İmam Kazım, Ehl-i Beyt ve İmam Ali’nin hilafeti
Muhammed b. Fudayl anlatıyor: “Ebû’l-Hasan (a.s.) şöyle buyurdu: Ali’nin (a.s.) velâyeti meselesi, bütün nebilerin suhuflarında yazılıdır. Allah, Muhammed’in (s.a.a.) nübüvvetini, Ali’nin (a.s.) velâyetini bildirmediği bir tek resûl göndermemiştir.”
10.12.2023 17:07:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak
Muhammed b. Fudayl anlatıyor: "Ebû'l-Hasan (a.s.) şöyle buyurdu: Ali'nin (a.s.) velâyeti meselesi, bütün nebilerin suhuflarında yazılıdır. Allah, Muhammed'in (s.a.a.) nübüvvetini, Ali'nin (a.s.) velâyetini bildirmediği bir tek resûl göndermemiştir."
İbn Tavus, "et-Turuf' adlı kitapta Şeyh İsâ b. el-Müstefad ed-Darir'in "el-Vasiyet" adlı kitabından naklen İmam Mûsâ b. Ca'fer'in babasından (üzerlerine selâm olsun) şöyle rivâyet ettiğini aktarır:
"Resulullah (s.a.a.) vefat etmek üzere iken Ensâr'ı çağırdı ve şöyle buyurdu: 'Ey Ensâr topluluğu! Ayrılık zamanı gelip çattı. Çağrıldım ve Ben de çağrıya icâbet ettim. Size komşu oldum, Bana en güzel şekilde komşuluk ettiniz.
Yardım ettiniz, yardımın en güzelini yaptınız. Mallarınızı bizimle bölüştünüz. Müslümanlara imkânlarınızı en geniş şekilde açtınız.
Allah için canlarınızdan geçtiniz. Yaptıklarınıza karşılık Allah en güzel ve en eksiksiz şekilde sizi ödüllendirsin.
Geride bir şey kaldı, o da işin tamamlanması, amelin son noktası demektir. Ben bu ikisinin ayrılmamasının gerektiğini söylüyorum. Bir kıl kadar ayrılırsa, iş tamamlanmış olmaz. Birini uygulayıp öbürünü terk eden kimse, öncekini de inkâr etmiş olur ve Allah onun adaletini ve tasarrufunu kabul etmez.'
Dediler ki: 'Ya Resulullah! Bunu nasıl bilelim? Bunu bizden saklama. Aksi takdirde saparız ve İslam'dan dönmüş oluruz. Allah ve Resûlü'nün bizim üzerimizdeki nimetinden yüz çeviririz. Yüce Allah, Senin aracılığınla bizi helâk olmaktan kurtarmıştır ya Resulullah!
Sen, Allah'ın emrini tebliğ ettin, bize öğüt verdin, görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirdin. Bize karşı da merhametli, şefkatli davrandın, bize acıdın.'
Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: 'Kastettiğim şeyler, Allah'ın Kitabı ve Benim Ehl-i Beyt'imdir. Kitap, Kur'ân'dır. Onda hüccet, nur ve burhan vardır. O, Allah'ın yepyeni, taptaze sözüdür. Şahittir, muhkemdir, âdildir. Helâliyle, haramıyla, hükümleriyle bize önderdir. Yarın birçok topluluk getirilir ve Kurân'a karşı tutumları nedeniyle Sırat üzerinde bunların ayakları kaydırılır.
Ey Ensâr topluluğu! Ehl-i Beyt'imin şahsında Beni koruyun. Çünkü Latif ve her şeyden haberdar olan Allah, Bana, bunların (Kur'ân ve Ehl-i Beyt'in) havuz başında Benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını bildirdi.
Haberiniz olsun, İslam, altında sütunları bulunan bir çatıdır. Hiçbir çatı dayanacağı sütunlar olmadan ayakta duramaz. Biriniz altında sütunları olmadan dümdüz çatıyla gelirse, bu çatının onun üzerine düşmesinden ve onu cehenneme yuvarlamasından korkulur.
Ey insanlar! Sütun, İslam sütunudur ve ona da şu âyette işaret edilmiştir: 'O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a sâlih amel ulaştırır.'
Sâlih amel; İmam'a, emir sahibine itaat etmek, onun ipine sarılmaktır.
Ey insanlar! Anladınız mı? Ehl-i Beyt'im hakkında Allah'tan korkun! Allah'tan korkun!
Onlar karanlıkları aydınlatan fenerler, ilim madenleri, hikmet kaynakları ve meleklerin uğrak yerleridir.
Vasîm, emanetlerimin muhâfızı, vârisim de onlardan biridir. Mûsâ için Hârun ne ise, o da Benim için aynı konumdadır.
Dikkat edin, ey Ensâr topluluğu! Tebliğ ettim mi? Hazır bulunanlar! Dinleyin. Haberiniz olsun! Fâtıma'nın kapısı Benim kapım, evi de Benim evimdir. Kim onun evinin hürmetini çiğnerse, Allah'ın perdesini çiğnemiş olur.'
İsa diyor ki: Ebû'l-Hasan (a.s.) uzun süre ağladı. Sözlerine ara verdi. Sonra şöyle dedi:
'Allah'a yemin ederim, Allah'ın perdesi çiğnendi. Allah'a yemin ederim, Allah'ın perdesi çiğnendi. Allah'a yemin ederim, Allah'ın perdesi çiğnendi.'
Sonra sözlerini şöyle sürdürdü: 'Babam, dedem Muhammed b. Ali'den naklen şöyle dedi: Resûlullah (s.a.a.) Muhâcirler'i topladı ve onlara şöyle dedi:
'Ey insanlar! Şüphesiz Ben davet edildim ve Ben davetçinin davetine icâbet ettim. Rabb'ime kavuşmayı, peygamber kardeşlerime katılmayı özledim. Size bildiriyorum ki Ben, bir vasîye vasiyette bulundum. Sizi hayvanlar gibi başıboş bırakıp ihmal etmedim. Sizinle ilgili hiçbir işi çözümsüz, kapalı bırakmadım.'
Ömer b. Hattab ayağa kalktı ve şöyle dedi: 'Ya Resûlallah! Senden önceki peygamberlerin vasiyet ettiği gibi mi vasiyet ettin?'
'Evet.' dedi.
Dedi ki: 'Allah'ın emri gereğince mi yoksa Kendinden mi böyle bir vasiyette bulundun?'
Buyurdu ki: 'Otur, ey Ömer! Allah'ın emri gereğince vasiyet ettim. O'nun emri ve itaati uyarınca vasiyet ettim. Benim emrim de Allah'a itaat demektir. Bana isyan eden, Allah'a isyan eder. Benim vasîme isyan eden, Bana isyan eder. Vasîme itaat eden, Bana itaat eder. Bana itaat eden de, Allah'a itaat eder. Senin ve arkadaşının istediği gibi değil.'
Sonra öfkelendiğini belli eden bir yüz İfadesiyle insanlara döndü ve şöyle dedi:
'Ey insanlar! Benim vasiyetimi dinleyin. Kim, Bana iman eder, peygamberliğimi tasdik eder, Allah'ın Resûlü olduğumu doğrularsa, ona Ali b. Ebû Tâlib'in velâyetini, itaatini ve tasdik edilmesini vasiyet ediyorum. Onun velâyeti, Benim velâyetim ve Rabb'imin velâyetidir.
Size tebliğ ettim. Burada bulunanlar da bulunmayanlara bildirsinler ki, Ali b. Ebû Tâlib alamettir. Alametin gerisine düşen, sapar. O'nu geçen, ateşe düşer. Alametin sağına düşen, helâk olur. Soluna düşen de azar. Başarım ancak Allah iledir. İşittiniz mi?'
'Evet' dediler.
Fudayl anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'a (a.s.) dedim ki: Allah katında, kullara farz kılınıp da kulların Allah'a yaklaşmalarının aracı olan amellerden hangisi daha üstündür?'
Buyurdu ki: 'Allah'a yaklaşma aracı olarak kulların işleyeceği en üstün amel, Allah'a ve Resûlü'ne itaat etmek; Allah'ı, Resûlü'nü (s.a.a.) ve Ulu'l-Emr'i (Ehl-i Beyt) sevmektir. Ebû Ca'fer (a.s.), bizi sevmek iman, bize buğzetmek ise küfürdür, derdi.'" (el- Mehâsin, s.150.) (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
İbn Tavus, "et-Turuf' adlı kitapta Şeyh İsâ b. el-Müstefad ed-Darir'in "el-Vasiyet" adlı kitabından naklen İmam Mûsâ b. Ca'fer'in babasından (üzerlerine selâm olsun) şöyle rivâyet ettiğini aktarır:
"Resulullah (s.a.a.) vefat etmek üzere iken Ensâr'ı çağırdı ve şöyle buyurdu: 'Ey Ensâr topluluğu! Ayrılık zamanı gelip çattı. Çağrıldım ve Ben de çağrıya icâbet ettim. Size komşu oldum, Bana en güzel şekilde komşuluk ettiniz.
Yardım ettiniz, yardımın en güzelini yaptınız. Mallarınızı bizimle bölüştünüz. Müslümanlara imkânlarınızı en geniş şekilde açtınız.
Allah için canlarınızdan geçtiniz. Yaptıklarınıza karşılık Allah en güzel ve en eksiksiz şekilde sizi ödüllendirsin.
Geride bir şey kaldı, o da işin tamamlanması, amelin son noktası demektir. Ben bu ikisinin ayrılmamasının gerektiğini söylüyorum. Bir kıl kadar ayrılırsa, iş tamamlanmış olmaz. Birini uygulayıp öbürünü terk eden kimse, öncekini de inkâr etmiş olur ve Allah onun adaletini ve tasarrufunu kabul etmez.'
Dediler ki: 'Ya Resulullah! Bunu nasıl bilelim? Bunu bizden saklama. Aksi takdirde saparız ve İslam'dan dönmüş oluruz. Allah ve Resûlü'nün bizim üzerimizdeki nimetinden yüz çeviririz. Yüce Allah, Senin aracılığınla bizi helâk olmaktan kurtarmıştır ya Resulullah!
Sen, Allah'ın emrini tebliğ ettin, bize öğüt verdin, görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirdin. Bize karşı da merhametli, şefkatli davrandın, bize acıdın.'
Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: 'Kastettiğim şeyler, Allah'ın Kitabı ve Benim Ehl-i Beyt'imdir. Kitap, Kur'ân'dır. Onda hüccet, nur ve burhan vardır. O, Allah'ın yepyeni, taptaze sözüdür. Şahittir, muhkemdir, âdildir. Helâliyle, haramıyla, hükümleriyle bize önderdir. Yarın birçok topluluk getirilir ve Kurân'a karşı tutumları nedeniyle Sırat üzerinde bunların ayakları kaydırılır.
Ey Ensâr topluluğu! Ehl-i Beyt'imin şahsında Beni koruyun. Çünkü Latif ve her şeyden haberdar olan Allah, Bana, bunların (Kur'ân ve Ehl-i Beyt'in) havuz başında Benimle buluşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmayacaklarını bildirdi.
Haberiniz olsun, İslam, altında sütunları bulunan bir çatıdır. Hiçbir çatı dayanacağı sütunlar olmadan ayakta duramaz. Biriniz altında sütunları olmadan dümdüz çatıyla gelirse, bu çatının onun üzerine düşmesinden ve onu cehenneme yuvarlamasından korkulur.
Ey insanlar! Sütun, İslam sütunudur ve ona da şu âyette işaret edilmiştir: 'O'na ancak güzel sözler yükselir (ulaşır). Onları da Allah'a sâlih amel ulaştırır.'
Sâlih amel; İmam'a, emir sahibine itaat etmek, onun ipine sarılmaktır.
Ey insanlar! Anladınız mı? Ehl-i Beyt'im hakkında Allah'tan korkun! Allah'tan korkun!
Onlar karanlıkları aydınlatan fenerler, ilim madenleri, hikmet kaynakları ve meleklerin uğrak yerleridir.
Vasîm, emanetlerimin muhâfızı, vârisim de onlardan biridir. Mûsâ için Hârun ne ise, o da Benim için aynı konumdadır.
Dikkat edin, ey Ensâr topluluğu! Tebliğ ettim mi? Hazır bulunanlar! Dinleyin. Haberiniz olsun! Fâtıma'nın kapısı Benim kapım, evi de Benim evimdir. Kim onun evinin hürmetini çiğnerse, Allah'ın perdesini çiğnemiş olur.'
İsa diyor ki: Ebû'l-Hasan (a.s.) uzun süre ağladı. Sözlerine ara verdi. Sonra şöyle dedi:
'Allah'a yemin ederim, Allah'ın perdesi çiğnendi. Allah'a yemin ederim, Allah'ın perdesi çiğnendi. Allah'a yemin ederim, Allah'ın perdesi çiğnendi.'
Sonra sözlerini şöyle sürdürdü: 'Babam, dedem Muhammed b. Ali'den naklen şöyle dedi: Resûlullah (s.a.a.) Muhâcirler'i topladı ve onlara şöyle dedi:
'Ey insanlar! Şüphesiz Ben davet edildim ve Ben davetçinin davetine icâbet ettim. Rabb'ime kavuşmayı, peygamber kardeşlerime katılmayı özledim. Size bildiriyorum ki Ben, bir vasîye vasiyette bulundum. Sizi hayvanlar gibi başıboş bırakıp ihmal etmedim. Sizinle ilgili hiçbir işi çözümsüz, kapalı bırakmadım.'
Ömer b. Hattab ayağa kalktı ve şöyle dedi: 'Ya Resûlallah! Senden önceki peygamberlerin vasiyet ettiği gibi mi vasiyet ettin?'
'Evet.' dedi.
Dedi ki: 'Allah'ın emri gereğince mi yoksa Kendinden mi böyle bir vasiyette bulundun?'
Buyurdu ki: 'Otur, ey Ömer! Allah'ın emri gereğince vasiyet ettim. O'nun emri ve itaati uyarınca vasiyet ettim. Benim emrim de Allah'a itaat demektir. Bana isyan eden, Allah'a isyan eder. Benim vasîme isyan eden, Bana isyan eder. Vasîme itaat eden, Bana itaat eder. Bana itaat eden de, Allah'a itaat eder. Senin ve arkadaşının istediği gibi değil.'
Sonra öfkelendiğini belli eden bir yüz İfadesiyle insanlara döndü ve şöyle dedi:
'Ey insanlar! Benim vasiyetimi dinleyin. Kim, Bana iman eder, peygamberliğimi tasdik eder, Allah'ın Resûlü olduğumu doğrularsa, ona Ali b. Ebû Tâlib'in velâyetini, itaatini ve tasdik edilmesini vasiyet ediyorum. Onun velâyeti, Benim velâyetim ve Rabb'imin velâyetidir.
Size tebliğ ettim. Burada bulunanlar da bulunmayanlara bildirsinler ki, Ali b. Ebû Tâlib alamettir. Alametin gerisine düşen, sapar. O'nu geçen, ateşe düşer. Alametin sağına düşen, helâk olur. Soluna düşen de azar. Başarım ancak Allah iledir. İşittiniz mi?'
'Evet' dediler.
Fudayl anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'a (a.s.) dedim ki: Allah katında, kullara farz kılınıp da kulların Allah'a yaklaşmalarının aracı olan amellerden hangisi daha üstündür?'
Buyurdu ki: 'Allah'a yaklaşma aracı olarak kulların işleyeceği en üstün amel, Allah'a ve Resûlü'ne itaat etmek; Allah'ı, Resûlü'nü (s.a.a.) ve Ulu'l-Emr'i (Ehl-i Beyt) sevmektir. Ebû Ca'fer (a.s.), bizi sevmek iman, bize buğzetmek ise küfürdür, derdi.'" (el- Mehâsin, s.150.) (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)