İmam Hadi’nin ilmî mirası
Efendim ve mevlâm uygun görürse, ‘Sana şarap ve kumardan sorarlar’ âyetinde geçen ‘meysir/kumar’ kelimesiyle neyin kastedildiğini açıklar mı?
04.06.2024 08:17:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ayyâşî, kendi rivâyet zinciriyle Hamdeveyh'ten, o da Muhammed b. İsâ'dan şöyle dediğini rivâyet eder: "İbrahim b. Anbese, Ali b. Muhammed'e (a.s.) şöyle yazdı:
'Efendim ve mevlâm uygun görürse, 'Sana şarap ve kumardan sorarlar' âyetinde geçen 'meysir/kumar' kelimesiyle neyin kastedildiğini açıklar mı?'
Gelen cevabî mektupta şöyle deniyordu:
'Kendisiyle kumar oynanılan her şey meysirdir. Sarhoş edici her şey de haramdır.'"
Yine Ayyâşî, kendi rivâyet zinciriyle Eyyûb b. Nuh b. Derrac'dan şöyle dediğini rivâyet eder: "İmam Hâdî'ye (a.s.) camızı sordum ve 'Iraklılar onun meshedildiğini söylerler' diye de ekledim.
'Allah'ın, deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı)' âyetini duymadın mı?' buyurdu."
Yine Ayyâşî, kendi rivâyet zinciriyle Mûsâ b. Muhammed b. Ali'den, o da kardeşi İmam Hâdî'den (a.s.) şöyle dediğini rivâyet etmiştir:
"Yüce Allah'ın Âdem ve eşine meyvesini yasakladığı ağaç, kıskançlık ağacıydı. Allah'ın kendisinden ve diğer mahlûkattan üstün kıldığı kullarına kıskançlık gözüyle bakmamaları hususunda onlardan söz almıştı. Ama Allah onda kararlılık görmedi."
KELÂM
Ahmed b. İshak'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî'ye (a.s.) bir mektup yazarak, Allah'ı görme meselesi ve bu meseleyle ilgili olarak insanlar arasındaki görüş ayrılıklarını sordum.
Bana şu cevabı yazdı:
'Gören ile görülen arasında gözün işlediği bir hava olmadığı sürece görme eylemi gerçekleşmez. Gören ile görülen arasında hava kesilince, görme mümkün olmaz.
Bu açıdan gören ile görülen arasında bir benzerlik vardır. Çünkü gören, görülmeyi gerektirici sebep açısından görülen ile eşit olunca, benzerlik kaçınılmaz olur. Bu da (Yaratan ile yaratılan arasında) benzerlik demektir. Çünkü sebeplerin sonuçlara muttasıl olması gerekir.'"
Bişr b. Beşşar en-Nişaburî'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî'ye (a.s.) şöyle yazdım:
'Bizim buralardakiler, tevhid hakkında ihtilâfa düşmüşler; kimisi, O cisimdir, diyor; kimisi de, O surettir, diyor.'
Bana şu cevabı yazdı: 'Sınırlandırılmayan ve vasfedilmeyen Allah yücedir, münezzehtir. O'na hiçbir şey benzemez. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.'"
Ali b. İbrahim, Muhtar b. Muhammed b. Muhtar el-Hemedanî ve Muhammed b. Hasan'dan, onlar Abdullah b. Hasan el-Alevî'den, hepsi Feth b. Yezid el-Cürcanî'den şöyle rivâyet etmişlerdir:
"İmam Hâdî'nin (a.s.) şöyle dediğini duydum:
'Allah latiftir, haberdardır, işitendir, görendir, birdir, tektir, ihtiyaçsızdır, doğurmamıştır, doğmamıştır ve hiçbir kimse O'na denk değildir.
Eğer teşbihçilerin iddia ettikleri gibi olsaydı, yaratanla yaratılan, meydana getirenle meydana getirilen birbirinden ayırt edilmezdi.
Ama O, yaratıp meydana getirendir. Cisim verip şekillendirdiği ve ortaya çıkarıp yarattığı şeyle arasına fark koymuştur. Bu yüzden hiçbir şey O'na benzemez ve O, hiçbir şeye benzemez.'
Dedim ki: 'Tamam, Allah beni sana kurban etsin ama sen, O tektir, ihtiyaçsızdır, dedin, ardından, hiçbir şey O'na benzemez, dedin. Oysa Allah birdir, insan da birdir. O hâlde birlikte benzeşme olmadı mı?'
Dedi ki: 'Ey Feth! Muhal bir şeyden söz ettin. Allah seni (doğru yol üzere) sabit kılsın. Benzeşme ancak anlamlarda söz konusu olabilir. İsimler ise birdirler ve isimlendirilene delâlet ederler.
Şöyle ki: Bir insanla ilgili olarak onun bir olduğu söylendiği zaman cüssesinin bir tane olduğu, iki tane olmadığı haber verilmiş oluyor. Yoksa insanın kendisi bir değildir.
Çünkü organları farklı, renkleri farklıdır. Renkleri farklı olan kimse ise bir değildir; bölünebilen, eşit olmayan parçalardan ibarettir. Kanı etinden, eti kanından, sinirleri damarlarından, kılları derisinden, siyahı beyazından başkadır.
Aynı durum bütün varlıklar için geçerlidir. Dolayısıyla insan isimde birdir, anlamda değil. Allah ise birdir ve O'ndan başka bir yoktur. O'nda farklılık, değişiklik, ziyadelik ve noksanlık yoktur.
İnsan ise yaratılmıştır, yapılmıştır; değişik parçaların, farklı cevherlerin bileşiminden oluşmuştur ve ancak bütün bunların toplamı esasında bir şey sayılmaktadır.'
Dedim ki: 'Sana kurban olayım, beni sıkıntıdan kurtardın, Allah da seni sıkıntıdan kurtarsın. Bir de diyorsun ki: Allah latiftir, haberdardır. Allah'ın bir olduğunun anlamını açıkladığın gibi bunun anlamını da bana açıklar mısın?
Çünkü aradaki farklılık sebebiyle, Allah'ın latif oluşunun kulların latif oluşundan farklı olduğunu biliyorum, ancak bunu bana ayrıntılı olarak açıklamanı istiyorum.'
Buyurdu ki: 'Ey Feth! Allah latiftir, dememizin nedeni, O'nun latif olan şeyleri yaratması ve latif olan şeyleri bilmesidir.
Allah seni başarılı kılsın ve (doğru yol üzere) sabit kılsın, Allah'ın yaratmasının sanatsal izlerini latif olan ve olmayan bitkilerde, latif varlıklarda, küçük canlılarda, sineklerde, sivrisineklerde ve neredeyse gözle görülemeyecek kadar küçük olan başka varlıklarda görmüyor musun?
Bunların bir kısmı o kadar küçüktürler ki, erkek mi, dişi mi; yeni doğmuş mu, eski mi oldukları dahi bilinmez.
Biz bunların küçüklüklerini, aynı zamanda latifliklerini, cinselliği bilmelerini, ölümden kaçmalarını, yararlarına olan şeyleri toplamalarını; denizlerin derinliklerinde, ağaçların kabuklarında, sahralarda ve çöllerde olanlarını, bunların birbirlerinin dillerini anlamalarını, yavrularıyla anlaşmalarını, onlara yiyecek taşımalarını, sonra renklerinin uyumunu, kırmızının sarıyla, beyazın kırmızıyla kaynaşmasını, yaratılışlarının küçüklüğünden dolayı neredeyse gözlerimizin onları seçemediğini, gözlerimizin onları göremediğini, ellerimizin onlara dokunamadığını gördüğümüz zaman, bu varlıkların yaratıcısının latif olduğunu ve bunları herhangi bir çözüm yolu aramadan, herhangi bir araç kullanmadan, herhangi bir alete ihtiyaç duymadan yaratmakla latifliğini ortaya koyduğunu anlıyoruz.
Ayrıca biliyoruz ki, her şeyin yapıcısı, onu bir şeyden yapmıştır fakat küçük ve büyük bütün şeylerin yaratıcısı olan Allah, onları bir şeyden değil, yoktan yaratmış, yoktan yapmıştır.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
'Efendim ve mevlâm uygun görürse, 'Sana şarap ve kumardan sorarlar' âyetinde geçen 'meysir/kumar' kelimesiyle neyin kastedildiğini açıklar mı?'
Gelen cevabî mektupta şöyle deniyordu:
'Kendisiyle kumar oynanılan her şey meysirdir. Sarhoş edici her şey de haramdır.'"
Yine Ayyâşî, kendi rivâyet zinciriyle Eyyûb b. Nuh b. Derrac'dan şöyle dediğini rivâyet eder: "İmam Hâdî'ye (a.s.) camızı sordum ve 'Iraklılar onun meshedildiğini söylerler' diye de ekledim.
'Allah'ın, deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı)' âyetini duymadın mı?' buyurdu."
Yine Ayyâşî, kendi rivâyet zinciriyle Mûsâ b. Muhammed b. Ali'den, o da kardeşi İmam Hâdî'den (a.s.) şöyle dediğini rivâyet etmiştir:
"Yüce Allah'ın Âdem ve eşine meyvesini yasakladığı ağaç, kıskançlık ağacıydı. Allah'ın kendisinden ve diğer mahlûkattan üstün kıldığı kullarına kıskançlık gözüyle bakmamaları hususunda onlardan söz almıştı. Ama Allah onda kararlılık görmedi."
KELÂM
Ahmed b. İshak'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî'ye (a.s.) bir mektup yazarak, Allah'ı görme meselesi ve bu meseleyle ilgili olarak insanlar arasındaki görüş ayrılıklarını sordum.
Bana şu cevabı yazdı:
'Gören ile görülen arasında gözün işlediği bir hava olmadığı sürece görme eylemi gerçekleşmez. Gören ile görülen arasında hava kesilince, görme mümkün olmaz.
Bu açıdan gören ile görülen arasında bir benzerlik vardır. Çünkü gören, görülmeyi gerektirici sebep açısından görülen ile eşit olunca, benzerlik kaçınılmaz olur. Bu da (Yaratan ile yaratılan arasında) benzerlik demektir. Çünkü sebeplerin sonuçlara muttasıl olması gerekir.'"
Bişr b. Beşşar en-Nişaburî'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî'ye (a.s.) şöyle yazdım:
'Bizim buralardakiler, tevhid hakkında ihtilâfa düşmüşler; kimisi, O cisimdir, diyor; kimisi de, O surettir, diyor.'
Bana şu cevabı yazdı: 'Sınırlandırılmayan ve vasfedilmeyen Allah yücedir, münezzehtir. O'na hiçbir şey benzemez. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.'"
Ali b. İbrahim, Muhtar b. Muhammed b. Muhtar el-Hemedanî ve Muhammed b. Hasan'dan, onlar Abdullah b. Hasan el-Alevî'den, hepsi Feth b. Yezid el-Cürcanî'den şöyle rivâyet etmişlerdir:
"İmam Hâdî'nin (a.s.) şöyle dediğini duydum:
'Allah latiftir, haberdardır, işitendir, görendir, birdir, tektir, ihtiyaçsızdır, doğurmamıştır, doğmamıştır ve hiçbir kimse O'na denk değildir.
Eğer teşbihçilerin iddia ettikleri gibi olsaydı, yaratanla yaratılan, meydana getirenle meydana getirilen birbirinden ayırt edilmezdi.
Ama O, yaratıp meydana getirendir. Cisim verip şekillendirdiği ve ortaya çıkarıp yarattığı şeyle arasına fark koymuştur. Bu yüzden hiçbir şey O'na benzemez ve O, hiçbir şeye benzemez.'
Dedim ki: 'Tamam, Allah beni sana kurban etsin ama sen, O tektir, ihtiyaçsızdır, dedin, ardından, hiçbir şey O'na benzemez, dedin. Oysa Allah birdir, insan da birdir. O hâlde birlikte benzeşme olmadı mı?'
Dedi ki: 'Ey Feth! Muhal bir şeyden söz ettin. Allah seni (doğru yol üzere) sabit kılsın. Benzeşme ancak anlamlarda söz konusu olabilir. İsimler ise birdirler ve isimlendirilene delâlet ederler.
Şöyle ki: Bir insanla ilgili olarak onun bir olduğu söylendiği zaman cüssesinin bir tane olduğu, iki tane olmadığı haber verilmiş oluyor. Yoksa insanın kendisi bir değildir.
Çünkü organları farklı, renkleri farklıdır. Renkleri farklı olan kimse ise bir değildir; bölünebilen, eşit olmayan parçalardan ibarettir. Kanı etinden, eti kanından, sinirleri damarlarından, kılları derisinden, siyahı beyazından başkadır.
Aynı durum bütün varlıklar için geçerlidir. Dolayısıyla insan isimde birdir, anlamda değil. Allah ise birdir ve O'ndan başka bir yoktur. O'nda farklılık, değişiklik, ziyadelik ve noksanlık yoktur.
İnsan ise yaratılmıştır, yapılmıştır; değişik parçaların, farklı cevherlerin bileşiminden oluşmuştur ve ancak bütün bunların toplamı esasında bir şey sayılmaktadır.'
Dedim ki: 'Sana kurban olayım, beni sıkıntıdan kurtardın, Allah da seni sıkıntıdan kurtarsın. Bir de diyorsun ki: Allah latiftir, haberdardır. Allah'ın bir olduğunun anlamını açıkladığın gibi bunun anlamını da bana açıklar mısın?
Çünkü aradaki farklılık sebebiyle, Allah'ın latif oluşunun kulların latif oluşundan farklı olduğunu biliyorum, ancak bunu bana ayrıntılı olarak açıklamanı istiyorum.'
Buyurdu ki: 'Ey Feth! Allah latiftir, dememizin nedeni, O'nun latif olan şeyleri yaratması ve latif olan şeyleri bilmesidir.
Allah seni başarılı kılsın ve (doğru yol üzere) sabit kılsın, Allah'ın yaratmasının sanatsal izlerini latif olan ve olmayan bitkilerde, latif varlıklarda, küçük canlılarda, sineklerde, sivrisineklerde ve neredeyse gözle görülemeyecek kadar küçük olan başka varlıklarda görmüyor musun?
Bunların bir kısmı o kadar küçüktürler ki, erkek mi, dişi mi; yeni doğmuş mu, eski mi oldukları dahi bilinmez.
Biz bunların küçüklüklerini, aynı zamanda latifliklerini, cinselliği bilmelerini, ölümden kaçmalarını, yararlarına olan şeyleri toplamalarını; denizlerin derinliklerinde, ağaçların kabuklarında, sahralarda ve çöllerde olanlarını, bunların birbirlerinin dillerini anlamalarını, yavrularıyla anlaşmalarını, onlara yiyecek taşımalarını, sonra renklerinin uyumunu, kırmızının sarıyla, beyazın kırmızıyla kaynaşmasını, yaratılışlarının küçüklüğünden dolayı neredeyse gözlerimizin onları seçemediğini, gözlerimizin onları göremediğini, ellerimizin onlara dokunamadığını gördüğümüz zaman, bu varlıkların yaratıcısının latif olduğunu ve bunları herhangi bir çözüm yolu aramadan, herhangi bir araç kullanmadan, herhangi bir alete ihtiyaç duymadan yaratmakla latifliğini ortaya koyduğunu anlıyoruz.
Ayrıca biliyoruz ki, her şeyin yapıcısı, onu bir şeyden yapmıştır fakat küçük ve büyük bütün şeylerin yaratıcısı olan Allah, onları bir şeyden değil, yoktan yaratmış, yoktan yapmıştır.' (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.


















































































