Hz. Peygamber'in mezhebi ve meşrebi
İslamî ve ihsanî kaygı taşınmadan, bu mecrada saf gönülleri bulandırmak için bazı suallerin de gündeme sokulduğu hazin bir gerçektir. Nitekim bunlardan biri de "Hz. Peygamberin mezhebi ve meşrebi var mı ki?" tarzındadır.
Hiç şüphesiz Peygamberimizin (sav) bir mezhebi ve meşrebi yoktur. O'nun hayatı, vahiy ile kontrol altındadır. Dolayısıyla Alemlerin Efendisinin (sav) yönü, zaman ve mekândan münezzeh olan Allah'a (c.c) doğru olduğu için O, bütün yönlerin, bütün Hak mezhep ve meşreblerin merkezi durumundadır. Bu sebeple Peygambere (sav) ait ne bir mezhep ne bir yol vardı; ancak o, bütün yolların kendisine ulaştığı bir merkezdir. Bu gerçekten hareketle, bir mezhep ve meşrebi olmayan Peygamberimiz (sav), bütün Hak mezhep ve meşreplerin merkezidir, mezhep ve meşrebidir. Kısaca O, merkezdir; merkezin ise yönü yoktur. Her yön ve muhit merkeze bağlı ve merkeze dönüktür. Bu sebeple de her sahabinin bir meşrebi ve mezhebi vardır. Her sahabinin yolu Hz.Peygamber'e (sav), dolayısıyla Hakk'a (cc) gider. Nitekim Hz.Peygamber (sav) "Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız; Hakk'a gidersiniz, hidayete erişirsiniz" [68] buyurarak, sahabe-i kiramın bir manada kendisini temsil ettiklerini ortaya koymuşlardır.
Hülasa Hak mezhep ve meşrepler, İslâm'ın, iman, amel ve ahlâk boyutlarıyla bir bütün olarak insanımıza ulaşmasında ciddî ve tarihî misyonu üstlenmiş müesseselerdir. İslâm'a bizzat taarruz edemeyenlerin bu müesseselere karşı taarruzda bulunmaları, İslâm'a kastetmek anlamı ve tehlikesini içermektedir. Bu sebeple İslâm'ın yaşanan bir hayat olarak devam edebilmesinin teminatı olan bu müesseselere yönelik taarruzlar, bilfiil İslâm'a yönelik kabul edilmelidir.
Bu hayatî ehemmiyeti haiz tespitlerden sonra İslâm binasını ilmî, imanî, amelî ve ahlâkî plandan, daha yakından tanımaya çalışmak yerinde olacaktır.
İslamî ve ihsanî kaygı taşınmadan, bu mecrada saf gönülleri bulandırmak için bazı suallerin de gündeme sokulduğu hazin bir gerçektir. Nitekim bunlardan biri de "Hz. Peygamberin mezhebi ve meşrebi var mı ki?" tarzındadır.
Hiç şüphesiz Peygamberimizin (sav) bir mezhebi ve meşrebi yoktur. O'nun hayatı, vahiy ile kontrol altındadır. Dolayısıyla Alemlerin Efendisinin (sav) yönü, zaman ve mekândan münezzeh olan Allah'a (c.c) doğru olduğu için O, bütün yönlerin, bütün Hak mezhep ve meşreblerin merkezi durumundadır. Bu sebeple Peygambere (sav) ait ne bir mezhep ne bir yol vardı; ancak o, bütün yolların kendisine ulaştığı bir merkezdir. Bu gerçekten hareketle, bir mezhep ve meşrebi olmayan Peygamberimiz (sav), bütün Hak mezhep ve meşreplerin merkezidir, mezhep ve meşrebidir. Kısaca O, merkezdir; merkezin ise yönü yoktur. Her yön ve muhit merkeze bağlı ve merkeze dönüktür. Bu sebeple de her sahabinin bir meşrebi ve mezhebi vardır. Her sahabinin yolu Hz.Peygamber'e (sav), dolayısıyla Hakk'a (cc) gider. Nitekim Hz.Peygamber (sav) "Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız; Hakk'a gidersiniz, hidayete erişirsiniz" [68] buyurarak, sahabe-i kiramın bir manada kendisini temsil ettiklerini ortaya koymuşlardır.
Hülasa Hak mezhep ve meşrepler, İslâm'ın, iman, amel ve ahlâk boyutlarıyla bir bütün olarak insanımıza ulaşmasında ciddî ve tarihî misyonu üstlenmiş müesseselerdir. İslâm'a bizzat taarruz edemeyenlerin bu müesseselere karşı taarruzda bulunmaları, İslâm'a kastetmek anlamı ve tehlikesini içermektedir. Bu sebeple İslâm'ın yaşanan bir hayat olarak devam edebilmesinin teminatı olan bu müesseselere yönelik taarruzlar, bilfiil İslâm'a yönelik kabul edilmelidir.
Bu hayatî ehemmiyeti haiz tespitlerden sonra İslâm binasını ilmî, imanî, amelî ve ahlâkî plandan, daha yakından tanımaya çalışmak yerinde olacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.