Hz. Zeyneb’in Kûfe hutbesi
Hz. Zeyneb gibi iffet ve hayâsına son derece düşkün bir kadının bu kadar yabancı erkeğin bulunduğu bir ortamda konuşma yapması elbette kolay değildir
25.08.2024 06:56:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Hz. Zeyneb gibi iffet ve hayâsına son derece düşkün bir kadının bu kadar yabancı erkeğin bulunduğu bir ortamda konuşma yapması elbette kolay değildir.
Ancak o dönemde kadınlar söylediklerinden dolayı cezalandırılmazlardı. Aynı sözleri İmam Zeynelâbidin söylemiş olsaydı kesinlikle öldürülürdü. Bu ise Ehl-i Beyt'in erkek evlatlarından hiçbirinin sağ kalmaması ve imametin kesilmesi mânâsına gelirdi.
Hz. Zeyneb, İbn-i Ziyad'ın sarayında aşağıdaki hutbeyi irad etmiştir. Kaynaklarda şunlar yazılıdır:
"Zeyneb susmaları için insanlara işaret etti. Nefesler tutuldu, develerin boynundaki çıngırakların sesi bile kesildi."
"Allah'a hamd ve babam Muhammed'e selam olsun! O'nun pak ve mukaddes Ehl-i Beyt'ine selam olsun…
(Hz. Zeyneb burada Resûlullah Efendimize direkt "baba" demektedir. Şeyh Müfid'in el-Emali'sinde bu lafız geçiyor. Hutbe böyle başlamaktadır).
Ey Kûfe halkı, siz yalancılar! Siz hainler, siz bozguncular! Siz ey günahkârlar, dövünün artık! Asla dindirmesin Allah gözyaşlarınızı ve kalbiniz ebediyen acıyla sızlasın, kederle için için yansın!
Biliyor musunuz, kime benziyorsunuz? Elindeki ipini özene bezene saran, sonra da yeniden çözen ve enerjisini çarçur eden kadınlara benziyorsunuz. Doğruluktan, içtenlikten nasibi yokmuş o yalan yeminlerinizin.
Biliniz ki, sizin başkasına verecek hiçbir şeyiniz yoktur; asılsız palavralarınızdan, sahte kuruntularınızdan, hilekârlığınızdan, dönekliğinizden, madrabazlığınızdan ve dalkavukluğunuzdan başka sermayeniz yoktur sizin.
Biliniz ki, siz bir kepazeler ve karaktersizlikler sürüsüsünüz! Adi ve düşmüş kölelerden ne farkınız var sanki?
Husûmet ve garazkârlık kanınıza işlemiş, lağım çukurlarında yetişen bitkiler ne kadar menfulse öylesine iğrençsiniz! Eski mezarlar üstündeki çürümüş sıvalara ne kadar benziyorsunuz.
Bakınız, Allah'ın asla râzı olmayacağı çok pis bir işe bulaştınız. Öte dünya için çok az bir azık bıraktınız elinizde.
Ağlayın artık kardeşime, ağlayın en pervasız feryatlarınızı salarak. Evet, çok ağlayınız ama az gülünüz; çünkü Hüseyin'e karşı giriştiğiniz alçaklığın pis suyu ile sırılsıklam oldunuz.
Kanının lekeleri hâlâ ellerinizde duruyor ve artık isteseniz de silemezsiniz o lekeleri. Allah'ın son Resûlü'nün ocağını söndürmek, O'nun halefini ve sâlihler içinde seçilmiş bir sâlihi katletmek davasından beraat etmeyi de silin kafanızdan.
Siz, felaketler ânında imdadınıza koşan bir insanı, en büyük dayanağınız olan bir insanı, hükümde ve amelde rehberiniz olan bir insanı şehid ettiniz, kudretinizin ulu burcunu şehid ettiniz.
Unutmayınız ki, iğrençlikte sınırsız ve kötülükte dizginsiz ve dünyada bir eşi daha bulunmayan bir suçun sorumluluğunu yüklendiniz. Duruşma günü hazırladığınız o değersiz şeyler sizi ancak maskara eder. Allah'ın gazabına uğrayasıcalar, perişan olasıcalar, kahrolasıcalar sizi!
Emekleriniz hepten heder oldu işte ve her geçen gün, düne göre daha sefil düşüyorsunuz. O yüce emelleriniz tek tek sönüyor ve siz yalnızca bütün dünyanın nefretine heder olmuş değilsiniz. Siz aynı zamanda Allah'ın ebedî düşmanlığını da kazanmış bir topluluksunuz.
Yazıklar olsun sizlere ey Kûfe halkı!
Muhammed'i (s.a.v.) en çok neresinden vurduğunuzu biliyor musunuz? Nasıl bir yemindir bu bozduğunuz ve kimin kanıdır bu akıttığınız?
Allah'ın hangi ayetlerini çiğnediniz? Gerçekten, öylesine iğrenç, öylesine menfur bir şey ki bu yaptığınız; gökyüzü yere kapaklanabilir, yeryüzü yarık yarık yarılabilir ve dağlar kül olup dağılabilir.
Unutmayınız! Evet, unutmayınız ki sizin cezanız hem yeğin, hem çetin olacak. Hesap Günü'nden önce bir an bile dönüp bakmayınız bu tertibinize. Suçun işlenişi ile cezanın uygulanışı arasına bir sürelik bir zamanın girmesi, cezanın ertelenmesinden başka bir şey değildir.
Her şeyin ölçüsünü Allah daha iyi bilir. Biliniz ki Allah sizi hep gözetlemektedir."
Hz. Zeyneb konuşmayı bitirince herkes şaşkınlık içinde elleri ağızlarında ağlayarak kalakaldılar.
Hutbenin râvisi o günün Kûfe'sinde hem iffetine bu kadar özen gösteren hem de bu kadar mükemmel hitap edebilme kabiliyetine sahip bir kadın görmediğini söylüyor. Ve diyor ki: "Sanki Ali b. Ebu Tâlib'in sözleri dökülüyordu dilinden."
Seyyid ibn-i Tavus, Beşir bin Hüzeym el-Esedî'den şöyle rivayet eder:
"Ali'nin kızı Zeyneb'i gördüm. Halka hitaben bir konuşma yapıyordu. And olsun ki, O'ndan daha güzel konuşabilen ve bu derece iffetine düşkün bir kadın daha görmedim."
Müslim b. Cassas şöyle rivayet ediyor: "İmam Hüseyin'in başı önde duruyor ve ay gibi parlıyordu. İnsanlar içinde Allah Resûlü'ne en fazla benzeyendi. Hz. Zeyneb'in gözü mübarek başa ilişince üzenginin ön kısmıyla kendi alnına vurdu. Başörtüsünün altından kanını çıktığını gördüm. Sonra bir bez parçasına işaret etti."
Bundan sonra İbn-i Ziyad, esirlerin Kûfe'nin en büyük camisinin yanındaki eve veya zindana yerleştirilmesini emretti. Hz. Zeyneb, "Cariyeler dışında hiçbir kadın yanımıza gelmesin. Zira cariyeler de bizim gibi esirdirler" buyurdu.
İbn-i Ziyad, esirlerin Kûfe'ye getirilmesinden bir veya iki gün sonra İmam Hüseyin'in, ailesinin ve ashabının kesik başlarını Şam'da bulunan Yezid'e gönderdi. Onların ardından Hz. Zeyneb'in de aralarında bulunduğu esirler kafilesinin Şam'a Yezid'e gönderilmesi emrini verdi." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Ancak o dönemde kadınlar söylediklerinden dolayı cezalandırılmazlardı. Aynı sözleri İmam Zeynelâbidin söylemiş olsaydı kesinlikle öldürülürdü. Bu ise Ehl-i Beyt'in erkek evlatlarından hiçbirinin sağ kalmaması ve imametin kesilmesi mânâsına gelirdi.
Hz. Zeyneb, İbn-i Ziyad'ın sarayında aşağıdaki hutbeyi irad etmiştir. Kaynaklarda şunlar yazılıdır:
"Zeyneb susmaları için insanlara işaret etti. Nefesler tutuldu, develerin boynundaki çıngırakların sesi bile kesildi."
"Allah'a hamd ve babam Muhammed'e selam olsun! O'nun pak ve mukaddes Ehl-i Beyt'ine selam olsun…
(Hz. Zeyneb burada Resûlullah Efendimize direkt "baba" demektedir. Şeyh Müfid'in el-Emali'sinde bu lafız geçiyor. Hutbe böyle başlamaktadır).
Ey Kûfe halkı, siz yalancılar! Siz hainler, siz bozguncular! Siz ey günahkârlar, dövünün artık! Asla dindirmesin Allah gözyaşlarınızı ve kalbiniz ebediyen acıyla sızlasın, kederle için için yansın!
Biliyor musunuz, kime benziyorsunuz? Elindeki ipini özene bezene saran, sonra da yeniden çözen ve enerjisini çarçur eden kadınlara benziyorsunuz. Doğruluktan, içtenlikten nasibi yokmuş o yalan yeminlerinizin.
Biliniz ki, sizin başkasına verecek hiçbir şeyiniz yoktur; asılsız palavralarınızdan, sahte kuruntularınızdan, hilekârlığınızdan, dönekliğinizden, madrabazlığınızdan ve dalkavukluğunuzdan başka sermayeniz yoktur sizin.
Biliniz ki, siz bir kepazeler ve karaktersizlikler sürüsüsünüz! Adi ve düşmüş kölelerden ne farkınız var sanki?
Husûmet ve garazkârlık kanınıza işlemiş, lağım çukurlarında yetişen bitkiler ne kadar menfulse öylesine iğrençsiniz! Eski mezarlar üstündeki çürümüş sıvalara ne kadar benziyorsunuz.
Bakınız, Allah'ın asla râzı olmayacağı çok pis bir işe bulaştınız. Öte dünya için çok az bir azık bıraktınız elinizde.
Ağlayın artık kardeşime, ağlayın en pervasız feryatlarınızı salarak. Evet, çok ağlayınız ama az gülünüz; çünkü Hüseyin'e karşı giriştiğiniz alçaklığın pis suyu ile sırılsıklam oldunuz.
Kanının lekeleri hâlâ ellerinizde duruyor ve artık isteseniz de silemezsiniz o lekeleri. Allah'ın son Resûlü'nün ocağını söndürmek, O'nun halefini ve sâlihler içinde seçilmiş bir sâlihi katletmek davasından beraat etmeyi de silin kafanızdan.
Siz, felaketler ânında imdadınıza koşan bir insanı, en büyük dayanağınız olan bir insanı, hükümde ve amelde rehberiniz olan bir insanı şehid ettiniz, kudretinizin ulu burcunu şehid ettiniz.
Unutmayınız ki, iğrençlikte sınırsız ve kötülükte dizginsiz ve dünyada bir eşi daha bulunmayan bir suçun sorumluluğunu yüklendiniz. Duruşma günü hazırladığınız o değersiz şeyler sizi ancak maskara eder. Allah'ın gazabına uğrayasıcalar, perişan olasıcalar, kahrolasıcalar sizi!
Emekleriniz hepten heder oldu işte ve her geçen gün, düne göre daha sefil düşüyorsunuz. O yüce emelleriniz tek tek sönüyor ve siz yalnızca bütün dünyanın nefretine heder olmuş değilsiniz. Siz aynı zamanda Allah'ın ebedî düşmanlığını da kazanmış bir topluluksunuz.
Yazıklar olsun sizlere ey Kûfe halkı!
Muhammed'i (s.a.v.) en çok neresinden vurduğunuzu biliyor musunuz? Nasıl bir yemindir bu bozduğunuz ve kimin kanıdır bu akıttığınız?
Allah'ın hangi ayetlerini çiğnediniz? Gerçekten, öylesine iğrenç, öylesine menfur bir şey ki bu yaptığınız; gökyüzü yere kapaklanabilir, yeryüzü yarık yarık yarılabilir ve dağlar kül olup dağılabilir.
Unutmayınız! Evet, unutmayınız ki sizin cezanız hem yeğin, hem çetin olacak. Hesap Günü'nden önce bir an bile dönüp bakmayınız bu tertibinize. Suçun işlenişi ile cezanın uygulanışı arasına bir sürelik bir zamanın girmesi, cezanın ertelenmesinden başka bir şey değildir.
Her şeyin ölçüsünü Allah daha iyi bilir. Biliniz ki Allah sizi hep gözetlemektedir."
Hz. Zeyneb konuşmayı bitirince herkes şaşkınlık içinde elleri ağızlarında ağlayarak kalakaldılar.
Hutbenin râvisi o günün Kûfe'sinde hem iffetine bu kadar özen gösteren hem de bu kadar mükemmel hitap edebilme kabiliyetine sahip bir kadın görmediğini söylüyor. Ve diyor ki: "Sanki Ali b. Ebu Tâlib'in sözleri dökülüyordu dilinden."
Seyyid ibn-i Tavus, Beşir bin Hüzeym el-Esedî'den şöyle rivayet eder:
"Ali'nin kızı Zeyneb'i gördüm. Halka hitaben bir konuşma yapıyordu. And olsun ki, O'ndan daha güzel konuşabilen ve bu derece iffetine düşkün bir kadın daha görmedim."
Müslim b. Cassas şöyle rivayet ediyor: "İmam Hüseyin'in başı önde duruyor ve ay gibi parlıyordu. İnsanlar içinde Allah Resûlü'ne en fazla benzeyendi. Hz. Zeyneb'in gözü mübarek başa ilişince üzenginin ön kısmıyla kendi alnına vurdu. Başörtüsünün altından kanını çıktığını gördüm. Sonra bir bez parçasına işaret etti."
Bundan sonra İbn-i Ziyad, esirlerin Kûfe'nin en büyük camisinin yanındaki eve veya zindana yerleştirilmesini emretti. Hz. Zeyneb, "Cariyeler dışında hiçbir kadın yanımıza gelmesin. Zira cariyeler de bizim gibi esirdirler" buyurdu.
İbn-i Ziyad, esirlerin Kûfe'ye getirilmesinden bir veya iki gün sonra İmam Hüseyin'in, ailesinin ve ashabının kesik başlarını Şam'da bulunan Yezid'e gönderdi. Onların ardından Hz. Zeyneb'in de aralarında bulunduğu esirler kafilesinin Şam'a Yezid'e gönderilmesi emrini verdi." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)