'Kâbe’nin Rabbine and olsun ki kurtuldum'
Usul-u Kafi’de şöyle yazar: “Hz. Ali son nefesini vermeden Resulüllah’ın daha önceden emrettiği vasiyeti yerine getirerek kendisinden sona Hz. Hasan’ı imam olarak açıkladı. İmam Hüseyin’i, diğer evlatlarını ve yakın dostlarını buna şahit tuttu
08.07.2023 08:37:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Usul-u Kafi'de şöyle yazar: "Hz. Ali son nefesini vermeden Resulüllah'ın daha önceden emrettiği vasiyeti yerine getirerek kendisinden sona Hz. Hasan'ı imam olarak açıkladı. İmam Hüseyin'i, diğer evlatlarını ve yakın dostlarını buna şahit tuttu."
Bilindiği gibi, Haricilerden Abdurrahman b. Mülcem, Bürek b. Abdullah, Amr b. Bükeyr Mekke'de bir toplantı düzenlediler ve Nehrevan Savaşı'nda öldürülen arkadaşlarının intikamını almak için Hz. Ali'nin, Amr b. As'ın ve Muaviye'nin öldürülmesine karar verirler.
Hz. Ali'nin İbn Mülcem, Muaviye'nin Burek b. Abdullah, Amr. b. As'ın Amr. b. Bukey tarafından öldürülmesi konusunda anlaşmaya vardılar.
Kılıçlarını zehirleyerek H. 40 yılının Ramazan ayında planlarını gerçekleştirmek üzere ayrıldılar.
İbn-i Mülcem ve yanındaki birkaç arkadaşı Ramazan'ın 19. gecesi geldiğinde kılıçlarını gizleyip maksatlarını gerçekleştirmek üzere Kûfe Mescidi'ne gittiler.
İbn-i Mülcem, Hz. Ali'nin namaza durduğu sütunun arkasına gizlenmiş, Hz. Ali ilk secdesinden kalkarken zehirli kılıcı başına indirmiştir.
Kılıç, Hendek Savaşı'nda Amir'in vurduğu yere isabet etti ve İmam'ın alnı yarıldı. Kılıç darbesi başına indiği anda Hz. Ali şu sözleri söyledi: "Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum."
Hz. Ali'nin şehit olduğu gece Hz. Hasan'la arasında şu konuşmalar geçti. İmam Ali tanyerinin ilk ışıkları henüz ağarmadan evinden çıkıp Kûfe Mescidi'ne giderken oğlu Hasan'a armağan edilmiş olan bir grup kaz ötüşerek yüzüne doğru uçtu.
İmam Ali bu kazların ötüşünü büyük bir olayın, yıkıcı bir musibetin meydana geleceğinin habercisi olarak algıladı. Ve "la havle vela kuvvete illa billah! Arkasından feryatların geleceği ötüşmeler!" dedi.
İmam Ali daha sonra hurma ağacı gövdesinden yapılan mescidin kapısını açmaya yöneldi. Fakat onu açmakta zorlandı. Onu yerinden çıkardı. O arada çözülen izarını bağlarken şu iki beyiti söyledi:
"İzarını (kemerini) ölüm için sıkıca bağla
Çünkü ölüm seni karşılayacak
Ölümden korkup üzülme
Vaadine ulaştığı zaman..."
İmam Hasan babasının bu kadar erken vakitte evden çıkmasını yadırgamıştı. Ona, "Bu vakitte çıkmanın sebebi nedir?" diye sordu.
İmam Ali, "Bunun sebebi bu gece gördüğüm ve beni dehşete düşüren bir rüyadır" dedi.
İmam Hasan, "Hayırdır, hayır olsun, onu bana anlat" dedi.
Bunun üzerine İmam Ali şunları söyledi: "Cebrail'in gökten Ebu Kubeys tepesine indiğini gördüm. Oradan iki taş alarak Kâbe'ye doğru yürüdü. Kâbe'nin yanında o taşları birbirine çarptı.
Çarpmanın etkisi ile taşlar toz haline geldi. Bu tozlar öyle dağıldı ki Mekke ile Medine'de içine bir parçasının girmediği tek bir ev bile kalmadı."
İmam Hasan, "Peki, bu rüyayı nasıl yorumluyorsun?" diye sordu.
İmam Ali, "Eğer rüyam doğru çıkarsa senin baban öldürülecek ve Mekke ile Medine'de benden doğacak üzüntünün girmediği tek bir ev bile kalmayacak" dedi.
İmam Hasan babasının bu sözleri üzerine dalgınlaştı. Kendinden geçti. Ardından kısık bir sesle, "Bu olay ne zaman olacak?" diye sordu.
İmam Ali oğluna şu cevabı verdi: "Yüce Allah, "Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez" buyuruyor.
Fakat sevgilim Allah Resulü bu olayın Ramazan ayının son on günü içinde olacağını bana bildirdi. Beni Abdurrahman b. Mülcem öldürecek."
İmam Hasan, "Bunu biliyorsan, öldür onu" dedi.
Hz. Ali, "Cinayetten önce kısas uygulamak caiz değildir. Henüz cinayet işlenmedi" dedi.
Arkasından İmam Ali, oğluna yatağına döneceğine dair yemin ettirdi. İmam Hasan da zorunlu olarak bu emre uydu.
İmam Ali mescide girdikten sonra o büyük facia meydana geldi. Kûfe halkı olayı duyar duymaz mescide koştu. Hz. Ali'nin oğulları da hızla olay yerine koştular.
İmam Hasan mescide ulaşanların başında geliyordu. Babasını mihrapta yere yığılmış buldu. Yüzü ve sakalı kana boyanmıştı. Çevresini sarmış olan cemaat ilk tedavisini yapmaya çalışıyordu.
Oğlu Hasan'la göz göze geldi ve ona cemaate namaz kıldırmasını emretti. İmam Hasan namazı kıldırırken o da yerde oturmuş namaz kılıyordu ve yarasından kan akıyordu.
İmam Hasan namazı bitirdikten sonra babasının başını tutarak kucağına aldı ve "Sana bu işi kim yaptı?" diye sordu.
İmam Ali, "Abdurrahman ibn-i Mülcem" diye cevap verdi.
İmam Hasan, "Hangi taraftan kaçtı?" diye sordu.
İmam Ali, "Hiç kimse onu aramaya gitmesin, o sizin yanınıza şu kapıdan gelecektir" dedi ve mescidin Kinde kapısını işaret etti.
Nitekim kısa bir süre sonra cemaatin İbn-i Mülcem'i imamın dediği kapıdan içeri getirdikleri görüldü. Adamı elleri arkadan bağlı ve başı açık olarak İmam Hasan'ın huzuruna getirdiler.
İmam Hasan, "Ey melun! Mü'minlerin Emiri, Müslümanların imamını niçin öldürdün? Seni korumasının ve yakınına almış olmasının karşılığı bu mu idi ki ona bu şekilde karşılık verdin?" dedi.
O sırada İmam Ali gözlerini açtı ve ona şöyle dedi: "Çok canice bir iş yaptın, büyük bir cinayet işledin. Ben, sana şefkat gösterip seni başkalarının önünde tutmadım mı? Niçin bana bu karşılığı verdin?"
Arkasından oğlu Hasan'a dönerek katiline iyi davranmasını tavsiye etti ve şöyle dedi: Ey oğlum! Esirine karşı merhametli ol."
İmam Hasan, "Bu melun adam seni öldürüp acını bize tattırdı. Sen ise ona karşı yumuşak olmamızı mı emrediyorsun?" deyince İmam Ali, "Ey oğlum! Biz rahmet ve mağfiret evinin ehliyiz, ona yediğin yemekten yedir. İçtiğin sudan içir. Eğer ben ölürsem kısas cezası uygulamak suretiyle onu öldür. Fakat ona sakın müsle (organların kesilmesi) yapma. Zira ben Resulüllah'ın, "kudurmuş köpeğe bile müsle yapmayın" dediğini işittim.
Eğer yaşasaydım ona nasıl davranacağımı bilirdim. Onu affetmekte öncelik bana aittir.
Biz Ehl-i Beyt ailesi bize karşı suç işleyenlere aftan ve iyilikten başka bir şey yapmayız." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Bilindiği gibi, Haricilerden Abdurrahman b. Mülcem, Bürek b. Abdullah, Amr b. Bükeyr Mekke'de bir toplantı düzenlediler ve Nehrevan Savaşı'nda öldürülen arkadaşlarının intikamını almak için Hz. Ali'nin, Amr b. As'ın ve Muaviye'nin öldürülmesine karar verirler.
Hz. Ali'nin İbn Mülcem, Muaviye'nin Burek b. Abdullah, Amr. b. As'ın Amr. b. Bukey tarafından öldürülmesi konusunda anlaşmaya vardılar.
Kılıçlarını zehirleyerek H. 40 yılının Ramazan ayında planlarını gerçekleştirmek üzere ayrıldılar.
İbn-i Mülcem ve yanındaki birkaç arkadaşı Ramazan'ın 19. gecesi geldiğinde kılıçlarını gizleyip maksatlarını gerçekleştirmek üzere Kûfe Mescidi'ne gittiler.
İbn-i Mülcem, Hz. Ali'nin namaza durduğu sütunun arkasına gizlenmiş, Hz. Ali ilk secdesinden kalkarken zehirli kılıcı başına indirmiştir.
Kılıç, Hendek Savaşı'nda Amir'in vurduğu yere isabet etti ve İmam'ın alnı yarıldı. Kılıç darbesi başına indiği anda Hz. Ali şu sözleri söyledi: "Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum."
Hz. Ali'nin şehit olduğu gece Hz. Hasan'la arasında şu konuşmalar geçti. İmam Ali tanyerinin ilk ışıkları henüz ağarmadan evinden çıkıp Kûfe Mescidi'ne giderken oğlu Hasan'a armağan edilmiş olan bir grup kaz ötüşerek yüzüne doğru uçtu.
İmam Ali bu kazların ötüşünü büyük bir olayın, yıkıcı bir musibetin meydana geleceğinin habercisi olarak algıladı. Ve "la havle vela kuvvete illa billah! Arkasından feryatların geleceği ötüşmeler!" dedi.
İmam Ali daha sonra hurma ağacı gövdesinden yapılan mescidin kapısını açmaya yöneldi. Fakat onu açmakta zorlandı. Onu yerinden çıkardı. O arada çözülen izarını bağlarken şu iki beyiti söyledi:
"İzarını (kemerini) ölüm için sıkıca bağla
Çünkü ölüm seni karşılayacak
Ölümden korkup üzülme
Vaadine ulaştığı zaman..."
İmam Hasan babasının bu kadar erken vakitte evden çıkmasını yadırgamıştı. Ona, "Bu vakitte çıkmanın sebebi nedir?" diye sordu.
İmam Ali, "Bunun sebebi bu gece gördüğüm ve beni dehşete düşüren bir rüyadır" dedi.
İmam Hasan, "Hayırdır, hayır olsun, onu bana anlat" dedi.
Bunun üzerine İmam Ali şunları söyledi: "Cebrail'in gökten Ebu Kubeys tepesine indiğini gördüm. Oradan iki taş alarak Kâbe'ye doğru yürüdü. Kâbe'nin yanında o taşları birbirine çarptı.
Çarpmanın etkisi ile taşlar toz haline geldi. Bu tozlar öyle dağıldı ki Mekke ile Medine'de içine bir parçasının girmediği tek bir ev bile kalmadı."
İmam Hasan, "Peki, bu rüyayı nasıl yorumluyorsun?" diye sordu.
İmam Ali, "Eğer rüyam doğru çıkarsa senin baban öldürülecek ve Mekke ile Medine'de benden doğacak üzüntünün girmediği tek bir ev bile kalmayacak" dedi.
İmam Hasan babasının bu sözleri üzerine dalgınlaştı. Kendinden geçti. Ardından kısık bir sesle, "Bu olay ne zaman olacak?" diye sordu.
İmam Ali oğluna şu cevabı verdi: "Yüce Allah, "Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez ve hiç kimse nerede öleceğini bilemez" buyuruyor.
Fakat sevgilim Allah Resulü bu olayın Ramazan ayının son on günü içinde olacağını bana bildirdi. Beni Abdurrahman b. Mülcem öldürecek."
İmam Hasan, "Bunu biliyorsan, öldür onu" dedi.
Hz. Ali, "Cinayetten önce kısas uygulamak caiz değildir. Henüz cinayet işlenmedi" dedi.
Arkasından İmam Ali, oğluna yatağına döneceğine dair yemin ettirdi. İmam Hasan da zorunlu olarak bu emre uydu.
İmam Ali mescide girdikten sonra o büyük facia meydana geldi. Kûfe halkı olayı duyar duymaz mescide koştu. Hz. Ali'nin oğulları da hızla olay yerine koştular.
İmam Hasan mescide ulaşanların başında geliyordu. Babasını mihrapta yere yığılmış buldu. Yüzü ve sakalı kana boyanmıştı. Çevresini sarmış olan cemaat ilk tedavisini yapmaya çalışıyordu.
Oğlu Hasan'la göz göze geldi ve ona cemaate namaz kıldırmasını emretti. İmam Hasan namazı kıldırırken o da yerde oturmuş namaz kılıyordu ve yarasından kan akıyordu.
İmam Hasan namazı bitirdikten sonra babasının başını tutarak kucağına aldı ve "Sana bu işi kim yaptı?" diye sordu.
İmam Ali, "Abdurrahman ibn-i Mülcem" diye cevap verdi.
İmam Hasan, "Hangi taraftan kaçtı?" diye sordu.
İmam Ali, "Hiç kimse onu aramaya gitmesin, o sizin yanınıza şu kapıdan gelecektir" dedi ve mescidin Kinde kapısını işaret etti.
Nitekim kısa bir süre sonra cemaatin İbn-i Mülcem'i imamın dediği kapıdan içeri getirdikleri görüldü. Adamı elleri arkadan bağlı ve başı açık olarak İmam Hasan'ın huzuruna getirdiler.
İmam Hasan, "Ey melun! Mü'minlerin Emiri, Müslümanların imamını niçin öldürdün? Seni korumasının ve yakınına almış olmasının karşılığı bu mu idi ki ona bu şekilde karşılık verdin?" dedi.
O sırada İmam Ali gözlerini açtı ve ona şöyle dedi: "Çok canice bir iş yaptın, büyük bir cinayet işledin. Ben, sana şefkat gösterip seni başkalarının önünde tutmadım mı? Niçin bana bu karşılığı verdin?"
Arkasından oğlu Hasan'a dönerek katiline iyi davranmasını tavsiye etti ve şöyle dedi: Ey oğlum! Esirine karşı merhametli ol."
İmam Hasan, "Bu melun adam seni öldürüp acını bize tattırdı. Sen ise ona karşı yumuşak olmamızı mı emrediyorsun?" deyince İmam Ali, "Ey oğlum! Biz rahmet ve mağfiret evinin ehliyiz, ona yediğin yemekten yedir. İçtiğin sudan içir. Eğer ben ölürsem kısas cezası uygulamak suretiyle onu öldür. Fakat ona sakın müsle (organların kesilmesi) yapma. Zira ben Resulüllah'ın, "kudurmuş köpeğe bile müsle yapmayın" dediğini işittim.
Eğer yaşasaydım ona nasıl davranacağımı bilirdim. Onu affetmekte öncelik bana aittir.
Biz Ehl-i Beyt ailesi bize karşı suç işleyenlere aftan ve iyilikten başka bir şey yapmayız." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.