Bir akın, bir sel insanlar... Dünya üzerinde bir pınar misali bir kaynaktan doğan, şırıldayarak ahirete doğru akan giden insanlar... Uçakta, vapurda, otobüste, metroda devamlı gidip, gelen adeta son noktaya doğru koşan insanlar... Ticaretle uğraşan, çiftçilik, hayvancılık veya siyaset yapan ya da sanatını icra eden varlıklar... En üşengecinin, en tembel, sorumsuz ve akletmezinin dahi bir hikmete binaen çalıştığı, yeryüzünü dolduran faal mahluklar!.. Gelin hep birlikte içinde kendimizi de bulduğumuz bu varlıkları Kur'an-ı Azimüş-şan'ın ışığında inceleyelim.
Gökyüzünde ve yeryüzünde canlı olsun, cansız olsun her ne varsa, onlarla bir yönlü ilişki içinde bulunan bu şerefli varlıkların Yaratıcısı, bakın neler diyor:
"Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri Biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Bu yüzden inkâr edenlere ateşten bir helâk vardır. Yoksa Biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya Allah'tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız? Ey Muhammed! Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdi" (Sad: 27, 28, 29).
O halde, bir hayat bir insan için Allah'ın varlığını, birliğini, ilmini, kudretini, hikmetini gösteren nice delillerle dolu olduğu gibi düşünen ve akledenlerin öğüt almaları için de Kur'an-ı Azimmüşşan mevcuttur. Yaratılmışların en şereflisi olma unvanına layık olup, bu yüksek tahta oturabilicek olanlar, işte bu iki noktayı hakkıyla kavrayan ve uygulayanlardır. Diğerlerinin durumu ise isim ve şekil bakımından insan yaratılıp, amel ve tat bakımından yetersiz ve lezzetsiz olmaya benzer. Deliller ve Yaratan'ın kelamı ile birleşerek yoğurulan, hakiki manada en şerefli ve en lezzetli bu insanlar "Ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar (şöyle dua ederler) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!) (Al-i İmran: 191) derler.
Yine yüce Allah'ın kelamındaki "... işte özellikleri size anlatılan O güç, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. (Bunca delillere rağmen Allah'ın ibadete layık olduğunu) hâlâ düşünmüyor musunuz?" (Yunus: 3) sorusuna karşı bir kısım adı insan kalıp manevi lezzeti kaçmış kişiler, şu tavrı alırlar:
"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler" (Yusuf: 105).
Zaten durumun en riskli tarafı; iman ettiklerini söyleyip, iman ettikleri varlığın indirmiş olduğu kalemı okuyup, öğrenip, içindekilerle amel edilmemesidir. İşte bu riski göze alanların, çok kolay günahkâr olması yani kendilerine fasıklık damgasını vurdurması söz konusudur.
Son olarak ayet-i kerimelerin mucizevi etkilerine inanarak, Kur'an'ın ışığında izah etmeye çalıştığım gerçekleri yine bir ayet-i kerime ile toparlıyorum; "Şüphesiz Allah, sivrisinek ve ondan daha büyüğü ile (hakkı açıklamak için) misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince, "Allah böyle misal vermekle ne murad eder?" derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)" (Bakara: 26).
Gökyüzünde ve yeryüzünde canlı olsun, cansız olsun her ne varsa, onlarla bir yönlü ilişki içinde bulunan bu şerefli varlıkların Yaratıcısı, bakın neler diyor:
"Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri Biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zannıdır. Bu yüzden inkâr edenlere ateşten bir helâk vardır. Yoksa Biz, iman edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya Allah'tan korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız? Ey Muhammed! Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdi" (Sad: 27, 28, 29).
O halde, bir hayat bir insan için Allah'ın varlığını, birliğini, ilmini, kudretini, hikmetini gösteren nice delillerle dolu olduğu gibi düşünen ve akledenlerin öğüt almaları için de Kur'an-ı Azimmüşşan mevcuttur. Yaratılmışların en şereflisi olma unvanına layık olup, bu yüksek tahta oturabilicek olanlar, işte bu iki noktayı hakkıyla kavrayan ve uygulayanlardır. Diğerlerinin durumu ise isim ve şekil bakımından insan yaratılıp, amel ve tat bakımından yetersiz ve lezzetsiz olmaya benzer. Deliller ve Yaratan'ın kelamı ile birleşerek yoğurulan, hakiki manada en şerefli ve en lezzetli bu insanlar "Ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar (şöyle dua ederler) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!) (Al-i İmran: 191) derler.
Yine yüce Allah'ın kelamındaki "... işte özellikleri size anlatılan O güç, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. (Bunca delillere rağmen Allah'ın ibadete layık olduğunu) hâlâ düşünmüyor musunuz?" (Yunus: 3) sorusuna karşı bir kısım adı insan kalıp manevi lezzeti kaçmış kişiler, şu tavrı alırlar:
"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip geçerler" (Yusuf: 105).
Zaten durumun en riskli tarafı; iman ettiklerini söyleyip, iman ettikleri varlığın indirmiş olduğu kalemı okuyup, öğrenip, içindekilerle amel edilmemesidir. İşte bu riski göze alanların, çok kolay günahkâr olması yani kendilerine fasıklık damgasını vurdurması söz konusudur.
Son olarak ayet-i kerimelerin mucizevi etkilerine inanarak, Kur'an'ın ışığında izah etmeye çalıştığım gerçekleri yine bir ayet-i kerime ile toparlıyorum; "Şüphesiz Allah, sivrisinek ve ondan daha büyüğü ile (hakkı açıklamak için) misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince, "Allah böyle misal vermekle ne murad eder?" derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)" (Bakara: 26).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.