İmam Zeynelabidin ve haklar
“Büyüğün hakkına gelince, yaşına saygı göstermek; İslamî konularda bir önceliği ve fazladan bir hizmeti varsa ayrıca değer vermek; ihtilaf ve tartışmalarda karşılık vermemek; ona öncelik vermek
11.12.2023 08:16:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





Büyüğün hakkı: "Büyüğün hakkına gelince, yaşına saygı göstermek; İslamî konularda bir önceliği ve fazladan bir hizmeti varsa ayrıca değer vermek; ihtilaf ve tartışmalarda karşılık vermemek; ona öncelik vermek;
Yolda yürürken önüne geçmemek; onu cahillikle itham etmemek; kabalık etse bile sabır ve hoşgörüyle karşılamak; yaşıyla birlikte İslam'a hizmeti içinde hürmet etmektir. Zaten, kişinin gerçek yaşı, İslam'a hizmetle geçirdiği ile ölçülür.
Bu konuda da başarı için güç ve kuvveti yalnızca Yüce Allah'tan dile."
KÜÇÜĞÜN HAKKI
"Küçüğün hakkına gelince, ona şefkat ve merhamet etmek; onu bilgilendirmek; eğitmek, kusurlarını bağışlamak, hatalarını yüzüne vurmamak; ona yumuşak davranmak; yardımcı olmak, çocukluk ve toyluğun verdiği yanlışlıklarını örtmek; onu idare etmek ve cedelleşmemektir.
Tüm bunlar, onun doğru bir şekilde ve iyi yetişmesine yardımcı olacak hususlardır."
BİR ŞEY İSTEYENİN HAKKI
"Bir şey isteyen ihtiyaç sahibinin hakkına gelince, doğru söylediğinden eminsen ve ihtiyacını gidermeye imkânın da varsa, istediğini vermek; yaşadığı sıkıntının geçmesi için kendisine dua etmek; yardımcı olmak konusunda elinden geleni yapmaktır.
Eğer bazı işaretlere bakarak doğru söylediğinden kuşku duyuyor ama somut bir delil görmüyorsan, bunun, şeytanın bir hilesi olabileceğini, o muhtaca yardım ederek ahirette seni büyük bir mükafaattan ve Rabbine mânen yaklaşmaktan mahrum bırakmak istediğini düşünmelisin.
Eğer istediğini vermeyeceksen, onu güzellikle geri çevirmeli, durumunu herkese yaymamalısın. Eğer nefsin vermek istemediği halde, bu konuda nefsinin itiraz sesini dinlemeyerek verirsen bu da çok faziletli bir tutumdur."
KENDİSİNDEN BİR ŞEY İSTENENİN HAKKI
"Kendisinden bir şey istenenin hakkına gelince, isteneni verirse bunun teşekkürle karşılanması; iyiliğinin unutulmaması, isteneni vermezse haklı bir mazerete binaen vermediği düşünülerek hüsnü-zan edilmesidir.
Bilesin ki, vermezse buna bir engel yoktur. Onu, malı konusunda kınamaya kimsenin hakkı olmaz. Ancak, eğer farz olan hakları yerine getirmeyerek zulmederse, o zaman ayetin yer verdiği "şüphesiz insan çok zâlim ve çok nankördür" ifadesinin kapsamına girer."
SEVİNDİRENİN HAKKI
"Allah'ın kendisinin vesilesi ve eliyle sana seni sevindirici bir şey lutfettiği kimsenin hakkına gelince, eğer o şahıs bu iyiliği bilerek yapmışsa, önce Allah'a hamd eder, ardından, yaptığının önemi ölçüsünde manevî bir karşılık olarak ona da teşekkür edersin, maddeten de onu mükâfatlandırmak için fırsat kollar ve ilk fırsatta da bu iyiliğin uygun karşılığını verirsin.
Eğer bilerek yapmamışsa, o zaman da Allah'a hamd ve şükredersin, bunun Allah'tan sana özel bir lutuf olduğunu bilirsin.
O kişiyi de, Allah'ın sana bir nimetine vesile olduğu için seversin ve ondan bereket umarsın. Çünkü Allah'ın nimet vesileleri nerede olursa olsun mübarektir. İsterse bu vesileliği bilinçli olmasın. Bu konuda da güç ve kuvvet yalnızca Allah'tandır."
ÜZÜCÜ BİR DAVRANIŞTA BULUNAN KİMSENİN HAKKI
"Söz veya davranışıyla seni üzen ve bu konuda aslında İlahî takdirin hükmüne vesile olan kimsenin hakkına gelince:
Eğer o kişi bunu kasden yapmışsa, onu affetmek senin için daha iyidir. Çünkü kötülüğün kökü bu şekilde daha iyi kesilebilir ve zaten sayıları oldukça çok olan böylesi kimselere karşı edebin gereği de budur.
Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurur: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, bunlara hiçbir sorumluluk yoktur. Sorumlu olanlar ancak insanlara zulmedenler ve ülkede haksız yere başkalarının hukukuna saldıranlardır. İşte böylelerinin hakkı gayet acı bir azaptır.
Her kim dişini sıkarak sabreder ve kusurlarını affederse, işte onun bu hareketi ancak büyüklere yaraşan örnek davranışlardandır."
Bu konuda başka bir ayet-i kerime de şu mealdedir:
"Ceza verecek olursanız, size yapılacak muamelenin misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki, bu sabredenler için daha hayırlıdır."
Kasıtlı durumlarda yapılması gereken budur. Eğer kasıtlı yapmamışsa, kasten ondan intikam almakla zulmetmemen gerekir.
Eğer kasıt durumunda onu affetmekle kalmaz, kötülüğüne karşı bir de iyilik yapar ve ona mânen acırsan, elinden gelen en güzel şekilde onu kötülükten vazgeçirmiş olursun.
Bu konuda da güç ve kuvvet yalnızca Yüce Allah'tandır."
DİNDAŞIN HAKKI
"Genel olarak dindaşlarının hakkına gelince, hepsine karşı gönülden iyi dilekte olman; rahmet ve şefkat kanatlarını germen; kötülük yapanlara bile yumuşak davranarak onları kazanmaya, ıslah etmeye çalışman, kendisine ve sana iyilik edene teşekkür etmendir.
Zira sana sıkıntı vermemiş, yük olmamış ve nefsinin kötülüğünden seni emin kılmıştır.
Duanla da herkesi kuşat, hiç kimseden yardımını esirgeme, herkese durum ve konumuna göre davran. Büyüklerini kendi annen ve baban, küçüklerini evladın, yaşıtlarını da kardeşin gibi gör. Yanına gelene nezaket ve merhametle davran.
Din kardeşinle kardeşlik hukukuna yaraşır biçimde iyi ilişkiler içinde bulun."
DİNÎ AZINLIKLARIN HAKLARI
"Dinî azınlıkların haklarına gelince, bu konuda hüküm şöyledir:
Onlar hakkında Allah'ın kabul ettiğini kabul etmen; Allah'ın onlara verdiği taahhüt ve garantiyi eksiksiz yerine getirmen; Allah tarafından onlardan istenen ve mecbur tutulan hususlar konusunda onları, Allah'a bırakman; seninle onlar arasındaki ilişkilerde Allah'ın seni yükümlü tuttuğu şeylerle hükmetmendir.
Allah'ın verdiği güvence, dolayısıyla, Allah'ın ve Resulü'nün (s.a.v.) taahhüdü onlara zulmetmekten seni alıkoysun.
Nitekim Allah Resulü'nün (s.a.v.) şöyle buyurduğu bize ulaşmıştır: "Kim bir zımmiye zulmederse, kıyamet günü ben ondan davacı olacağım."
Bu konuda Allah'tan kork. Başarı için güç ve kuvvet yalnızca Yüce Allah'tandır."
Sonuç olarak diyebiliriz ki; hak ve hürriyetlerin tam mânâsıyla verilmesi sadece İlahî düzenleme ile olur. Bunları verecek olan kişi ise, hesap verme şuuru ile hareket eden, kul hakkına riayet eden kâmil insandır.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) Veda Hutbesi'nde ve İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın Hukuk Risalesi'nde bahsedilen haklara riayet ile aslında bu hakları koruyacak olan kâmil mü'min ortaya çıkacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Yolda yürürken önüne geçmemek; onu cahillikle itham etmemek; kabalık etse bile sabır ve hoşgörüyle karşılamak; yaşıyla birlikte İslam'a hizmeti içinde hürmet etmektir. Zaten, kişinin gerçek yaşı, İslam'a hizmetle geçirdiği ile ölçülür.
Bu konuda da başarı için güç ve kuvveti yalnızca Yüce Allah'tan dile."
KÜÇÜĞÜN HAKKI
"Küçüğün hakkına gelince, ona şefkat ve merhamet etmek; onu bilgilendirmek; eğitmek, kusurlarını bağışlamak, hatalarını yüzüne vurmamak; ona yumuşak davranmak; yardımcı olmak, çocukluk ve toyluğun verdiği yanlışlıklarını örtmek; onu idare etmek ve cedelleşmemektir.
Tüm bunlar, onun doğru bir şekilde ve iyi yetişmesine yardımcı olacak hususlardır."
BİR ŞEY İSTEYENİN HAKKI
"Bir şey isteyen ihtiyaç sahibinin hakkına gelince, doğru söylediğinden eminsen ve ihtiyacını gidermeye imkânın da varsa, istediğini vermek; yaşadığı sıkıntının geçmesi için kendisine dua etmek; yardımcı olmak konusunda elinden geleni yapmaktır.
Eğer bazı işaretlere bakarak doğru söylediğinden kuşku duyuyor ama somut bir delil görmüyorsan, bunun, şeytanın bir hilesi olabileceğini, o muhtaca yardım ederek ahirette seni büyük bir mükafaattan ve Rabbine mânen yaklaşmaktan mahrum bırakmak istediğini düşünmelisin.
Eğer istediğini vermeyeceksen, onu güzellikle geri çevirmeli, durumunu herkese yaymamalısın. Eğer nefsin vermek istemediği halde, bu konuda nefsinin itiraz sesini dinlemeyerek verirsen bu da çok faziletli bir tutumdur."
KENDİSİNDEN BİR ŞEY İSTENENİN HAKKI
"Kendisinden bir şey istenenin hakkına gelince, isteneni verirse bunun teşekkürle karşılanması; iyiliğinin unutulmaması, isteneni vermezse haklı bir mazerete binaen vermediği düşünülerek hüsnü-zan edilmesidir.
Bilesin ki, vermezse buna bir engel yoktur. Onu, malı konusunda kınamaya kimsenin hakkı olmaz. Ancak, eğer farz olan hakları yerine getirmeyerek zulmederse, o zaman ayetin yer verdiği "şüphesiz insan çok zâlim ve çok nankördür" ifadesinin kapsamına girer."
SEVİNDİRENİN HAKKI
"Allah'ın kendisinin vesilesi ve eliyle sana seni sevindirici bir şey lutfettiği kimsenin hakkına gelince, eğer o şahıs bu iyiliği bilerek yapmışsa, önce Allah'a hamd eder, ardından, yaptığının önemi ölçüsünde manevî bir karşılık olarak ona da teşekkür edersin, maddeten de onu mükâfatlandırmak için fırsat kollar ve ilk fırsatta da bu iyiliğin uygun karşılığını verirsin.
Eğer bilerek yapmamışsa, o zaman da Allah'a hamd ve şükredersin, bunun Allah'tan sana özel bir lutuf olduğunu bilirsin.
O kişiyi de, Allah'ın sana bir nimetine vesile olduğu için seversin ve ondan bereket umarsın. Çünkü Allah'ın nimet vesileleri nerede olursa olsun mübarektir. İsterse bu vesileliği bilinçli olmasın. Bu konuda da güç ve kuvvet yalnızca Allah'tandır."
ÜZÜCÜ BİR DAVRANIŞTA BULUNAN KİMSENİN HAKKI
"Söz veya davranışıyla seni üzen ve bu konuda aslında İlahî takdirin hükmüne vesile olan kimsenin hakkına gelince:
Eğer o kişi bunu kasden yapmışsa, onu affetmek senin için daha iyidir. Çünkü kötülüğün kökü bu şekilde daha iyi kesilebilir ve zaten sayıları oldukça çok olan böylesi kimselere karşı edebin gereği de budur.
Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurur: "Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, bunlara hiçbir sorumluluk yoktur. Sorumlu olanlar ancak insanlara zulmedenler ve ülkede haksız yere başkalarının hukukuna saldıranlardır. İşte böylelerinin hakkı gayet acı bir azaptır.
Her kim dişini sıkarak sabreder ve kusurlarını affederse, işte onun bu hareketi ancak büyüklere yaraşan örnek davranışlardandır."
Bu konuda başka bir ayet-i kerime de şu mealdedir:
"Ceza verecek olursanız, size yapılacak muamelenin misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki, bu sabredenler için daha hayırlıdır."
Kasıtlı durumlarda yapılması gereken budur. Eğer kasıtlı yapmamışsa, kasten ondan intikam almakla zulmetmemen gerekir.
Eğer kasıt durumunda onu affetmekle kalmaz, kötülüğüne karşı bir de iyilik yapar ve ona mânen acırsan, elinden gelen en güzel şekilde onu kötülükten vazgeçirmiş olursun.
Bu konuda da güç ve kuvvet yalnızca Yüce Allah'tandır."
DİNDAŞIN HAKKI
"Genel olarak dindaşlarının hakkına gelince, hepsine karşı gönülden iyi dilekte olman; rahmet ve şefkat kanatlarını germen; kötülük yapanlara bile yumuşak davranarak onları kazanmaya, ıslah etmeye çalışman, kendisine ve sana iyilik edene teşekkür etmendir.
Zira sana sıkıntı vermemiş, yük olmamış ve nefsinin kötülüğünden seni emin kılmıştır.
Duanla da herkesi kuşat, hiç kimseden yardımını esirgeme, herkese durum ve konumuna göre davran. Büyüklerini kendi annen ve baban, küçüklerini evladın, yaşıtlarını da kardeşin gibi gör. Yanına gelene nezaket ve merhametle davran.
Din kardeşinle kardeşlik hukukuna yaraşır biçimde iyi ilişkiler içinde bulun."
DİNÎ AZINLIKLARIN HAKLARI
"Dinî azınlıkların haklarına gelince, bu konuda hüküm şöyledir:
Onlar hakkında Allah'ın kabul ettiğini kabul etmen; Allah'ın onlara verdiği taahhüt ve garantiyi eksiksiz yerine getirmen; Allah tarafından onlardan istenen ve mecbur tutulan hususlar konusunda onları, Allah'a bırakman; seninle onlar arasındaki ilişkilerde Allah'ın seni yükümlü tuttuğu şeylerle hükmetmendir.
Allah'ın verdiği güvence, dolayısıyla, Allah'ın ve Resulü'nün (s.a.v.) taahhüdü onlara zulmetmekten seni alıkoysun.
Nitekim Allah Resulü'nün (s.a.v.) şöyle buyurduğu bize ulaşmıştır: "Kim bir zımmiye zulmederse, kıyamet günü ben ondan davacı olacağım."
Bu konuda Allah'tan kork. Başarı için güç ve kuvvet yalnızca Yüce Allah'tandır."
Sonuç olarak diyebiliriz ki; hak ve hürriyetlerin tam mânâsıyla verilmesi sadece İlahî düzenleme ile olur. Bunları verecek olan kişi ise, hesap verme şuuru ile hareket eden, kul hakkına riayet eden kâmil insandır.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) Veda Hutbesi'nde ve İmam Zeynelâbidin (a.s.)'ın Hukuk Risalesi'nde bahsedilen haklara riayet ile aslında bu hakları koruyacak olan kâmil mü'min ortaya çıkacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.