Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
Ubûdiyetin temelde mantığı, insanı temizlemektir. İbadetler insanı temizler, nefis ve kalb dünyasındaki mânevî kir ve mikropları ortadan kaldırır. Bir nevi, ibadetler, insanı tedavi eden ilaçlar gibidirler. İnsan temiz yaratılmıştır. İbadetlerle temizlenen insan yaratılış gayesine uygun olarak fıtrî özellikleriyle bir bütünlüğe kavuşur. Demek ibadetler, insanın iç dünyasını temizler, gizli mikropların hasta ettiği mânevî bünyeyi tedavi ederler.
Dikkat edilirse, İslâm'da cezanın mantığı da insanı temizlemek üzerinedir. Denilebilir ki, hak adına cemiyeti ve insanlığı kurtarmak için suça âdil ceza vermek de aslında ibadettir. Öyleyse, ibadetin mantığı ile tedavi edici cezanın mantığı birleşiyor, bütünleşiyor.
Bu çerçeveden bakıldığında, hak ve adaletin temin edilmesi için Kitap ve Sünnete ittiba etmenin, ubûdiyetin en önemli yanı olduğu anlaşılacaktır. Kitap ve Sünnete ittiba, ilâhî emanete sahip çıkmanın ve de istikamette kalmanın teminatıdır. Nitekim bu hususta Vedâ Hutbesi'nde Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ey Nas! Size öyle birşey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. O da, Allah'ın Kitabı ve Resûlü'nün Sünnetidir".
Aslında adâletin zedelenmesi yahut kaybedilmesi, hislerin ve beşerî zaafların işin içine girmesi sebebiyledir. Bunlardan korunmak için; hatâdan berî, en mükemmel ölçüleri hâvî, adâletin teminatı durumundaki Kitap ve Sünnete müracaat etmek gerekir.
Ekseriya, insan bir hususta hüküm verirken hisleri ona tesir eder ve neticede hisler insanı adâletten uzaklaştırır. Nitekim Hz. Resûlü Ekrem'e (sav) bakan Hz. Ebubekir ile Ebu Cehil'in Resulûllah'ı vasfetmesi birbirine tamamen terstir. Hz. Ebubekir (ra) O'nu övmekle bitiremezken ve O'na sevgisini izhar ederken, Ebu Cehil, O'nu yermekte ifrada varmıştır.
Gerçek şu ki; her yönüyle mükemmel ve zirvede olan Hz. Resûlü Ekrem'in yüceliği Hz. Ebubekir'in âdil ve berrak iç dünyasını ihya ederken kalbi mühürlü ve kasvetle dolu, hasetlik ve intikam duygusuyla gözü dönmüş ve kat kat perdelenmiş Ebu Cehil, Resûlullah'ın (sav) o berrak aynasında kendi çirkinliğini seyretmiş ve aslında alabildiğine kendini yermiştir. Aslında bakılan, Âlemlerin Fahri ve Nuru Hz. Peygamber'di (sav). Bakışların neticesini farklı kılan ise menfî vasıflar ve beşerî zaaflardı.
Ubûdiyetin temelde mantığı, insanı temizlemektir. İbadetler insanı temizler, nefis ve kalb dünyasındaki mânevî kir ve mikropları ortadan kaldırır. Bir nevi, ibadetler, insanı tedavi eden ilaçlar gibidirler. İnsan temiz yaratılmıştır. İbadetlerle temizlenen insan yaratılış gayesine uygun olarak fıtrî özellikleriyle bir bütünlüğe kavuşur. Demek ibadetler, insanın iç dünyasını temizler, gizli mikropların hasta ettiği mânevî bünyeyi tedavi ederler.
Dikkat edilirse, İslâm'da cezanın mantığı da insanı temizlemek üzerinedir. Denilebilir ki, hak adına cemiyeti ve insanlığı kurtarmak için suça âdil ceza vermek de aslında ibadettir. Öyleyse, ibadetin mantığı ile tedavi edici cezanın mantığı birleşiyor, bütünleşiyor.
Bu çerçeveden bakıldığında, hak ve adaletin temin edilmesi için Kitap ve Sünnete ittiba etmenin, ubûdiyetin en önemli yanı olduğu anlaşılacaktır. Kitap ve Sünnete ittiba, ilâhî emanete sahip çıkmanın ve de istikamette kalmanın teminatıdır. Nitekim bu hususta Vedâ Hutbesi'nde Sevgili Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ey Nas! Size öyle birşey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldıkça yanlış yola sapmazsınız. O da, Allah'ın Kitabı ve Resûlü'nün Sünnetidir".
Aslında adâletin zedelenmesi yahut kaybedilmesi, hislerin ve beşerî zaafların işin içine girmesi sebebiyledir. Bunlardan korunmak için; hatâdan berî, en mükemmel ölçüleri hâvî, adâletin teminatı durumundaki Kitap ve Sünnete müracaat etmek gerekir.
Ekseriya, insan bir hususta hüküm verirken hisleri ona tesir eder ve neticede hisler insanı adâletten uzaklaştırır. Nitekim Hz. Resûlü Ekrem'e (sav) bakan Hz. Ebubekir ile Ebu Cehil'in Resulûllah'ı vasfetmesi birbirine tamamen terstir. Hz. Ebubekir (ra) O'nu övmekle bitiremezken ve O'na sevgisini izhar ederken, Ebu Cehil, O'nu yermekte ifrada varmıştır.
Gerçek şu ki; her yönüyle mükemmel ve zirvede olan Hz. Resûlü Ekrem'in yüceliği Hz. Ebubekir'in âdil ve berrak iç dünyasını ihya ederken kalbi mühürlü ve kasvetle dolu, hasetlik ve intikam duygusuyla gözü dönmüş ve kat kat perdelenmiş Ebu Cehil, Resûlullah'ın (sav) o berrak aynasında kendi çirkinliğini seyretmiş ve aslında alabildiğine kendini yermiştir. Aslında bakılan, Âlemlerin Fahri ve Nuru Hz. Peygamber'di (sav). Bakışların neticesini farklı kılan ise menfî vasıflar ve beşerî zaaflardı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.