Hz. Ali, Kâbe’de dünyaya geldi
Hz. Ali (a.s.), dünyaya Kâbe’de gözlerini açmıştı. Bu mekânda dünyaya gelmiş olması tarihî bir hadiseydi; ondan önce hiç kimse burada dünyaya gelmediği gibi, ondan sonra da böyle bir olaya rastlanmamıştır
03.07.2024 11:42:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Şibli Şemil şöyle der: "İmam Ali b. Ebu Tâlib büyükler büyüğü bir şahsiyettir. Tek bir nüsha gibidir. Doğuda ve batıda, ne geçmişte, ne de bugün bu aslî suretin bir başka nüshası görülmüş değildir." (İmam Ali İnsanî Adaletin Sesi, 1/35).
Hz. Ali bir sembol, bir önder ve pratik hayatıyla bir örnekti. İlk büyük sahabe nesli ile birlikte gerçek anlamda yani yol göstericilik, dünyayı hak ve adalet yoluna sevk etme, dünyayı ıslah uğruna canı feda etme anlamında İslâm'a bağlı biri idi.
Muaviye ise Hz. Ali'ye karşı başlattığı mücadelesinde, yeni Müslüman kuşağın temsilcisi olarak belirginleşiyordu. Bu yeni nesli, bir açıdan gerçekleştirilen fetihler iktidarın doruklarına ulaştırmıştı. Bu yüzden bunlar, gelişmelere, maddî kazanımları koruma içgüdüsüyle yaklaşırlardı.
Böylesine inatçı, böylesine sert, böylesine parçalayıcı ve böylesine öldürücü bir yüzleşme iledir ki Muaviye güçlü dünyevî duyguları harekete geçirebildi, Müslümanların birliğini parçalayabildi, bilinçlerini ve kavrayışlarını ters yüz edebildi. Bu sayede egemenlik ve iktidar merkezli devletçilik siyasetiyle nebevî ruha karşı çıkarak kendine geniş bir egemenlik ve etkinlik alanı bulabildi."
(Nakd'us-Siyase, ed-Devle ve'd Din, Burhan Galyun, s.78, 2. baskı, 1993, bs. el-Muesseset'ul-Arabiyye li'd-Dirasat ve'n-Neşr).
Haşim Maruf ise şunları söylüyor: "İmam Ali b. Ebu Tâlib'in kendisi, doğduğu andan, son nefesini verdiği ana kadar, insan doğasının ve alışkanlıklarının alışık olmadığı tarihî bir hadiseydi.
Dünyaya Kâbe'de gözlerini açmıştı. Bu mekânda dünyaya gelmiş olması tarihî bir hadiseydi; ondan önce hiç kimse burada dünyaya gelmediği gibi, ondan sonra da böyle bir olaya rastlanmamıştır.
Dünyaya Allah'ın evinde adım attığı gibi, yine Allah'ın evinde dünyadan ayrıldı.
Onunla ilgili meydana gelen hadiseler ve gelişmeler bir başka insanın başına gelmemiştir. Şiileri ve sevenleri kadar ona inanmayanlar, onu düşünce önderleri ve çağları aşan dâhiler kategorisine soktular. Onu sevenlerden ılımlı olanlar, onu nebi ve resullerin yanındaki sıraya yerleştirdiler. Onu aşırı derecede sevenler (gülat) ise, tanrı düzeyine çıkardılar."
(Sîret'ul-Eimmet'il-İsna Aşer, 1/141-142).
Hz. Ali bir sembol, bir önder ve pratik hayatıyla bir örnekti. İlk büyük sahabe nesli ile birlikte gerçek anlamda yani yol göstericilik, dünyayı hak ve adalet yoluna sevk etme, dünyayı ıslah uğruna canı feda etme anlamında İslâm'a bağlı biri idi.
Muaviye ise Hz. Ali'ye karşı başlattığı mücadelesinde, yeni Müslüman kuşağın temsilcisi olarak belirginleşiyordu. Bu yeni nesli, bir açıdan gerçekleştirilen fetihler iktidarın doruklarına ulaştırmıştı. Bu yüzden bunlar, gelişmelere, maddî kazanımları koruma içgüdüsüyle yaklaşırlardı.
Böylesine inatçı, böylesine sert, böylesine parçalayıcı ve böylesine öldürücü bir yüzleşme iledir ki Muaviye güçlü dünyevî duyguları harekete geçirebildi, Müslümanların birliğini parçalayabildi, bilinçlerini ve kavrayışlarını ters yüz edebildi. Bu sayede egemenlik ve iktidar merkezli devletçilik siyasetiyle nebevî ruha karşı çıkarak kendine geniş bir egemenlik ve etkinlik alanı bulabildi."
(Nakd'us-Siyase, ed-Devle ve'd Din, Burhan Galyun, s.78, 2. baskı, 1993, bs. el-Muesseset'ul-Arabiyye li'd-Dirasat ve'n-Neşr).
Haşim Maruf ise şunları söylüyor: "İmam Ali b. Ebu Tâlib'in kendisi, doğduğu andan, son nefesini verdiği ana kadar, insan doğasının ve alışkanlıklarının alışık olmadığı tarihî bir hadiseydi.
Dünyaya Kâbe'de gözlerini açmıştı. Bu mekânda dünyaya gelmiş olması tarihî bir hadiseydi; ondan önce hiç kimse burada dünyaya gelmediği gibi, ondan sonra da böyle bir olaya rastlanmamıştır.
Dünyaya Allah'ın evinde adım attığı gibi, yine Allah'ın evinde dünyadan ayrıldı.
Onunla ilgili meydana gelen hadiseler ve gelişmeler bir başka insanın başına gelmemiştir. Şiileri ve sevenleri kadar ona inanmayanlar, onu düşünce önderleri ve çağları aşan dâhiler kategorisine soktular. Onu sevenlerden ılımlı olanlar, onu nebi ve resullerin yanındaki sıraya yerleştirdiler. Onu aşırı derecede sevenler (gülat) ise, tanrı düzeyine çıkardılar."
(Sîret'ul-Eimmet'il-İsna Aşer, 1/141-142).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.