İslâm’ın beş temel ölçüsü
İslâm dini beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed'in onun kulu ve rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve oruç tutmak
26.09.2019 00:00:00





İmam Gazali Hazretleri İhya'da şöyle buyuruyor: Ebu Tâlib el- Mekkî şöyle demektedir: Her Müslümana farz olan ilim, İslâm'ın rükûnlerini beyan eden şu hadisteki hakikatleri ihtiva eden ilimlerdir:
İslâm dini beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed'in onun kulu ve rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve oruç tutmak!
Bu beş esas her Müslümana farzdır. Bu bakımdan bunların farz oluş keyfiyetini ve nasıl tatbik edilmeleri gerektiğini bilmek de her Müslümana farz olmaktadır.
Bütün bu sözlerin özeti ve kesin neticesinin bizim zikredeceğimiz şu hakikat olduğu kanaatindeyiz:
Kitabımızın başında da ifade ettiğimiz gibi ilim, Muamele ve Mükaşefe İlmi olmak üzere ikiye ayrılır. Müslümanlara farz olan ilim sadece Muamele İlmidir, âkilbâliğ olan kimselerin yapmakla mükellef oldukları üç husus vardır:
1. İtikad (İnanç)
2. Fiil (Yapılması gereken ameller)
3. Terk (Terkedilmesi lâzım gelen davranışlar)
Âkil olan insan, ihtilâm yoluyla veya yaş itibariyle örneğin kuşluk zamanında bülûğa varmış olduğunda, kendisine her şeyden önce kelime-i şehadeti bilmesi ve anlaması farzdır. Ancak âkilbâliğ olan kimseye kelime-i şehadetin manasını düşünmesi, araştırması ve delillerini elde etmek için çalışması farz değildir. Ancak bu kelimelerin ifade ettiği manaya kesinlikle inanması ve bunu şeksiz şüphesiz doğrulaması gerekir. Bu mertebe ise sadece duymak ve taklit etmek suretiyle elde edilir ve ayrıca araştırmaya ve deliller toplamaya ihtiyaç yoktur.
Hz. Muhammed (s.a.v.), bedevilerin medeniyetten, âdâb-ı muaşeretten ve delil denilen şeyden haberleri olmadıkları halde dil ile ikrarlarını imanlarına delil saymış, onlardan bu imanlarını pekiştirecek başka bir delil istemeyerek tasdiklerini delilsiz kabul etmiştir.
Kul, bu kadarını yaptıktan sonra zamanın farzını yerine getirmiş olur ki o zamanda (âkil ve bâliğ olduğunda) kendisine farz-ı ayn olan ilim, kelime-i şehadet'i öğrenmek ve manasını anlamaktır. İlk zamanlarda bunun daha ötesini bilmek üzerine farz değildir.
Bu hükme dair elimizdeki delil şudur: O kimse Kelime-i şehadeti anlayarak söyledikten sonra ölürse şayet, Allah'a itaat etmiş bir kul olarak ölmüş olacaktır. Kelime-i şehadeti ve anlamını öğrenmek dışındaki farzlar ise başka şartlara bağlıdır. Bu şartlar her kişide tahakkuk etmez. Belki bu şartların çoğundan uzak kalır insan.
OKAN EGESEL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.