




Âdem (a.s) Nebi'nin ilk konuşma dili Süryani idi. Kıyamet günü halk aynı dille hesap verecek. Cennete girdikten sonra Peygamberimiz'in dili olan Arapça üzerinden olacaktır.
Bazı büyükler şöyle temel bir kaide zikretmişlerdir: Allah'a taat üzere olan kula marifet hâli verilir. İsyan yolunu tutarsa, o hâli elinden alınmaz. Kıyamet günü olunca marifet hâlinde iken yaptığı hataların cezası kat kat artırılır. Ve o marifet, elde bir hüccet olur.
İman sahibinin kalbine, meleklere has bazı hatıralar gelir. O imanlı Zât'ın kalbi ayık olduğu için, yanına gelip duran hatırayı anlar ve sorar: "Kimsin, nesin, neredensin?" Buna karşılık o hatıra şöyle der: "Ben peygamberlik makamından nasibinim, Hak'tan geliyorum, gerçeğim. Ben sevgilidenim, daima sana yakın olandanım."
Bu konuşma ve anlaşma sonu, o kulun içi nurla dolar. Gözü O'nu görür, kulağı O'nu işitir.
Artık görür ki, o nur halveti seviyor, bulunduğu ülkeden gider. Bu arada peş peşe bir sürü hâl gelir. Her gelen hâl, bir sıkıntı verir. Ta, sessizlik kaplayıncaya kadar… O geldikten sonra, tümden konuşma olur. O daima dinler. Bakıldığı zaman, sanki bir yana kulak vermiş, bir şeyler dinliyormuş gibi sanılır.
Konuşmalar sırasında zatın biri kalktı ve dünyalık istedi. Geylâni Hazretleri ona oturmasını emretti ve şöyle buyurdu: Dünya ve âhirete ait işlerin cümlesi için gani gönüllü olmanı isterim. Sonra arzuların için Allah'a dua et ve çalış. Alacağın şeyleri hırsa kapılarak alma, zâhid ol, Allah sana ihsanını yağdırır.
Allah, İsa Peygamber'e şöyle vahyetti: "Dikkatli ol; silerim."
Musa Peygamber, Hakk'a yalvardı ve O'ndan bir tavsiye istedi: "Beni dile" buyurdu.
Yine istedi, aynı cevabı aldı. Bu tavsiye ve dilek dört defa tekrar edildi, aynı cevap verildi.
Bazı büyüklerin yanına vardım, çeşitli hatıralar anlatıyorlardı. İçlerinden biri bana:
"Şu hâlleri seviyor musun?" dedi. Sevdiğimi söyledim. Devam etti:
"Ben her zaman oruç tutarım ve yalnız seher vakti iftar ederim. Buranın yemekleri de hoş şeyler değil; onlardan sakın."
Sırr-ı Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî'yi anlatırdı. Onun hâlinden bahseder ve bizzat Peygamber (s.a.v) Efendimiz'in nurundan alarak Hakk'a kelâm ettiğini işaret ederdi. Ve onun, Peygamber'i (s.a.v) rüyada gördüğünü: "Ancak emrimiz dâhilindeki şeyleri kabul ettin!" dediğini anlatırdı.
Onlar Hazret-i Peygamber'in ruhaniyetinden istimdat ederek konuşurdu. Ama sen bir başka hâlde konuşursun. Bir şeyin sözünü edersin, fakat işin ondan hayli uzak. Ve çömlek karası…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.