İstediğini anlatamayan...

Yukarıdaki cümle sanırım beni tarif ediyor... 'Neden?' derseniz, son dönemde şu ibarenin geçtiği bazı mesajlar aldım

 "Yiğit bey, takmışsınız iç kaynaklı riske, sanki hükümeti zora sokmaya çalışır şekilde piyasaları analiz eder bir haliniz var. Siz bizim de 'beğenerek takip ettiğimiz' biri olmanıza rağmen neden hükümet karşıtı bir tarafa kayıdolmuş bir haliniz var, siz bizdensiniz..." Sevgili dostlar, yukarıdaki mesajlara tek tek cevap vermedim, şimdi tek yazıda cevap vermek istiyorum: "Şubat sonundan itibaren hatta piyasaların 'en pembe' olduğu dönem olan 'borsanın 48.000 üstünü, doların 1.30 altını ve faizin 13'leri zorladığı' günlerden itibaren aynı tezi savunuyorum: Piyasalara marjinal fayda sağlayacak bir senaryo bulamaz isek bu iş doyuma ulaştı ve bitti. Trendler 'en' noktasına geldi ve önümüzdeki dönemde iç siyasi hesaplaşmaya dönme potansiyeli olan bir cumhurbaşkanı seçimi riskini yabancılar almak istemeyecekler. Konu ile ilgili 'uzlaşma' veya 'erken seçim' bazında çözümler aranmalı..." Sevgili dostlar, savunduğum tezin özü aynen böyle... Bu fikirleri ortaya attığım günden beri bana yapılan eleştiri ise 'hükümeti zor durumda bırakma isteği.' Bu noktada elinizi vicdanınıza koyun ve lütfen söyleyin '46.000'lerden itibaren amatör yatırımcıları yabancılar 'Bunu böyle algılayacak, bunu böyle yapacak' diyerek uyardık da sonucu kötü mü oldu? İddia ettiğimiz dalgalanma olmadı mı? Savunma olarak bazıları şunu söyleyebilirler: Ama dalgalanma dünya genelinde yaşanıyor! Yaşanıyor ama Türkiye'deki kadar hiçbir piyasada büyük değil... İşte Brezilya; borsası tepeye göre yüzde 10-15 arasında geri çekilmiş, dolar kuru hâlâ 2006 başında gördüğü değeri aşmış değil... Giriş sonrası konuyu son bir kez detaylandırarak açıklığa kavuşturmak istiyorum: Beni siyaset zerre kadar ilgilendirmiyor... Son dört yılda hakkımda birçok internet sitesinde 'O partiye girecek, bu partinin genel başkan yardımcısı olacak' gibi bir sürü haber çıktı, ne oldu? Haberler doğru çıktı mı? Çıkmadı... Tekrar ediyorum: Siyaset ve senaryoları beni zerre kadar ilgilendirmiyor ve ilgimi de çekmiyor. Beni ilgilendiren piyasaları etkileyecek detaylar ve oluşabilecek muhtemel dinamikler. Olaylara da özellikle son altı ay içinde, 'Dalgalanma olacak, iç siyasi risk primi artacak' dediğim dönemde hep bu açıdan baktım. Tezimin özünü de o gün herkese hayal gibi görünen şu detay üzerine kurdum: Yabancılar 2002 yılının 10. ayından itibaren Türkiye'de pozisyon açmaya ve taşımaya başladılar. 2006 başında bazı pozisyonlarında yüzde 6000 kârlı hale geldiler ve geldikleri noktada şunu sormaya başladılar: Edilmiş bu kârlar ile iç siyasi risk tablosunu kabartacak bir cumhurbaşkanlığı seçimi riskini almalı mıyız? Sordukları soruya verdikleri cevap ve beraberinde oluşan konjonktürel realizasyon eşliğinde Türkiye'de daha sert bir kâr transferi sürecini başlattılar... Sonuç: Adamın birini asmaya götürürlerken karısı sürekli 'seni haksız yere asıyorlar' diyerek peşinden geliyormuş. Adam sabretmiş, sabretmiş ve en sonunda dayanamayıp karısına şöyle seslenmiş: 'Hanım, hanım haklı yere assalar daha mı iyiydi...' 2006 başından, hatta bu köşenin arşivini incelerseniz, 2005'in son altıncı ayından itibaren 'risklere' ve sonuçlara değinmeye çalışıyorum. Önümüzdeki dönemde de aynı şekilde davranmaya devem edeceğim... Bunu birileri 'siyasi' zorlama olarak algılarsa onlara da daha fazla söyleyecek bir sözüm yok. Yalnız kayıtlara geçmesi açısından da şu cümleyi yazmak istiyorum: Piyasaların sağlığı açısından Türkiye, eylül ayına cumhurbaşkanlığı riskini bertaraf etmiş olarak girmeli...Yiğit Bulut/ Radikal