BTP Genel Başkan Yardımcısı İbrahim Berk, İsrail'i Arz-ı Mev'ud hayalinden vazgeçirmenin yolunun Filistin'de durdurmaktan geçtiğini söyledi
Filistin yanıyor. İsrail'in Filistin'e saldırısının üzerinden 15 gün geçti. 15 gün içinde İsrail en az 1000 Filistinli'yi katletti. 5 bin Filistinli'yi de toplama kampından hapishanelere sürdü. Son olarak basın mensuplarının bölgeye girmesine izin vermeyen İsrail, Cenin'de düzenlediği katliamı gözlerden saklamak için toplu mezarlar oluşturmaya başladı.
Gözü dönmüş Şaron'un savaş makinalarını korumasız sivil Filistinlilerin üstüne salarak giriştiği soykırımı bütün dünya naklen izliyor.
Kadınların göğsünden geçen tanklar, bebeklerinin cesetlerini kucağında taşıyan babalar, ensesinden birer kedi gibi avlanan çocuklar... Son olarak buldozerlerle gömülen toplu cesetler...
İnsanlığın vicdanını kanatan vahşeti durdurup, İsrail'i geriletecek ciddi bir siyasî tepki de yok. Arap dünyası kendi iktidarını sağlama alma telaşında.
Bölgenin en büyük devleti Türkiye ise, İsrail tarafından önceden eli kolu bağlandığı için, ABD'ye ve AB'ye yakarmanın ötesinde bir tepki veremiyor.
Oysa Avrupa Birliği'nin ne kadar siyasî cüce olduğu Arafat ile görüşme fiyaskosundan sonra bir kez daha belli oldu. ABD'nin ise başından beri Şaron'un vahşetine çanak tuttuğunu görüyoruz.
Bush, sözüm ona gönderdiği barış elçisi aracılığı ile adeta dünya ile dalga geçiyor. Bush'un temsilcisi, Şaron'un barış adamı olduğunu ve Şaron ile çalışmaya devam edeceklerini açıklıyor.
ABD'nin İsrail'e tanıdığı soykırım imtiyazına Türkiye dışında hiçbir ülke hayır diyemez. Çünkü hiçbir ülkenin böyle bir derdi, ilkesi, değeri ve de gücü yok.
Türkiye'nin en büyük problemi ise ekonomik krizin yanı sıra, bugün mecliste bulunan bütün partilerin iktidarı ile muhalefeti ile eskisi ile yenisi ile İsrail'le girilen çarpık ilişkiye bir şekilde imza vermiş olmalarıdır.
Ancak İsrail elçisinin Türkiye'ye yönelik "camdan evi olanlar komşusunun bahçesine taş atmasın" ince tehdidi iyi okunmalıdır.
Şu unutulmamalıdır ki bir din devleti olan İsrail, Şaron gibi fanatik yöneticileri sayesinde katliamlarını Arz-ı Mev'ud hayalini gerçekleştirene kadar sürdürecek.
Ama adım adım ilerliyor. Önce Gazze ve Batı Şeria'yı etnik temizlik yöntemi ile Araplar'dan temizleyecek. Ardından Ürdün, Suriye, Irak ve Türkiye'yi parçalatıp Lübnan'laştıracak, Filistin'leştirecek ve nihaî hedefine ulaşacak. İsrail'i bu emelinden vazgeçirmenin yolu bugün Filistin'de durdurmaktan, işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini sağlamaktan geçiyor. Aksi taktirde İsrail, ABD'nin bu desteği devam ettiği müddetçe hedeflerine hızla ilerleyecek; bölgede kan ve barut kokusu eksik olmayacaktır.
Bu ateş bizi de yakmadan söndürmeye başlamalıyız.
Türkiye İsrail'in örtülü tehditlerine pabuç bırakmamalı önce Filistinli masum halkın yardımına koşmalı. Türkiye ile Kudüs arasında bir hava köprüsü kurarak yaralılara elini uzatmalıdır.
Yine Türkiye, İsrail ile bölgenin ve Türkiye'nin çıkarına olmadığı her geçen gün anlaşılan stratejik ilişkiyi gözden geçirmelidir. Vicdanları sızlatan işgalin olduğu şu dönemde Türkiye'nin tank, uçak ihtiyacı, eli kanlı bir liderin yönetimindeki İsrail ile ilişkinin mazereti olamaz.
Türkiye ihtiyacını Kore'den Japonya'ya, Rusya'dan Çin'e kadar dünyanın her ülkesinden sağlamalı ve askeri teknoloji ihtiyacı konusunda İsrail'e bağımlı olmamalıdır.
Zaten son yıllarda olup bitenler Türkiye'nin savunma ve güvenlik alanında da kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini öğretmiş olmalıdır.
Türkiye'nin güvenliği de bölge barışı da Türkiye'yi İsrail'in rehinesi olmaktan kurtaracak millî bir duruştan, millî bir ekonomik modelden ve ordumuzun güçlü savunma sanayiîne sahip olmasından geçiyor.
Bunun yolu da her yönüyle bağımsız Türkiye için adımlarımızı hızlandırmaktan geçiyor.
Filistin yanıyor. İsrail'in Filistin'e saldırısının üzerinden 15 gün geçti. 15 gün içinde İsrail en az 1000 Filistinli'yi katletti. 5 bin Filistinli'yi de toplama kampından hapishanelere sürdü. Son olarak basın mensuplarının bölgeye girmesine izin vermeyen İsrail, Cenin'de düzenlediği katliamı gözlerden saklamak için toplu mezarlar oluşturmaya başladı.
Gözü dönmüş Şaron'un savaş makinalarını korumasız sivil Filistinlilerin üstüne salarak giriştiği soykırımı bütün dünya naklen izliyor.
Kadınların göğsünden geçen tanklar, bebeklerinin cesetlerini kucağında taşıyan babalar, ensesinden birer kedi gibi avlanan çocuklar... Son olarak buldozerlerle gömülen toplu cesetler...
İnsanlığın vicdanını kanatan vahşeti durdurup, İsrail'i geriletecek ciddi bir siyasî tepki de yok. Arap dünyası kendi iktidarını sağlama alma telaşında.
Bölgenin en büyük devleti Türkiye ise, İsrail tarafından önceden eli kolu bağlandığı için, ABD'ye ve AB'ye yakarmanın ötesinde bir tepki veremiyor.
Oysa Avrupa Birliği'nin ne kadar siyasî cüce olduğu Arafat ile görüşme fiyaskosundan sonra bir kez daha belli oldu. ABD'nin ise başından beri Şaron'un vahşetine çanak tuttuğunu görüyoruz.
Bush, sözüm ona gönderdiği barış elçisi aracılığı ile adeta dünya ile dalga geçiyor. Bush'un temsilcisi, Şaron'un barış adamı olduğunu ve Şaron ile çalışmaya devam edeceklerini açıklıyor.
ABD'nin İsrail'e tanıdığı soykırım imtiyazına Türkiye dışında hiçbir ülke hayır diyemez. Çünkü hiçbir ülkenin böyle bir derdi, ilkesi, değeri ve de gücü yok.
Türkiye'nin en büyük problemi ise ekonomik krizin yanı sıra, bugün mecliste bulunan bütün partilerin iktidarı ile muhalefeti ile eskisi ile yenisi ile İsrail'le girilen çarpık ilişkiye bir şekilde imza vermiş olmalarıdır.
Ancak İsrail elçisinin Türkiye'ye yönelik "camdan evi olanlar komşusunun bahçesine taş atmasın" ince tehdidi iyi okunmalıdır.
Şu unutulmamalıdır ki bir din devleti olan İsrail, Şaron gibi fanatik yöneticileri sayesinde katliamlarını Arz-ı Mev'ud hayalini gerçekleştirene kadar sürdürecek.
Ama adım adım ilerliyor. Önce Gazze ve Batı Şeria'yı etnik temizlik yöntemi ile Araplar'dan temizleyecek. Ardından Ürdün, Suriye, Irak ve Türkiye'yi parçalatıp Lübnan'laştıracak, Filistin'leştirecek ve nihaî hedefine ulaşacak. İsrail'i bu emelinden vazgeçirmenin yolu bugün Filistin'de durdurmaktan, işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini sağlamaktan geçiyor. Aksi taktirde İsrail, ABD'nin bu desteği devam ettiği müddetçe hedeflerine hızla ilerleyecek; bölgede kan ve barut kokusu eksik olmayacaktır.
Bu ateş bizi de yakmadan söndürmeye başlamalıyız.
Türkiye İsrail'in örtülü tehditlerine pabuç bırakmamalı önce Filistinli masum halkın yardımına koşmalı. Türkiye ile Kudüs arasında bir hava köprüsü kurarak yaralılara elini uzatmalıdır.
Yine Türkiye, İsrail ile bölgenin ve Türkiye'nin çıkarına olmadığı her geçen gün anlaşılan stratejik ilişkiyi gözden geçirmelidir. Vicdanları sızlatan işgalin olduğu şu dönemde Türkiye'nin tank, uçak ihtiyacı, eli kanlı bir liderin yönetimindeki İsrail ile ilişkinin mazereti olamaz.
Türkiye ihtiyacını Kore'den Japonya'ya, Rusya'dan Çin'e kadar dünyanın her ülkesinden sağlamalı ve askeri teknoloji ihtiyacı konusunda İsrail'e bağımlı olmamalıdır.
Zaten son yıllarda olup bitenler Türkiye'nin savunma ve güvenlik alanında da kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini öğretmiş olmalıdır.
Türkiye'nin güvenliği de bölge barışı da Türkiye'yi İsrail'in rehinesi olmaktan kurtaracak millî bir duruştan, millî bir ekonomik modelden ve ordumuzun güçlü savunma sanayiîne sahip olmasından geçiyor.
Bunun yolu da her yönüyle bağımsız Türkiye için adımlarımızı hızlandırmaktan geçiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.