem vardı, yeni idi. Birkaç defa pazara satış için çıkardım, müşteri çıkmadı. Bir insana gittim; birkaç kuruş aldım, elbisemi rehin bıraktım. Bayram geldi. O zât da elbisemi getirdi:
- Bunu al ve giy, aldığın paralar da sana helâl olsun, dedi. Almak istemedim.
- Almayacak olursan yakarım, dedi ve beni alıp giymeye mecbur etti. Aldım, giydim. Anladım ki, o, benim bir kısmetimdir; kimseye gitmesine imkân yok. Onu almaktan çekinip zâhidlik taslamam da lüzumsuz…
Çalış, ötesini düşünme. O, senin için bir işi dilerse, sebeplerini hazırlar. Her kim işimin aslını anlar, bununla beraber huzurumdan ayrılır, bir köşeye, çekilip oturursa, o hakikata karşı hatalıdır.
Evvel zamanda öyle büyük zâtlar yetişti ki, onların elinden biri keramet görse ve: - Elini ver; onda Hakk'ın şahidi var, deseydi ölünceye kadar onunla konuşmazdı. Onlar kerametlerini gizli tutardı. Ne görülmesini severdi ne de göreni isterdi.
Bir kimse düşünün, günlerce ibâdet eder. Bundan maksadı bir keramet görmektir. Netice, bir gece görür, gündüz çıkar halka anlatırsa, Allah onu elinden alır.
Allah'a yemin olsun ki, insan yaratılışı itibariyle tek başınadır. Aynı zamanda, ilim ve keramet denen nesneler de tek mâna taşır. Bunlara sahip olan herkes, saklamak zorundadır.
Şayet İlâhî bir hüküm gelirse kader icabı elde olmadan zuhur eder. O zaman da kalbin, her türlü meyilden esirgenmesi, Hak Teâlâ ile olan iç münasebetini devam ettirmesi gerekir…
Allah'a koş. O'nu ara. O'nun kapısını arzulayarak yola revan ol. Belki, bir velî, temiz, saf kullardan olursun. O saf ve temiz kullardan olduğun zaman nefsin şerrini senden alır ve bir yana atar, bununla kalbini temizler. Onun varlığını aklına bile getirmez. Ve sen, ona hasret çekmeyi kaybettiğin için yerine şahın sevgisini yerleştir.
Bu durum öyle bir şekil alır ki, kalp varlığın O'nun sevgisi ile dolar. Cinsiyetin O'nunla olur. Âletlerin hükmü kesilir. Ve nefis sana hizmetçi olarak gelir. O, sana geldiği zaman zırhlı olursun. Aslında o da zehirden beri edilmiştir. Ayrıca sen bu hâllerde muhafızlarla çevrili olursun.
Bundan sonra nefis oldukça ıslâh olur, sevimli bir lisanla sana hitap eder. Çünkü ıslâh olmuştur. Kısmetin nerede ise yerini tarif eder. Senin kısmetin falan adamdadır ve o da falan yerdedir. Ve falanın kızıdır. O, her an sana hizmetini arttırır. İç âlemin böylece dolar, zengin olur." (Abdülkadir Geylani Hazretleri Fethu^r Rabbani eserinden)