İmam Muhammed Bakır’ın imamet zamanı
İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Cenab-ı Hak tarafından nasp edilmiş imamların beşincisidir
09.10.2023 20:08:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Muhammed Bâkır (a.s.), Cenab-ı Hak tarafından nasp edilmiş imamların beşincisidir.
İmam'ın (a.s.) hayatını; ceddi İmam Hüseyin (a.s.) ve babası İmam Zeynelâbidin'in (a.s.) yanında geçirdiği dönem ve imamet dönemi olarak üçe ayırabiliriz.
İmam Bâkır (a.s.), dedesi İmam Hüseyin'in (a.s.) yanında ömrünün üç yıl, altı ay, on gününü geçirmiştir.
Kerbela katliamında ceddinin yanında yer almış ve o vahşete tanık olmuştur. Hayatının geri kalanında bu günü unutmayacaktır:
"Ceddim Hüseyin (a.s.) şehit edildiğinde ben dört yaşındaydım. Onun şehit edilişini ve o gün başımızdan geçenlerin tümünü hatırlıyorum."
Babası İmam Seccad (a.s.) ile otuz dört yılını paylaşmıştır. İmameti ise, on dokuz yıl, iki ay ve on gün sürmüştür.
İmam Bâkır'ın (a.s.) imamet dönemi, Ümeyyeoğulları ile Abbasoğulları arasında geçen savaşlara denk geldiği için, imametini cedlerinden nispeten daha rahat şartlarda geçirmiştir.
Bu dönem, Ehl-i Beyt ilminin öğretilmesinde ve yerleşmesinde zemin hazırlamıştır.
Hakkı olan hilafet makamı, O'nun döneminde de tıpkı cedlerine yapıldığı gibi gaspedilmiştir.
İmam Bâkır'ın (a.s.) yüzüğünün içinde, "Tüm izzet Allah'ındır" ifadesi kazınmıştı.
İmam Zeynelabidin'den (a.s.) İmam Bakır'a kalan ilmî miras
Babası İmam Zeynelâbidin (a.s.) ömrünün son anlarında onu kendi yerine tayin etti ve bunu yaparken yanındakileri de şahit tuttu.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) silahını ihtiva eden bir sandığı İmam Muhammed'e (a.s.) göstererek, "Ey Muhammed! Bu sandığı eve götür" buyurmuştur. Sonra da yanındakilere dönerek, "Dirhem ve dinar değil, ilim sandığıdır bu" buyurur.
İsmail b. Muhammed b. Abdullah b. Ali b. Hüseyin'den, o da Ebu Câfer'den (İmam Bâkır) şöyle nakletmiştir:
"Ali b. Hüseyin (a.s.) vefat edeceği sırada bir zembil veya sandık çıkardı ve dedi ki: 'Ey Muhammed! Bu sandığı götür.' Dört kişi sandığı taşıdılar.'
Ali b. Hüseyin (İmam Zeynelâbidin) vefat edince, Muhammed'in kardeşleri gelip sandıkta bulunanları istediler ve dediler ki: 'Sandıktan bizim payımıza düşeni ver.'
Bunun üzerine dedi ki: 'Ondan sizin payınıza düşen bir şey yoktur. Eğer size bir şey düşmüş olsa idi, onu bana vermezdi.'
Sandıkta Resûlullah'ın (s.a.v.) silahı ve kitapları bulunuyordu."
'HAK İMAMA TÂBİ OLMAK'
İslam dininde hilafet konusu Hz. Peygamberin (s.a.v.) rıhletinden sonra esas sahibinden alınmış bir makamdır.
Sakife gölgeliğinde yaşanan gelişmelerle İslam tarihinde ilk defa demokratik uygulama ile halife tayin edilmiş, Allah'ın emri ile nasp edilen kişinin yerine, seçimle iş başına gelen kişi halife olmuştur.
İmam Ali (a.s.) ve Hz. Fâtıma (a.s.) dönemlerinden itibaren Ehl¬i Beyt'in ve daha sonra da mâsum imamların en büyük davası, imaet ile hilafetin birbirinden ayrıldığı bu dönemlerde hilafetin hakkı olana verilmesi için halkı ayıktırmak olmuştur.
Çünkü bu Allah'ın emridir ve ümmet aslında Allah'ın emrine karşı çıkmış olmaktadır. Öyle ki, İmam Bâkır (a.s.) aşağıda vereceğimiz gibi, zamanın imamına tâbi olmayı, dinin zirvesi ve İslam'ın şartlarından saymaktadır.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.), daha önceki imamlar tarafından dikkat çekilen bu hususları dile getirerek, Cenab-ı Hak tarafından nasp edilmiş imama uymanın gereğinden bahsederek şunları buyurmuştur:
"Allah tarafından tayin edilmiş âdil bir imama uymaksızın Allah'a ibadet etmekle kendisini yoran kimsenin çabası kabul edilmez ve kendisi de yolunu şaşırmış bir sapıktır.
Bu haliyle o, çobansız, çobanını ve ait olduğu sürüyü yitirmiş bir koyuna benzer. Bu koyun, gününü oraya buraya gidip gelmekle geçirir. Gece karanlığı çökmeye başlayınca, başında çobanı bulunan bir sürüyü görür, o sürünün yanına gider, geceyi onlarla geçirir ama şaşkındır, çobanını ve sürüsünü arar durur.
Sonra bir merada otlayan başka bir sürü görür, onlara yönelir, katılmak ister. Sürünün çobanı, 'Kendi sürüne git; sen kaybolmuş, yolunu şaşırmış, çobanını ve sürünü yitirmişsin' diye seslenir. Şaşkınlık içinde büyük bir korku yaşar. Merasını gösterecek ve onu geri döndürecek bir çobanı olmaksızın kalakalır. O, bu halde iken, kurt onun kayboluşunu fırsat bilir ve onu yer.
İşte böyle, ey Muhammed b. Müslim! Bu ümmete mensup olup da, Allah tarafından tayin edilmiş âdil imama uymayan kimse yolunu yitirmiş bir şaşkın olmaktan kurtulamaz. Eğer bu halde ölürse, bir tür küfür ve nifak üzere ölür.
Bil ki, ey Muhammed! Hak imamlar ve tâbileri, Allah'ın dini üzeredirler." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
İmam'ın (a.s.) hayatını; ceddi İmam Hüseyin (a.s.) ve babası İmam Zeynelâbidin'in (a.s.) yanında geçirdiği dönem ve imamet dönemi olarak üçe ayırabiliriz.
İmam Bâkır (a.s.), dedesi İmam Hüseyin'in (a.s.) yanında ömrünün üç yıl, altı ay, on gününü geçirmiştir.
Kerbela katliamında ceddinin yanında yer almış ve o vahşete tanık olmuştur. Hayatının geri kalanında bu günü unutmayacaktır:
"Ceddim Hüseyin (a.s.) şehit edildiğinde ben dört yaşındaydım. Onun şehit edilişini ve o gün başımızdan geçenlerin tümünü hatırlıyorum."
Babası İmam Seccad (a.s.) ile otuz dört yılını paylaşmıştır. İmameti ise, on dokuz yıl, iki ay ve on gün sürmüştür.
İmam Bâkır'ın (a.s.) imamet dönemi, Ümeyyeoğulları ile Abbasoğulları arasında geçen savaşlara denk geldiği için, imametini cedlerinden nispeten daha rahat şartlarda geçirmiştir.
Bu dönem, Ehl-i Beyt ilminin öğretilmesinde ve yerleşmesinde zemin hazırlamıştır.
Hakkı olan hilafet makamı, O'nun döneminde de tıpkı cedlerine yapıldığı gibi gaspedilmiştir.
İmam Bâkır'ın (a.s.) yüzüğünün içinde, "Tüm izzet Allah'ındır" ifadesi kazınmıştı.
İmam Zeynelabidin'den (a.s.) İmam Bakır'a kalan ilmî miras
Babası İmam Zeynelâbidin (a.s.) ömrünün son anlarında onu kendi yerine tayin etti ve bunu yaparken yanındakileri de şahit tuttu.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) silahını ihtiva eden bir sandığı İmam Muhammed'e (a.s.) göstererek, "Ey Muhammed! Bu sandığı eve götür" buyurmuştur. Sonra da yanındakilere dönerek, "Dirhem ve dinar değil, ilim sandığıdır bu" buyurur.
İsmail b. Muhammed b. Abdullah b. Ali b. Hüseyin'den, o da Ebu Câfer'den (İmam Bâkır) şöyle nakletmiştir:
"Ali b. Hüseyin (a.s.) vefat edeceği sırada bir zembil veya sandık çıkardı ve dedi ki: 'Ey Muhammed! Bu sandığı götür.' Dört kişi sandığı taşıdılar.'
Ali b. Hüseyin (İmam Zeynelâbidin) vefat edince, Muhammed'in kardeşleri gelip sandıkta bulunanları istediler ve dediler ki: 'Sandıktan bizim payımıza düşeni ver.'
Bunun üzerine dedi ki: 'Ondan sizin payınıza düşen bir şey yoktur. Eğer size bir şey düşmüş olsa idi, onu bana vermezdi.'
Sandıkta Resûlullah'ın (s.a.v.) silahı ve kitapları bulunuyordu."
'HAK İMAMA TÂBİ OLMAK'
İslam dininde hilafet konusu Hz. Peygamberin (s.a.v.) rıhletinden sonra esas sahibinden alınmış bir makamdır.
Sakife gölgeliğinde yaşanan gelişmelerle İslam tarihinde ilk defa demokratik uygulama ile halife tayin edilmiş, Allah'ın emri ile nasp edilen kişinin yerine, seçimle iş başına gelen kişi halife olmuştur.
İmam Ali (a.s.) ve Hz. Fâtıma (a.s.) dönemlerinden itibaren Ehl¬i Beyt'in ve daha sonra da mâsum imamların en büyük davası, imaet ile hilafetin birbirinden ayrıldığı bu dönemlerde hilafetin hakkı olana verilmesi için halkı ayıktırmak olmuştur.
Çünkü bu Allah'ın emridir ve ümmet aslında Allah'ın emrine karşı çıkmış olmaktadır. Öyle ki, İmam Bâkır (a.s.) aşağıda vereceğimiz gibi, zamanın imamına tâbi olmayı, dinin zirvesi ve İslam'ın şartlarından saymaktadır.
İmam Muhammed Bâkır (a.s.), daha önceki imamlar tarafından dikkat çekilen bu hususları dile getirerek, Cenab-ı Hak tarafından nasp edilmiş imama uymanın gereğinden bahsederek şunları buyurmuştur:
"Allah tarafından tayin edilmiş âdil bir imama uymaksızın Allah'a ibadet etmekle kendisini yoran kimsenin çabası kabul edilmez ve kendisi de yolunu şaşırmış bir sapıktır.
Bu haliyle o, çobansız, çobanını ve ait olduğu sürüyü yitirmiş bir koyuna benzer. Bu koyun, gününü oraya buraya gidip gelmekle geçirir. Gece karanlığı çökmeye başlayınca, başında çobanı bulunan bir sürüyü görür, o sürünün yanına gider, geceyi onlarla geçirir ama şaşkındır, çobanını ve sürüsünü arar durur.
Sonra bir merada otlayan başka bir sürü görür, onlara yönelir, katılmak ister. Sürünün çobanı, 'Kendi sürüne git; sen kaybolmuş, yolunu şaşırmış, çobanını ve sürünü yitirmişsin' diye seslenir. Şaşkınlık içinde büyük bir korku yaşar. Merasını gösterecek ve onu geri döndürecek bir çobanı olmaksızın kalakalır. O, bu halde iken, kurt onun kayboluşunu fırsat bilir ve onu yer.
İşte böyle, ey Muhammed b. Müslim! Bu ümmete mensup olup da, Allah tarafından tayin edilmiş âdil imama uymayan kimse yolunu yitirmiş bir şaşkın olmaktan kurtulamaz. Eğer bu halde ölürse, bir tür küfür ve nifak üzere ölür.
Bil ki, ey Muhammed! Hak imamlar ve tâbileri, Allah'ın dini üzeredirler." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Muhammed Bakır eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.