İran, 2019’da zorlanacak
Ağustos ve Kasım ayında iki aşamalı olarak uygulanmaya başlayan yaptırımlar, şu ana kadar İran ekonomisinin bel kemiğini oluşturan petrol satışlarına önemli bir darbe vurdu ve ülkenin petrol ihracatının yaklaşık yüzde 50 oranında azalmasına neden oldu. İran'ın sıkıntıya düşmesinin Türkiye'yi de olumsuz etkilemesi bekleniyor
18.01.2019 00:00:00





2018 yılının Mayıs ayında ABD Başkanı Donald Trump'ın İran ve 5+1 ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan (JCPOA/KOEP) çıkması ve iki hafta kadar sonra Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun "İran'ın normalleşmesi için" çok sayıda şart ileri sürerek bunları yerine getirmemesi durumda ağır yaptırımlarla karşılaşacağını açıklaması, birçok gözlemci tarafından 2019 yılının İran ile ilgili gelişmelerin ön plana çıkacağı bir yıl olarak değerlendirilmesine neden oldu.
Esas sıkıntı Mayıs ayında
Nitekim Ağustos ve Kasım ayında iki aşamalı olarak uygulanmaya başlayan yaptırımlar, şu ana kadar İran ekonomisinin bel kemiğini oluşturan petrol satışlarına önemli bir darbe vurdu ve ülkenin petrol ihracatının yaklaşık yüzde 50 oranında azalmasına neden oldu. ABD yönetimi Kasım ayında, Türkiye'nin de içinde yer aldığı İran'ın önemli alıcılarına bir kereliğine mahsus muafiyet tanıdığını ve Mayıs ayına kadar İran'dan alımların sıfırlanmasını beklediğini açıkladı.
ABD'nin baskılarının sürmesi durumda petrol satışları sıfıra düşmese bile, Tahran'ın petrol ihracatında yeni bir yüzde 50'lik azalma daha yaşanabilir. Satılan petrolün ödemesinin döviz cinsinden ve resmi bankacılık sistemiyle İran'a girmesinin mümkün olmadığı düşünüldüğünde, kalabalık bir nüfusu beslemesi gereken ülke ekonomisinin yakın gelecekte ciddi bir kriz içine girmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Avrupa havlu attı
Öte yandan İran, ABD'nin ekonomi alanındaki hamlelerine şu ana kadar kayda değer bir karşılık verememiş durumda. Trump'ın Mayıs öncesi tehditlerine aynı perdeden cevap veren İranlı yetkililer, ABD'nin çıkmasına rağmen JCPOA'da kalmanın ülkenin yararına olacağını fark ettiklerinden, misillemede bulunmadı ve anlaşmada kalan diğer 5 ülkeyle çıkış yolu aradı.
Tahran yönetiminin önemli beklentisine karşılık, geçtiğimiz altı aylık sürenin gösterdiği üzere, Avrupa ülkeleri bu süreçte ABD'nin baskılarına direnemedi ve sürekli konuşulan Avrupa merkezli alternatif ödeme sistemi (SPV) -en azından bugüne kadar- hayata geçirilemedi. Oysa ilk aylarda bu mekanizmadan Çin, Rusya ve Türkiye gibi üçüncü ülkelerin de faydalanması planlanmaktaydı.
Avrupa ülkelerinin ilk aylarda İran'ı kollar tutumlarının değişmesine İranlı yetkililerden de tepkiler gecikmedi ve başta Cevad Zarif olmak üzere üst düzey isimler Avrupalıların siyasi inisiyatif ve bağımsızlık sahibi olmadıkları yönünde ciddi eleştiriler dillendirdi.
İran, çıkışı Asya'da arıyor
Çemberin daraldığının farkında olan İranlı yetkililer, özellikle Obama döneminde tecrübe ettikleri ve yıkıcı etkisi hâlâ süren ekonomik baskılardan mümkün mertebe kaçınabilmek, son bir yılda döviz fiyatlarında yaşanan felaketin reel ekonomiye yansımasının önüne geçebilmek ve doğrudan müzakerelere kadar zaman kazanabilmek amacıyla, Asya ülkelerine ve komşularına yönelik bir diplomasi atağına başladı.
Bu bağlamda Çin ve Hindistan'a büyük önem atfeden İran, bu ülkelerle yerli para birimlerinin kullanımı dahil farklı ticaret yolları geliştirmeye ve yaptırımların sıradan halk kitleleri üzerindeki etkisini azaltmaya çalışıyor. Fakat Çin'in elektronik devi Huawei yöneticilerini İran'a yaptırımları deldikleri bahanesiyle ABD'nin üçüncü ülkelerde tutuklatacak kadar cüretkâr davranması, bu stratejinin ne kadar işe yarayacağı hususunda soru işaretleri doğuruyor.
İran, günün sonunda büyük güçlerin trilyon dolarlık ticaret pazarlıkları masasında kendisinin vazgeçilebilecek bir kart olduğunun bilincinde. Nitekim Obama döneminde İran'a yaptırımları delmedeki rolüyle bilinen Çin Bankası Kunlun'un İran ile işlemlerini durdurması önemli bir gösterge.
Yeniden nükleer dönüş
Önümüzdeki aylarda, ekonomik olarak gittikçe sıkışan ve bu alanda ABD'ye karşı elinde fazlaca bir koz bulunmayan İran, ekonomi dışındaki alanlarda ABD'ye baskı yapmayı deneyebilir.
Nitekim başarısız olsa da uzaya uydu fırlatma girişimi bu tür bir gözdağı verme girişimi olarak değerlendirilebilir. Yine Avrupa ile devam eden nükleer anlaşmadan çıkarak uranyum zenginleştirme faaliyetlerine geri dönme tehdidi ya da Taliban ile yaptığı işbirliğini alenileştirme ve kapsamını geliştirme de, İran'ın istikrarının tehlikeye düşmesi halinde başvurabileceği silahları hatırlatma amacına yönelik olabilir.
Türkiye de etkilenebilir
ABD ile son birkaç yıldır inişli çıkışlı ilişkiler yaşayan Türkiye, İran meselesinin de bölgesel bir kriz haline dönüşmesinden endişe duyuyor. İran karşıtı stratejinin bölgesel ayağının İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Türkiye'ye husumetlerini gizlemeyen bölge ülkelerince teşkil edilmesi, John Bolton gibi isimlerin 15 Temmuz'da dışa vurduğu Türkiye karşıtı bilindik pozisyonları, söz konusu çevrelerin Türkiye ve İran'a yönelttikleri 'bölgesel hegemonya' ya da 'siyasal İslamcılık' suçlamalarının benzerliği gibi faktörler, Türkiye'nin İran karşıtı senaryolara daha dikkatli yaklaşmasına neden oluyor. Nitekim son dönemde İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri eksenini Türkiye ve İran'a karşı ilan edilmemiş bir 'çifte kuşatma stratejisi' izlediği söylemi, Ankara'da daha sık dillendirilir hale geldi.
HAKKI UYGUR/AA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.